59

614 27 5
                                    

Multi: Hazar Acar

"Buna inanamıyorum!" dedi Hazan adeta bağırırken. "Bu kadar aptal olabildiğine inanamıyorum."

Dikiz aynasından arkada oturan Hazar'a kaçamak bir bakış attım. Kaşındaki ve dudağındaki kurumuş kanla pek de iyi görünmüyordu.

"Ya şikayetçi olsaydı ve siciline yansısaydı? Stajın yanabilirdi aptal!"

"Ama yanmadı." Dedi sessizliği bozarak. "O yüzden şu siktiğimin çenesini biraz kapat, kafam kazan gibi."

Hazan direksiyonu sıkıca kavrarken dikiz aynasından gözleriyle ateş edercesine Hazar'a baktı. "Senden bıktım anlıyor musun? Bu kadar aptal olmandan bıktım."

"Hazan tamam." Dedi Doruk varlığını gösterircesine. Ben sessizce ön koltuğa sinmiş, olanları hazmetmeye çalışıyordum.

"Sen de sus." Dedi Hazan cırlamaya devam ederken. "Sen ne halta karışırsın ki?"

Dudaklarımı birbirine bastırırken Doruk devam etti. "Çünkü o adam kardeşim."

"Kes şunu." Dedi Hazar huysuzca konuşmaya başladığında. "Kardeş değiliz biz."

"Öf," dedi Hazan ve gaza biraz daha bastı. "Gör işte. Kardeşim deyip kavgaya girdiğin adam seni istemiyor bile."

"Hazan..." dedi Doruk dişlerinin arasından. "Üsteleme."

"Hayır," dedi Hazan dik bir biçimde. "Bugünden sonra alttan almak yok."

"Lan sanki alttan mı alıyordun?" dedi Hazar öfkeyle. "Az sus anasını satayım ya. Başım kazan gibi, hala carcar konuşuyorsun."

Hazan'ın dudakları şaşkınlıkla açılıp kapandı ama konuşmayı da kesti. Gerginliği hâlâ yerini korurken yola odaklandı. Bense dikiz aynasına bakmaktan kaçınıp yolu izledim.

Bugün olanları düşündükçe ben de en az Hazan kadar gergin oluyordum. Akşam saatlerinde yemek yedikten sonra odalarımıza dağılmış ve yaklaşan finaller için çalışmaya başlamıştık. Ta ki Hazan'a gelen aramaya kadar. Hazar bir kavgaya karışmıştı ve Doruk da müdahale edince karakola götürülmüşlerdi. İş buraya kadar yeterince can sıkıcıyken bir de oraya gitme nedenleri işin tuzu biberi oluyordu.

"Bugün olanlara inanmakta hâlâ güçlük çekiyorum." Dedi Hazan yeniden kendini tutamadan. "Delireceğim ya."

"Tamam Hazan." Dedim orta noktayı bulmaya çalışır gibi. "Olan oldu, biten bitti. Şu dakikadan sonra ne dersen de ancak kendini yıpratırsın."

Bana göz ucuyla baktı ve beklediğim gibi sessiz kaldı. Tekrar derin bir nefes verip arkama yaslandığımda dikiz aynasından Hazar ile göz göze geldik. Dudağındaki yarığa bakarken içim sızlasa da bakışlarımı ondan kaçırdım. Bu olanlar gerçekten saçmaydı. Yani Begüm ve yeni sevgilisini bir arada gördükten sonra Hazar'ın onlara saldırması ne kadar mantıklıydı? Evet, bu durumu düşünürken bile içim acıyordu.

Hazar, Begüm konusunda zerre bir ilerleme kat edemiyordu. Bora... Sanırım haklıydı. Hazar bu bataktan çıkabilecek gibi değildi. Eh, durum böyle olunca da; ben de gün yüzü göremeyecektim. Bir şekilde kendime gelmem lazımdı.

"Size mi gidiyoruz?" dedi Hazar ciddi bir biçimde.

"Evet?" dedi Hazan dikiz aynasından ona bakarken.

"Bu çocuk ne olacak?" dedi Hazar hiddetle. Doruk'u kastediyordu. Ben gülmemek için kendimi sıktığımda Hazan gözlerini devirdi.

"Koynumda yatacak Hazar. Ne salak salak sorular bunlar ya?" diye homurdandı. "Salonda yatarsınız işte."

"Hayır." Dedi Hazar sertçe. "Evinizde kalmayacak bu adam."

"Bu adam dediğin; bugün senin götünü kurtardı."

"Kes sesini!" Hazar gerçekten sinirlenmiş gibi bağırdı. "Ben mi dedim ulan götüme yapış diye."

"Hazar..." dedim olaya müdahale etmek ister gibi. "Bence biraz abartıyorsun. Kendine gelir misin?"

İnanamayarak bana baktı. Bir şeyler demek istediği her halinden belliydi ama sustu. İlginç bir biçimde sustu. Hazan ise bu duruma homurdanmayla karşılık verdi. Haklıydı, kendisi saatlerdir Hazar'ın çenesini kapatmak uğraşsa da başaramamıştı ama ben başarmıştım. Garipti değil mi?

• • •

Hazan, Hazar ile Doruk'un yatacağı yeri hazırlıyordu. Bense soğuk havaya rağmen dışarı çıkıp soluklanıyordum. Hiçbir şey yolunda gitmiyormuş gibiydi. Yılbaşının hemen ardından başlayan finallerim yüzünden ailemin yanına gidemiyordum. Bu... Onlar olmadan geçireceğim ilk yılbaşı olacaktı.

Bir de bu yetmezmiş gibi üstüne Hazar faktörü de eklenince iş iyice çıkılmaz bir hal alıyordu. Ellerimi saçlarıma daldırıp ne yapacağımı düşünürken balkon kapısının açıldığını duydum. Geriye dönüp bakmak istesem de buna enerjim yokmuş gibiydi. Omuzlarıma çöken ağırlıkla birlikte burnuma tanıdık parfüm kokusu doldu. Hazar'ın paltosu ile kendime geldiğimde Hazar'ı yanı başımda buldum. Üzerinde ince bir hırka vardı ve hiç de üşüyormuş gibi değildi.

"Nasılsın?" dedi bana bakmıyorken. Bakışları binalarla çevrili sitenin içerisinde dolanıyordu. Omuz silktim her ne kadar beni görmediğini bilsem de.

"İdare ediyorum. Sen nasılsın?" dedim zoraki bir sesle. Hazar bana kaçamak bir bakış attı ve tıpkı benim gibi omuz silkti.

"Toparlanmaya çalışıyorum."

Cevap vermedim.

"Bugün olanlar fazla saçmaydı değil mi?" dedi usulca. "Öyle olduğunu biliyorum ama neden yaptığımı bilmiyorum."

Acıyla gülümsedim. "Çünkü hala o kızı seviyorsun."

"Belki?" dedi hafif gülümser edayla. "Ama bu yaptığım şeyi açıklamaya yetmiyor."

"Senin yaptığın çoğu şeye akıl sır ermiyor ki Hazar. Boş ver bunu da anlamayıverelim."

Kaşları çatıldı ve yüzünde gerçekten şapşal bir gülüş belirdi. "Bana kızdığın zaman aşırı tatlı olduğunu biliyorsun değil mi?"

Ona inanamaz bir ifadeyle baktım. "Cidden mi?" dedim kendimi tutamadan. "Akşamında Begüm için kavga ederken; gecesinde bana tatlı olduğumu mu söylüyorsun?"

Tepkimin fazla olduğunu düşünsem de geri adım atmadım. İlginç bir biçimde son olan olaylardan sonra bir şeylerin olabileceğine inanmak istemiştim ama şimdi görüyordum ki; bu tamamen bir hayalden ibaretti.

"Ne demek istiyorsun?" dedi gergin bir biçimde. Onun gerginliğine karşılık gülümsedim.

"Hiçbir şey." Dedim ve omzumdaki paltodan kurtulup ona uzattım.

"Hayır," dedi kabanı almadan önce. "Neler oluyor?"

"Hazar bir şey olduğu yok. Al şunu." Dedim paltoyu ona doğrulttuğumda. Ona bakmak beni mutlu edebilirdi. Ona karşı hislerim beni sarıp sarmalayabilirdi ama bunların ötesinde yaşadığım kırgınlık hepsini sollardı. Bugün Begüm için kavga eden adamı gördükten sonra ben ve Hazar'ın bir olabilmesine olan inancım tükenmişti.

"İdil..." dedi bıkkınca iç geçirirken. "Ne yaptığımı söyler misin?"

Pes etmiş gibi omuzlarımı düşürdüm ama sonrasında gardımı kuşandım. "Keşke yaptığın şeylerin nelere mâl olabileceğini düşünüp hareket edebilsen. Keşke... Keşke bir şeyler yaparken benim ne hissedebileceğimi düşünsen."

Hazar'ın büyüyen gözlerini es geçip içeri geçtiğimde bir nebze olsun kendime gelebilmiştim. En başından beri yapmam gereken şeyi yapacaktım ve kendimi en az hasarla bu durumdan kurtaracaktım.

Hazar'dan uzak duracaktım. 

AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]Where stories live. Discover now