115.Bölüm

182 24 71
                                    

İlham geldiği için bölümü hızlı bitirdim ve işte karşınızdayım entrikatörlerim! Umarım bölümü beğenir, oy verir ve bol bol yorum atarsınız. Beni mutlu ve motive eden tek şey bunlar. Keyifli okumalar!🥰

***

Yaşadığı yüzleşmeden sonra kafeyi terk edip, cebinde biriktirdiği hayal kırıklıklarıyla eve dönen Bora üzgündü. Kandırılmış ve kullanılmış hissediyordu. Evet, Oğuz Lidya'nın oğluydu ancak Meriç'in tahmin ettiği gibi annesiyle hareket etmiyordu. Oğuz bir ajan değildi. Fakat henüz Bora'nın bundan haberi yoktu, tabii diğerlerinin de.

Bora'nın peşinden merdivenleri hızla çıkan Meriç "Sen hiç üzülme canım ağabeyim benim. Bak göreceksin bundan sonra çok mutlu olacağız." diye konuşuyordu soluk soluğa.

Bora içeri girer girmez mutfağın yolunu tuttu ve kendine bir bardak su doldurup hepsini bitirdi. Sakinlemeye ihtiyacı vardı. Belki de yalnız kalmaya.

"Hadi sen salona geç, ben de kahve yapıp geliyorum. Olur mu ağabeyciğim?" diye sordu Meriç ilgiyle. Kuzenine iyi gelmek, ona yardımcı olmak istiyordu.

"Meriç... Ben bugün yalnız kalsam? Şirkete dönmesem olur mu?" diye sordu Bora elindeki bardağı tezgahın üzerine bırakırken.

"Tabii ki dönme şirkete. Ama yalnız kalmana izin vermem!"

"Lütfen Meriç. Yatıp uyuyacağım zaten, beni merak etme ağabeyim." dedi Bora elini kuzeninin omzuna koyarak.

"Bak şimdi gidiyorum ama dönüşüm muhteşem olacak. Seni üzgün görmek istemiyorum, akşama moral gecesi yapacağız ona göre." dedi Meriç otoriter bir şekilde.

Açıkçası Bora, kuzeninin söylediklerini fazla düşünmeden onayladı çünkü bir an önce yalnız kalmak istiyordu. Yaşadıkları ağırdı ve bu yük onu daha fazla yormadan kendini yatağına bırakmak istiyordu.

Meriç, kuzenin evinden çıkınca derin bir nefes aldı. "Hangi birinize yetişeceğimi şaşırdım. Bu da beden yani, ben aynı anda 5 kişinin yanında olamam ki..." dedi ve merdivenlerden inmeye başladı.

Apartmandan çıkarken de "Kocamı da ihmal ediyorum bu aralar, vallahi boşayacak beni dul kalacağım şu gencecik yaşımda." diye yakınmaya devam etti.

***

Cihangir ile kavgasından sonra sinirleri bozulan ancak kendini toparlamış olan Çağla, şirkete girince her şeyi unutmuş gibi yapmaya kararlıydı. Hiçbir olay onun iş performansını etkilememeliydi. Profesyonellik bundan geçiyor diye düşünerek odasına doğru ilerlemeye devam etti. Ancak güne güzel başlamadığı gibi, güzel de devam etmeyecekti. Zira karşısına halası Lidya çıkıvermişti.

Melodik bir sesle "Günaydın canım." dedi Lidya el sallayarak ve kısa sürede onun yanında bitiverdi.

Çağla da yüzüne samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirip "Şirketi senin elinden aldığımızı hatırlamıyor musun? Demek istediğim, hafıza sorunları senin yaşında oldukça yaygın." dedi. Karşısındaki kadına pabuç bırakmayacak kadar ondan nefret ediyordu.

"Bir fincan kahve yerine bakıyorum da yine iki doz kin ve nefret almışsın. Bağımlı olmandan endişeliyim." dedi Lidya ona atılan lafa istinaden. Henüz aklında bir plan yoktu ancak boş da durmak istemiyordu. Varlığını hatırlatmaya ve sinir bozmaya mesai harcamak istiyordu.

Çağla kısa bir kahkaha attıktan sonra "Halacığım almışsın eline baltayı taşa vuruyorsun da vuruyorsun. Kabullen artık! Sen kaybettin." diye cevap verdi geri adım atmayarak.

"Meriç'ten mi öğreniyorsun bu pastoral sözleri? Onunla takılmaya devam edersen hızlı gerileyen bir beyne sahip olacağını düşünüyorum." dedi Lidya bu sefer hem Meriç'e, hem de Çağla'ya laf atarak.

Entrikalar Prensi | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin