7

1K 43 1
                                    

Multi: İdil ve İmge

Ekranın kararmasıyla birlikte sertçe burnumu çektim. Hemen ardımdan bir kâğıt mendil hışırtısı duydum. Bakışlarım İmge'ye kaydığında burnunu silmekle meşguldü. Burukça gülümseyip arkamdaki yastığı kucağıma çekip sarıldım.

Amélie filmi benim için her anlamda çığır açan romantik filmlerden biriydi. Hayır, ben o romantik filmlerin drama kraliçesi falan değildim. Özünde ben onlar gibi aşk arayanlardan da değildim. Bir an bu fikrin ağırlığının altında eziliyormuş gibi gözlerimi kırpıştırdım.

"İdil..." İmge de yattığı yerden toparlandığında bana doğru yaklaştı. "Sence gerçek aşk var mıdır?"

Cevap vermesi güç olan soru karşısında afalladım. Bacaklarımı kendime doğru çekerken gülümsemeye çalıştım. Ne diyeceğimi kestiremiyordum. İmge ve benim hayata bakış açılarımız bu bağlamda oldukça farklıydı. Bu sebeple de omuz silkmekle yetindim.

"Muhakkak." Dedim gülümsememi bozmadan. "Yani bu filmlerdeki gibi tutkulu mudur onu bilmem ama elbet gerçek aşk vardır."

Ona, normal insanlar gibi anne ve babamızı örnek veremediğim için içim burkuldu. Benim annem ve babam gerçek bir aşk yaşamış gibi gelmiyordu bana. Gerçek aşk varsa şayet; bitmezdi. En azından kendi kanımca bu sonuca ulaşıyordum.

"Bizi bulmasını isterdim." Yeni bir mendil kapıp bu defa dolu gözlerini sildi. "Şöyle aklımızı başımızdan alsa yeter aslında."

Güldüm. "O zaman sorumluluklarımızı kim yerine getirecek?"

"Of!" yanı başındaki yastığı kapıp bana fırlattı. "Bir kere de gerçek dünyadan uzaklaşsan nasıl olur?"

"İmkânsız." Bitmek üzere olan patlamış mısır dolu kaseye uzandım. "Bu filmleri izledikçe insanları asla böyle sevemezmişim gibi geliyor."

"Herkes kendine özgü sever zaten." İmge kusursuzca beni payladığında köşeye sıkışmışçasına omuz silktim.

"Anlamıyorsun," yastığıma biraz daha sarıldım. "Yani hiçbir erkek aklımı böylesine başından alabilirmiş gibi gelmiyor. Her şeyi unutturacak ve sadece kendini merkezime oturtacak kadar. Bu... Tipiyle de alakalı değil özünde. Elbette o da önemli ama beni gerçekten etkileyecek karakterde birini bulabileceğimi sanmıyorum. Kendimi ifade edebiliyorum değil mi? Eğer edemiyorsam bir balık olarak hayatıma devam etmeyi planlıyorum ve dur sen söylemeden belirteyim; balık olma konusunda ciddiyim."

Soluk soluğa kaldığımda İmge'nin şaşkınlıkla bana baktığını gördüm. Dudağımın bir kenarı yukarı doğru kıvrılsa da o şaşkınlığından kurtulamamış gibi başını iki yana salladı.

"Bir yerden sonra takip etmeyi bıraktım da." Dedi elini gelişi güzel sallarken. "Özetlesene."

"İmge..." Kendimi geriye doğru attım. "Anladığını biliyorum."

"Saçmalamanı anlamadım." Dedi burnunu kırıştırarak. "Dünya üzerinde milyarlarca erkek var. Senin standartlarına göre bir skala yaparsak en az yüz bin erkek bulabiliriz. Senin mükemmelliğine yakın."

"Ama hangi ülkede..." iç çekerek güldüm. "Dürüst olmam gerekirse aşk aramıyorum. Memnunum bu şekilde. Demem o ki; Marlon Brando, Darcy ya da Justin Timberlake bana sevgimi boşaltma anlamında fazlasıyla yardımcı oluyor."

"Çocuklaşma." İmge ince kaşlarını çatarken birkaç tane patlamış mısır attı ağzına. "Birisi dedemizden bile büyük ve ölmüş bir adam. Diğeri gerçek bile olmayan bir klasikten fırlamış karakter. Justin olayına girmiyorum bile. Dünyanın yarısı ona hayran zaten!"

"Kalbimi kırıyorsun." Elimi göğsüme bastırırken gülüyordum. Az önceki konunun kasvetinden kurtulmuş olmamıza seviniyordum.

"Kırılacak bir kalbin olduğundan şüpheliyim." İmge benim aksime o kadar da eğleniyor gibi değildi. "Artık birinci sınıfsın ve kendi hayatına renk katmaya başlaman gerekiyor."

"Bu erkek arkadaş yapmam gerektiği anlamına gelmiyor." Dedim gülüşümü bozmadan.

"Senin yaşların için biraz o anlama geliyor." Yere düşmüş ufak yastığı da bana doğru fırlattı. "Azıcık kız gibi ol."

"Bu çok cinsiyetçi bir yaklaşım olmadı mı?"

"Kes sesini İdil." İmge gülmeye başladığında bir nebze olsun rahatlamıştım. Bu konularda okların bana çevrilmesinden nefret ediyordum ve ne işse İmge bu okları daima bana çevirirdi.

"Bence..." İmge'nin gülüşü derinleşti. "İçimden bir ses bu yıl her şeyin farklı olacağını söylüyor."

"Senin adınaysa bu mümkün. Bakarsın söz, nişan falan yaparsınız? Adı neydi? Hah Tolga!"

"Şşş!" İmge uzanıp bacağıma hafifçe vurdu. "Babam içeride aptal, az sessiz konuş."

"Neyse ne." Dedim ve önüme döndüm.

"Ayrıca kendim için değil senin için söyledim bunu."

"Neden?" meraklı olmasam da onun hevesini baltalamadım.

"Bu yıl belki aşkı bulabilirsin."

"İlgilenmiyorum." Dememle şen bir kahkaha attı.

"Klişe serisi Alacakaranlıkta da Bella'da aşkı aramıyordu ona bakarsan?"

"Cidden mi İmge?" yüzümü buruşturmadan edemedim. "Bella Swan denen karakterle beni mi kıyaslıyorsun?"

"Asla!" dedi aceleyle. "Bir kere sen ondan daha tatlısın."

"Neden güzelsin demekten kaçınıyorsun?" dedim kendime daha fazla hakim olamadan. İmge'nin bunu bilerek yaptığını her ne kadar bilsem de içten içe hep ondan güzel olduğumu duymak istiyordum. Çünkü bunu bana söyleyecek başka biri yoktu ve görünüşe göre de uzun bir süre olmayacaktı.

"Bana göre tatlı olmak güzel olmaktan daha önemli. Yani... Güzellik geçici olabiliyor ama bir insan tatlıysa her haliyle öyledir. Anlatabiliyorum değil mi?" merakla mavi gözlerini bana dikti.

"Hı hı." Diyerek önüme döndüm. "Yataktan kalkar kalkmaz kokan ağzımla bile tatlıyım yani, öyle mi?"

"Teknik olarak..." İmge işaret parmağını havaya doğru kaldırdı. "Ağzın kokuyor diye çirkin sayılmazsın. Diş fırçalamak bunun için var."

"Bana mı anlatıyorsun?" Diş hekimliği okuyordum. Tamam, teknik olarak henüz başlamamıştım ama babamdan ötürü bilgim fazlasıyla vardı.

"Sen daha ezik bir birinci sınıf bile değilsin. Boş yapma ufaklık."

"Kes şunu." Gülüşlerimiz birbirine karışırken İmge koltuktan aşağıya doğru kayıp uzanır pozisyona geldi. "Bunu daha öncede söyledim biliyorum ama bana yemin vermeni istiyorum."

"Ne konuda?" İmge'nin aniden ciddileşmesinden nefret ederdim. Tıpkı şuanda olduğu gibi...

"Âşık olursan ilk bana söyleyeceksin." Sertçe dudağımı dişledim.

"Olursam eğer... Yemin ederim ilk sana söyleyeceğim."

"Güzel." İmge'ye doğru yaklaştım ve ona yandan sıkıca sarıldım. Onu seviyordum. Ablamı, sahip olduğum her şeyden daha çok seviyordum. İmge'de bana sıkıca sarılırken alnıma ufak bir öpücük kondurdu. "Seni seviyorum minik kardeş."

"Ne minik ne minik." Derken bir öpücük daha kondurdu.

"Sen de beni seviyor musun?" başımı hafifçe kaldırıp mavi gözlerine inanamaz bir ifadeyle baktım.

"Elbette seviyorum!" güldü.

"Güzel. Bunu bir erkeğe de söylemeye çalış olur mu? Tabii öncesinde işe sevmekle başla."

"Düşündüm de... Senden nefret ediyorum İmge."

"Hayır, beni seviyorsun."

"Hiç de bile!"

AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin