FİNAL

1.2K 55 25
                                    

Ve her güzel şeyin bir sonu varmış... Biz de tam olarak şuanda oradayız. İyisiyle kötüsüyle tamı tamına 80 bölüm geldik ve şimdi noktayı koymak üzereyiz. Yanımda olan ve daima bana destek çıkan Joseph_Edgar sana en içten teşekkürlerimi borç bilirim. Keza diğer okuyanlara da öyle! Lütfen bana mesaj üzerinden yazın ve fikirlerinizi paylaşın! İnanın mesajlarınızı gördükçe mutluluktan dans edecek radde geliyorum.  Ayrıca bu bir veda değil. Özel bölümler olacaktır. Yani... Koca kitapta hiç İdil ve Hazar'ı sevgili olarak yazamadım. Bilhassa Hazar'ın, İdil'i nasıl seveceğini göremedik. Onu da görmek dileğiyle yazımı daha fazla uzatmadan sonlandırıyorum.

Seviliyorsunuz.

İyi okumalar!

Güzel bakan göze her şey güzel gelirmiş. Acaba benim gözlerim mi güzel bakıyordu yoksa baktığım şey mi güzeldi? Bilmiyordum. Tek bildiğim şey karşımdaki bu adamı yedi aydır görmemenin verdiği özlemin kalbimi bir mengeneye kaptırmışım gibi hissettirmesiydi.

Adımlarım benden bağımsızca atıldı. Kabalık umurumda değildi. Hazar'ın yanına gitmek ve ne olacağını düşünmeden onu kucaklamak istiyordum. Ne düşüneceği umurumda değildi. Yaşayacağı şok da öyle. Şuan tek istediğim şey koca bir aydır beni yiyip bitiren bu hisse kocaman bir tekme savurmaktı. Onun cevabı da Hazar'ın kollarının arasında gizliydi.

Yürüdüm. Beni görebileceği yere geçtiğim an o tanıdık güzel gözleri dalgın dalgın etrafta dolaştı. Sonra beni buldu. Gözleri büyüdü, dudakları aralandı. Adımları aniden kesildi. Gözlerinde beni kör edecek güzel bir ışıltı meydana geldi. Dudaklarım titrerken ellerimi önümde birleştirip öylece ona baktım.

Ona gitmem gerektiğini bilmeme rağmen öylece çakılı kaldım.

Korktum.

Neden dahi olduğunu bilmeden.

"İdil?" dedi aramızdaki mesafeye rağmen benim içimi titretecek şekilde. Kalabalığın uğultusu o an yok oldu sanki. Etraf karardı ve sahnede ikimiz belirdik. Dudaklarımda bu defa kırık bir tebessüm belirdi. Ayaklarım ona gitmek için hazırlansa da vücudum o takati kendinde bulamadı. Sanki aramızda bir iletişim köprüsü varmış gibi Hazar beni hissetti ve benim yerime adımlar atarmış gibi hızlıca yanıma geldi.

Aramızdaki mesafe kapandıkça kalp atışlarım hızlandı. Artık değil etrafın uğultusunu, Hazar konuşsa onu duyamazdım çünkü kalbim kulaklarımda atıyor gibiydi.

"Burada ne işin var?" dedi hayret dolu bir şekilde. Yaşlarla dolan gözlerime rağmen başımı hafifçe yana eğdim.

"Seni karşılamak istedim."

"Sen..." dedi ama hemen ardından başını sola çevirip tebessüm etti. "Sedat Ağabey..."

Başımı salladım. Hazar karşımda öylece dikilirken aramızdaki boy farkı bu defa tatlı geldi. Hazar bana gülümseyerek baktı ve gözleriyle benden izin ister gibi bekledi. Hemen ardından da cevabı aslında başından beri biliyormuş gibi beni sıkıca kucakladı.

Ayaklarım yerden kesilirken Hazar beni resmen havaya kaldırdı. Kahkaha atmakla ağlamak aynı anda olabilir miydi? Oluyormuş. Başımı boynuna yaslayarak önce güldüm hemen ardından da ağladım. Bu defa gözyaşlarım mutluluktan aktı. Bu defa kendi mutluluğuma ağladım.

Ayaklarım tekrar yere bastığında Hazar geriye doğru birkaç adım attı ve bana özlem dolu bir biçimde baktı. Bu bakışı bir kez daha görebilmek için ömrümden üç ayı vermeye razıydım.

AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]Where stories live. Discover now