6. Bölüm: "Bir Küçük Hediye."

Start from the beginning
                                    

"Çünkü o ezana benim kadar saygı duymuyor."

Safir babasının yanına vardığında ve battaniyeyi tombul elleriyle babasının omuzlarından aşağıya örttüğünde, elinin üstüne aldığı öpücükle ödüllendirildi. Babası işten yeni gelmiş, sobayı yakmış, onu ısıtmıştı ve şimdi annesi işe gidecekti. Annesi hep geceleri işe gidiyor ve babası ona hep kızıyordu. Sonra annesi babasının heykellerini kırıyor, babası da o heykellerin başında ağlıyordu. Tüm bunlar onu üzüyordu ama çok küçük olduğunu, küstüklerinde onları barıştırmak için bir şeyler yapamayacağını içten içe biliyordu. babasının sakalsız, temiz yüzüne hasretle baktı. "Anneme söyleyeyim, senin için çorba ısıtsın babacım."

"Isıtmaz," dedi babası kederli bir sesle. "Sen, yemediğini yedin mi Safir'im, yakutum?"

Bir vakit önce annesi, çok acıktığını söylediği için ona çorba ısıtmıştı. Karnı toktu. Gülümsemesi, sevgi dolu kalbinden beslenerek büyüdü dudaklarının kenarlarında. "Annem bana ısıttığında yedim," diye cevap verirken, eliyle göbeğini ovuşturdu ve babasının gülümsemesini sağladı. "Şimdi anneme söyleyeceğim, senin için de ısıtacak."

"Isıtmaz," diye tekrarladı  babası, bir kez daha, kaybettiği gülümsemesiyle.

Safir Mila yalanlarla büyümeyen ama doğruları bazen kabul edemeyen bir kız çocuğuydu. Aklı ve kalbi, annesinin hasta babası için çorba ısıtmamasını anlamakta zorluk çekiyordu. Bu yüzden babasını, yanaklarından öperek odanın çıkışına doğru koşturdu ve parmak uçlarında yükselerek kapıyı açtı. Koridora çıktığında ani sıcaklık değişimi üşümesini sağladı. Soba bir tek oturma odalarında yandığı için evin diğer alanları soğuktu ve Safir odadan her çıktığında, tekrar salona dönmek için can atıyordu. Koridor boyu yürüyerek annesinin, babasıyla birlikte kaldığı odanın kapısı önünde durdu ve tüm gücünü kullanarak kapıyı açtı. Kendisine göre gayet güçlü bir kızdı, hatta babasını sabahları, işe göndermek için yatağından kaldırabiliyordu. Kollarına baktı, biraz tombullardı galiba.

"Ne istiyorsun Mila?"

Annesinin tiz sesini duyduğunda, ürpererek bakışlarını yukarıya kaldırdı ve annesinin, aynaya bakarak rujunu sürdüğünü gördü. Kıvırcık saçları kabarıktı ve Mila sürekli onlarla oynamak istese de annesi eline vurarak bunu engellerdi. Saçları sırtında salınırken küçük adımlarıyla annesinin yanına vardı ve dikkatini çekmek için ellerini onun eteğine yerleştirdi. Kadın rengi güzel olan eteklerinden birini giymişti ve yüzünü boyamaya devam ediyordu. Eteğinin ucunu çekiştirdiğinde annesi sabırsızca soluyarak omzunun üzerinden kendisine döndü. Gözleri, ona bir annenin bakması gerektiğinden uzak şekilde bakıyordu. Ölmeden mezarına çiçek bırakır gibi. "Ne var Mila? Dolanmasana ayak altında."

Safir, annesinden onun alamayacağı hiçbir şey istemiyordu. Oyuncaklar, elbise, çikolata, arkadaş... bunların hiçbirini istemiyordu. Sadece ondan sevgisini istiyordu. Sevgi alıp veriliyor muydu? Annesi ona ne verse sevgisini vermiş olurdu? Bir öpücük, saçlarına bir el izi, yanağına bir dokunuş... Dudaklarını büktü. "Babama çorba ısıtır mısın?"

Dili, bazı harfleri peltek çeviriyordu ve Türkçe başladığı bazı cümleleri İspanyol'ca tamamlıyordu. Annesi ondan hep onun dilini konuşmasını isterdi ama Mila babasıyla daha çok konuştuğu için dili Türkçe'ye daha yatkındı. Annesi elindeki ruju sertçe masaya bıraktığında, hafifçe ürktü. Annesi masallar bilmezdi ama masallardaki kötü kadın olmayı iyi bilirdi. "Baban da baban," diye söylendi annesi, ağzını yayarak. "Bir kerede annem desen öleceksin zaten. Molestia! Çorba falan ısıtmıyorum Mila, acelem var."

Safir Mila, yapması gereken bir şeyler olduğunu hissediyordu. Tüpü yakamazdı, babası halsizdi ve onu koltuktan kaldırmak istemiyordu. Ee, çorbayı nasıl ısıtacaktı? Annesi babasına neden hep küsüyordu? O da kalbine küsse, kalbi onunla bir daha konuşmaz, hızlı da çarpmazdı belki. Sonuçta kalp bizimle, atarak konuşuyordu. Kalbin dili, ritmi değil miydi? Küçük aklı karışırken, bir ayağını yere vurarak annesinin eteğini çekiştirmeye devam etti. "Annecim lütfen, lütfen. Babam işten geldi, çok aç. Hadi, ona bir şeyler hazırlayalım."

KİMSESİZLER MATEMİ.Where stories live. Discover now