29.Bölüm - ''Hayatta olduğuma göre güzel şeyler yaşayabilirim.''

193 9 1
                                    

Yarım saatlik kısa bir yolculuktan sonra otelin yakınlarında yazlık kıyafetler satan bir mağazadaydılar. Jung Min deneme kabininin önünde dikilmiş, Ai Lin’i bekliyordu. Az sonra Ai Lin çekingen tavırlarla kapıyı açtı. Plaj elbisesini utanarak aşağı doğru çekiştiriyordu. Jung Min ifadesini hiç bozmadan konuşmaya başladı.

‘’Beğendin mi?’’

‘’Teşekkür ederim ama masraf-‘’

‘’Giyin de alalım şunları.’’

Ai Lin yavaş adımlarla kabine girdi. 5 dakika içinde giyinip çıktı. Elinde pembe plaj elbisesiyle öylece gözlerini Jung Min’e dikmişti.

‘’Neden bakıyorsun? Ver de parasını ödeyeyim.’’

‘’Biz birbirimizi tanımıyoruz. Sen bana iyilik ettin, beni anneme getirdin. Ama benim için masraf edince ben ut-‘’

‘’Artık tanışıyoruz. Adın Ai Lin değil mi? Benim adım da Jung Min. Tekrardan memnun olduğumuza göre artık mayonun ve elbisenin parasını ödeyip gidebiliriz.’’

Ai Lin garip bakışlarla ve biraz da utanarak Jung Min’e bakıyordu. Az sonra mağazadan çıkıp otele doğru yürümeye başladılar. Ai Lin, Jung Min’in arkasından yürüyordu. Bir yandan da iki eliyle poşeti kavramıştı. Az sonra oteldeydiler. Ai Lin sımsıkı tuttuğu poşetle öylece odanın ortasında dikiliyordu. Jung Min, Ai Lin’in karşısına geçip garip bakışlarla ona giyinmesi için işaret etti. Ai Lin banyoya girip 5 dakika içinde giyindi. Etekli, pembe mayosuyla tıpkı bir çocuk gibi sevimli görünüyordu. Üstüne de yine aynı renk plaj elbisesini geçirip beyaz terliklerini giydi. Sadece annesine geleceğini düşünmüştü. Ama her şey ani ve garip gelişiyordu. Kalbindeki acı biraz da olsa hafiflemişti. Jung Min için de öyleydi pekala…

Az sonra banyodan çıktı. Utangaç bir ifadeyle başını öne eğdi. Jung Min buruk gülümsemesini sergiliyordu yine.

‘’Aşağı in istiyorsan. 5 dakikaya hazır olurum.’’

‘’Oh, tabi. Bekliyorum ben…’'

Plaj oldukça kalabalıktı. Jung Min, otele ait şezlonglardan ikisinin üstüne havluları koydu. Ai Lin hala ayakta dikiliyordu. Denize gelmeyeli belki yıllar olmuştu. Ayrıca yüzme bilmiyordu. Jung Min’i az çok tanıyan herkes bir anda bakışlarını onlara çevirmişti. Jung Min ve Ai Lin birbirlerinin adlarından ve az çok hikâyelerinden başka hiçbir şey bilmiyorlardı ve dışarıdan tıpkı bir sevgili veya karı koca gibi duruyorlardı. Hayat işte, bazen filmlerde olur dediğimiz şeyler gerçekte de olabilirdi.

Jung Min havluları serdikten sonra ayakta dikilen Ai Lin’e döndü.

‘’Güneşin altında durma, yanacaksın. Bu arada kremin vardı değil mi?’’

‘’Krem mi? Şey, ben güneş kremi kullanmam.’’

‘’Domates gibi kızarmak istiyorsun herhalde? Beyaz tenlisin, düşünmen gerekirdi. Neyse benden kullanacaksın artık. Al şunu sür, denize girelim bari.’’

‘’Şey, buraya neden geldik? Ben mezarlıktan sonra… Döneriz zannettim.’’

‘’Seni bilmem ama ben buradayım. Seul’e gidip yüzleşmek istemiyorum. Gerçi kaçamam ya… Olsun, yine de hayatta olduğuma göre ölmeden güzel şeyler yaşamak istiyorum.’’

‘’Ölmek mi? Ölmeye mi karar verdin?’’

‘’Öleceğin zamanı sen seçemezsin. Belki bugün son günümdür, bilemem.’’

Ai Lin’in kafası karışmıştı. Oldukça şaşırmıştı. İntihara kalkışan bu adam nasıl bunu söylerdi?

‘’İyi ama sen Han Nehri’nde-‘’

‘’Atlayınca öleceğim kesin miydi? Belki atladığımı gören insanlar polis çağıracaktı ve polis de beni kurtaracaktı. Ayrıca daha önce ilaç içtim, bileklerimi kestim ve kendimi mutfağa kilitleyip ocağı açtım. Ama her seferinde de Hyung Jun engel oldu. Sırf bu yüzden onunla konuşmadım, ona bağırdım. Ben kötü biri olabilirim ama yine de güzel şeyler yaşamak benim de hakkım.’’

...

Yalnız Kalpler Sütunu (외로운 마음 열)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin