8: "Müzik, Ses ve Dans"

En başından başla
                                    

“Daha renkli şeyler mi giymeliyim?” diye seslendiğimde Özgür salondan çıkıp geldi ve beni süzdü.

“Hayır, güzel görünüyorsun.” Memnuniyetle gülümsedim ve senelerdir kullandığım parfümden boynuma iki kere sıktım.

“Hazırım,” dedim aynada kendime son kez bakıp. Beni tam anlamlıyla memnun eden tek şey sırtımın ortasına değen, düzleştirdiğim koyu renk saçlarımdı.

Çantamı da aldıktan sonra çıktık, kapıyı çekip kilitledik. Asansöre bineceğimiz sırada çantamın içindeki telefonum titredi. Dizimi yukarı kaldırıp çantamı bacağıma yasladım ve telefonumu çıkardım. Özgür asansörün düğmesine bastı. Ekrana baktığımda kalbim göğsümü yarıp çıkmaya çalışır gibi attı. “Annem arıyor,” dedim zorlukla duyduğum sesimle.

Yaklaşık dört sene sonra annem beni arıyordu. Ancak asansörde hat çekmedi ve arama kayboldu. “Ne?” dedi Özgür’de benim gibi heyecanlanıp kekeleyerek.

Asansörden indiğimizde hemen kendimi dışarıya attım. “Yanında durmamı ister misin?”

Kafamı olumsuz anlamda salladım. Özgür benden uzaklaşıp garaja doğru giderken hemen annemi aradım. Ve en son, “Beni arama kızım, ne olursun,” dediğini hatırladım. Bunu isteyerek yapmadığını biliyordum. Ve onu ararsam neler olacağını da.

Telefon ilk çalışta açıldı ve annemin aceleci, korku dolu sesini işittim. “Kızım, vaktim yok. Nasılsın?”

“İyiyim anne, sen nasılsın?” Yelkenleri suya indirmiştim ve annemin sesini duyduğum an ağlamamı engelleyemedim.

“Birazcık rahatsızım. Ama geçer, merak etme sen. Seni arayacaktım ama köpek baban bilerek bana kontör yüklemedi. Dışarı çıkmama izin vermiyor, Komşuları da istemiyor. Ağabeyinden telefonu alıp seni gizlice aramaya da korktum. Ben anlamam bilirsin, görürler aradığımı.” Elimle ağzımı kapattım. Hıçkırarak ağlamak istiyordum.

Burnumu çektim ve hızlıca, “Anne, sonunda yayınevinde işe girdim. İstanbul’dayım. Mükemmel bir adamla da nişanlandım. Her şey yolunda, çok mutluyum,” dediğimde annem sustu. Gelen sesten ağladığını anladım.

“Beni affet yavrum,” dediğinde onu susturdum.

“Senin hiçbir suçun yoktu anne. Ben güvenilmeyecek bir adama güvendim. Ve başıma bunlar geldi. Bunu ben hak ettim.”

“Kızım,” dedi ve sustu. “Sana çok önemli bir şey söylemem lazım. Ama beni affedeceksin. Yoksa dayanamam.” Son iki kelimesini hızlıca söyledi. Sonra kapının sertçe açılma sesini duydum. Telefon kapandı.

Telefona bakakaldım. Kayıp gidecekmiş gibi sımsıkı tuttum. Süslü lambaların aydınlattığı sitenin bahçesine boş boş baktım. Annemin sözleri kafamın içinde yankılanıyordu. Annemi neden affedecektim ki? Derin bir nefes aldım. Onu arayamazdım, müsait olduğu bir zaman o beni mutlaka arardı. Sonra kapının sertçe açıldığını hatırladım. Ya o adam görür de anneme bir şey yaparsa?

Özgür’ün beni beklediğini hatırlayıp hareketlendim. Öyle kaskatı kesilmiştim ki sanki günlerdir öylece dikiliyormuşum gibi dizlerimde bir ağrı hissettim.

Kendime verdiğim sözü hatırlattım. Bu gece eğlenmeye bakacaksın, Eylül. Yeni insanlarla tanışacaksın.

Site çıkışında duran arabaya bindim. Özgür soru işaretleriyle dolu yüzünü bana çevirdi. “Ne diyordu?”

Annemin tuhaf konuşmasını tekrar duyar gibi oldum. Kafamı iki yana salladım. “Benden af diledi. Bir şey anlatacaktı ama odaya biri girince kapattı.” Özgür’e baktım. “Annem bana ne yapmış olabilir ki?”

VERA İLE VAHA  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin