23.Bölüm

1.8K 175 59
                                    

İyi okumalar... :))

***

Mercan'ın söyledikleri karşısında Ali öylece bakıp kalmıştı. Kurulan cümleleri algılamaya çalışıyordu.

Ali "Ben doğru mu duydum?" diyebilmişti sadece. Bu söylenenlerin doğru olmaması için içinden yalvarıyordu. O Meriç'e çok aşıktı ve böyle bir şeyi nasıl affederdi bilemiyordu.

"Evet Aliciğim, maalesef doğru duydun. Duyduğumda bende çok şaşırmıştım." dedi Mercan Meriç'e bakarak. Meriç henüz bir şey söyleyememişti, tek yapabildiği şey yutkunmaktı o bile zor geliyordu şu an ona.

"Meriç? Bir şey söylemeyecek misin? Bunlar doğru değil demeyecek misin?" diye sordu Ali bir umutla Meriç'e. Kadir'de çok şaşırmıştı ve sadece olanları izliyordu öylece.

"Tam olarak değil. Yani olay onun anlattığı gibi değil, gerçekten. Açıklayabilirim." diye savunmaya geçti Meriç. Çok kötü hissediyordu.

"Nasıl peki? Anlat, dinliyorum." dedi Ali, sinirden elleri titriyordu.

"Burada olmaz ama. Gel biz başka bir yere gidelim lütfen." dedi Meriç yalvarırcasına. Ali'nin onu affetmesini diliyordu. Çocuk hiç bir şey demeden yukarı misafir odasına çıktı Meriç'te arkasından gitti.

"Ali o beni zorladı. Mecburdum, onun istediklerini yapmaya mecburdum yoksa peşimi bırakmayıp bana zarar verecekti. Ama inan ki o bana bunu yaptırmadan önce de ben sana aşıktım. Yemin ederim ki doğruyu söylüyorum." diye açıklama yaptı Meriç ağlamaklı bir ses tonuyla.

"Diyelim ki her şey dediğin gibi oldu. Neden bana baştan söylemedin tüm bunları? Hiç aklına gelmedi mi sonradan bu olanların senin önüne çıkacağı?" diye sordu Ali.

"Seni kaybetmekten korktum. Söyleyemedim, yapamadım. Bu yüzden sustum ve her şeyi akışına bıraktım." dedi Meriç ve sol gözünden bir yaş süzülüverdi.

Ali "Bana söylemeliydin, resmen beni kandırmışsın." dedi sesini yükselterek. Bu olanlar onun canını çok yakmıştı. O da Meriç gibi huzurlu, mutlu bir ilişki istiyordu ama maalesef tilkilerin artık kürkçü dükkanına gitmediğinden dolayı her yer sinsi, çıkarcı tilkilerle doluydu.

"Lütfen beni affet sevgilim." diyebilmişti sadece Meriç yalvarırcasına. Bu olayın böyle patlak vermesini beklemiyordu ve detayları gözden geçirememişti henüz.

"Bilmiyorum Meriç. Çok kırgınım, nasıl affederim bilmiyorum?!" dedi arkasını çocuğa dönerek.

Meriç "Ben sana her şeyi anlattım. Bana inanmıyorsan sen bilirsin." dedi ağlamaklı ses tonuyla.

"Nasıl inanayım bunca entrikadan, yalandan sonra? Baksana, 'yalan' deyince insanların aklına sen geliyorsun." dedi Ali ve Meriç'in kalesini içten yıktı o son kurduğu cümleyle. O cümle o kadar incitmişti ki Meriç'i, artık savaşmanın bir anlamı kalmamıştı onun için.

"Peki ya senin? Seninde mi aklına ben geliyorum?" diye sormuştu Meriç son gücüyle. Ali bir şey söylemeden ona bakıyordu sadece, gözlerinin tam ortasına. Belkide gözleriyle anlatmak istiyordu söyleyemediklerini. Belkide onu kırmak istemiyordu ya da onunda gücü yoktu daha fazla konuşmaya...

"Tamam." dedi Meriç kafasını aşağı yukarı sallayarak ve arkasını dönüp odadan çıktı. Merdivenlerden aşağı indiğinde yanına hemen Kadir koştu.

"Meriç ne oldu? Halletiniz mi aranızda?" diye sordu telaşlı bir şekilde Kadir. Onların bu durumuna o da çok üzülmüştü.

Gözünden bir damla gözyaşı daha süzüldükten sonra "Maalesef." dedi Meriç ve evden ayrıldı. Kadir arkasından seslenip gitsede onu dinlememişti. Mercan ise olanları ses çıkarmadan salondan dinliyordu.

"Mercan sen ne yaptın?" diye sordu Kadir, sinirlenmişti böyle bir şey yapmasına.

"Ne yaptım ki? Ben sadece doğruları söyledim. Ali daha fazla kandırılmadan ona gerçekleri anlattım. İnan bana şimdi öğrenmiş olması çok daha iyi." diyerek kendini savunmuştu Mercan.

Kadir "Peki nereden bu kadar eminsin anlattıklarının doğruluğuna?" diye sordu şüpheyle.

Mercan "Bunu söyleyemem. Hem anlattıklarım doğru olmasaydı Meriç sonuna kadar inkar ederdi. Ama o inkar etmedi." diyerek savunmasına devam etti. Mercan kazandığı zaferin ardından mutlu bir şekilde o evden ayrıldı.

***

Kapıyı açan Çetin beklediği gibi Meriç onun yanına gelmişti iki gözü iki çeşme.

"Meriç? Ne oldu?" diye sordu şaşırmış numarası yaparak. Anlamıştı ki tasarladığı plan tıkır, tıkır çalışmıştı. Bir tarafı Meriç'in bu haline üzülürken, diğer tarafı sevinç gülücükleri atıyordu.

"İçeri geçen Meriç "Bu sefer kesin ayrıldık." dedi ağlamaklı bir şekilde.

"Neden ki?"

"Ali'nin arkadaşı olan Mercan nasıl öğrendiyse artık her şeyi anlattı Ali'ye." dedi Meriç.

"Her şeyi derken? Neyi anlattı?" diye sordu Çetin salağa yatarak.

"İşte senin bana 'Ali'yle sevgili ol' demeni falan, her şeyi işte." dedi Meriç cebindeki mendili çıkarıp burnunu silerek.

"Allah, allah o nereden çıktı şimdi ya? Nasıl öğrenmiş olabilir ki?"

"Bilmiyorum ama elimde kalacak o kız. Hatta neden bu gün kalmıyor?" deyip birden ayaklandı Meriç.

Çetin hemen onu durdurdu yerine oturtarak ve "Saçmalama Meriç. Öfkeyle kalkan zararla oturur." dedi onu sakinleştirmeye çalışarak.

"Daha ne kadar zarar edebilirim ki? Hatta kâr bile edebilirim, o kızın saçlarını yolup bağışlarım bir kuruma, bir işe yarasın hadsiz." dedi Meriç sinirle. Çetin onun bu hallerini çok tatlı buluyordu ve kendini zor tutmuştu gülmemek için. Hatta içinden onun yanaklarını sıkmak bile gelmişti ama bunu yapamazdı, bu yüzden kendini durdurdu.

"Sen şimdi sakin ol, otur. Ben sana bir kahve yapayım tamam mı?" diye sordu Çetin ayağa kalkarak.

"Olur. Ya bir de şey isteyecektim. Tatlı bir şeyler var mı? İçim içimi yerken bende bir şeyler yemek istiyorum." dedi Meriç üzgün bir ifadeyle.

"Tabii, var. Hemen getiriyorum." dedi Çetin büyük bir tebessümle ve mutfağa gitti. Kahveyi ve tatlıları getirdikten sonra Meriç çikolatalara saldırmıştı.

"Şu düştüğüm duruma bak ya. Düşmanım dostum oldu. Dostum düşmanım oldu. Sevgilim bana neredeyse düşman oldu. Bir olay daha olursa beynim yanacak." diye söyleniyordu Meriç bir yandan çikolataları ağzına tıkarak.

Çetin onun çikolataları yiyip bir yandan nasıl söylendiğini mutlulukla seyrederken telefonu çalmıştı ve bu manzarayı izlemeyi bırakması gerekiyordu. Telefonunu eline aldığında 'İlker bey' yazısını görmüştü ve bu isim onun gerilmesine sebep olmuştu. Bu yüzden mutfağa gitti konuşmak için.

Çetin - "Buyurun İlker bey."

İlker bey - "Nasılsın Çetin?"

Çetin - "İyiyim İlker bey. Siz?"

İlker bey - "Ben çok iyiyim. Başarmışsın."

Çetin - "Evet, mutlu musunuz?"

İlker bey - Tabii ki. Sen değil misin?"

Çetin - "Bilmiyorum."

İlker bey - "Mutlusundur, mutlusundur."

Çetin - "Bunun için mi aradınız?"

İlker bey - "Evet. Bir de seni tebrik etmek için. Çok iyi iş başardın, tebrik ederim, bunu kutlamalıyız."

Mutfağa yakınlaştığı için Meriç son cümleleri duymuştu.

"Tebrik mi? Neyi kutluyorsunuz?" diye sordu Meriç merakla. Çetin ise donmuş bir şekilde Meriç'e bakıyordu.

***
Umarım beğenmişsinizdir... :))

Entrikalar Prensi | bxbWhere stories live. Discover now