9

943 46 1
                                    

Multi: İdil ve babası-Haluk-

Ertesi sabah saat beşte yola çıktık. İmge ile vedalaşmak sandığımdan daha da zor gelmişti. Benden nefret ettiğini düşündüğüm İlker bile dolu gözlerle beni özleyeceğini söylemiş ve her fırsatta onu aramamı istemişti. Hissettiğim duygu karmaşasıyla birlikte ön koltukta öylece otururken radyodan yükselen müziğe bile odaklanamıyordum.

"Ara sınavlarından sonra bana haber ver sana bilet alayım tamam mı? Bir haftada olsa yanımıza gelirsin ve ailecek vakit geçiririz." Babam sanki iç kavgamı hissetmiş gibi konuştuğunda ona minnetle baktım.

"Teşekkür ederim baba." Gülümsemekle yetindi. Doğup büyüdüğüm sokaklardan geçerken içim sızlıyor gibiydi. Geçen yılda buraları terk etmiştim ama bu defa anlam veremediğim bir biçimde daha sancılı geliyordu.

Yolun geriye kalan kısmında İmge'nin yol için hazırladığı CD'leri tek tek dinledik. Normal şartlarda İlker ve İmge de gelecekti; yani en azından planımız bu yöndeydi ama İmge'nin bürosundan izin koparamayınca iş ben ve babama kalmıştı.

Burdur taraflarına geldiğimizde güneş tamamen doğmuş; uykumu bir nebze olsun açabilmişti. Ön koltukta kabaca gerinirken arka fonda çalan klasik müziğe homurdandım.

"İmge bizi öldürmek için mi bunları seçmiş?" babam adeta iç sesim görevini üstlenip konuştuğunda güldüm.

"Yemin ediyorum güneş gözüme gözüme vurmasa çoktan uyumuştum."

"Değiştir şunu İdil ya." Normal şartlarda babamın klasik müziğe büyük bir tutkusu vardı. Tek bir farkla tabii. Babam klasik müziği rahatlamak için dinlerdi, uzun yolculuklarda değil. Özellikle de arabayı o kullanıyorken.

"Isparta'yı geçtikten sonra biraz sen kullanmak ister misin?" dedi babam sanki çok önemsiz bir şeyden bahsedermiş gibi. Ehliyetimi alalı daha bir yıl bile olmamıştı ama babamın bana böyle güven dolu bir teklifle gelmesi gururumu okşamıştı. Önemsiz bir şeymiş gibi omuz silksem de heyecanlanmıştım.

"Dilersen neden olmasın baba."

Araba kullanmayı severdim özünde. Tabii bu İmge'nin sarhoş olup anahtarı bana fırlatması gibi değil. Misal şuan babamın benden böyle bir istekte bulunması gibi... Sabah saatleriydi ve yollar sakindi. Tahminen babam bunun için bu teklifle gelmiş olsa da memnundum halimden.

"Tamam, hazırlan o zaman." Dudağının kenarındaki o gülüş beni heyecanlandırıyordu. Babamla araba kullanmak kötü bir şey değildi. Asla beni strese sokacak hareketler yapmaz ya da sözler söylemezdi. Aksine tamamen iyi hissetmem için elinden gelen her şeyi yapmaya çalışırdı.

"İleride bir yerde benzinlik olacaktı. Hatırladığım kadarıyla gözleme falan da vardı ve güzeldi. Orada biraz mola vermek ister misin?"

"Gözleme mi istiyor canın?" dedim gülüşümü bozmadan.

"Belki?" gülüşlerimiz birbirimizi keyiflendirirken başımı salladım. "Gözlemecide sağa çek kaptan!"

Dediği gibi de oldu. Yarım saatlik yolun ardından bir benzincide durmuş ve yanı başındaki ufak yere girip peynirli ve patatesli gözlemeleri yedik. Elbette patatesli gözlemelerin sahibi bendim. Peynirden pek haz etmezdim.

"Dediğin gibiymiş! Bunlar leziz baba." Dedim gözlemelerden tekini havaya kaldırırken. "Keşke İmge de böyle gözleme yapabilse."

Babam şen bir kahkaha attı. "Ablana laf yetiştirene kadar sen öğrensen ya küçük hanım?"

"Olmaz." Dedim ağzımdakini daha yutamadan. "Evin annesi o."

Ağzımdan çıkan cümleyi geri alabilmeyi o an öylesine çok istedim ki. Gözlerim fal taşı gibi açılırken babamın yutkunmakta zorlandığını gördüm. Bakışları yüzümde naifçe dolandı ve önündeki çaydan bir yudum aldı.

"Baba... Özür dilerim."

"Hayır, sorun yok İdil." Sesi öylesine cılız çıkıyordu ki ağzımdaki lokma büyümüş gibiydi. Uzanıp masanın üzerindeki elini tuttuğumda boğazıma dizilmiş kelimeleri yuvarlıyordum.

"Özür dilerim baba."

"İdilcim." Dedi büyük bir ciddiyetle. "Haklı olduğun bir konu bu, özür dilemene gerek yok."

Sıkıntıyla gözlerimi kapattım ve elimin altındaki eli sıkıca kavradım. Sanki ona destek olabilirmiş gibi. Annem hakkında pek bahsetmezdik. Tabii arada yaptığımız gaflar dışında. Ki bu da büyük gaflardan birisi olarak sayılabilirdi.

Fakat en büyüğü İlker'in geçen yıl İmge'nin mezuniyetinde yaptığıydı. Mezuniyet töreni için hazırlanıp evden çıkacağımız esnada İlker kapının önünde durup İmge'ye sarılmış ve babamın yokluğundan istifade bir şekilde düşünmeden konuşmuştu.

Artık mezun olduğuna göre başımıza tam zamanlı bir anne olabilirsin. Babam bunu pek beceremiyor da...

Babamın bizi duymadığını düşünürken mutfağın eşiğinde düşen bardakla birlikte aslında ne büyük bir yanlışın ortasına düştüğümüzü fark etmiştik. İmge ağlayarak babama bir şeyler söylerken ben de İlker'i azarlamış ve bir daha anne konusunu açmasını yasaklamıştım.

Yanlıştı biliyorum ama işin ucunda bizi büyütmek için kendini feda eden bir baba varsa tek doğru yol buydu. En azından kendi hükümlerime göre.

"Yediysen kalkalım mı?" Babamın ses tonundaki hissiyat boğuluyormuşum gibi hissetmeme neden oldu. Fakat karşı da çıkmadım ve parayı ödeyip arabaya doğru ilerleyene kadar sesimi çıkartmadım.

"Al bakalım." Babam anahtarı bana doğru fırlattığında burukça gülümsedim.

"Seni hayal kırıklığına uğratmayacağım."

"Biliyorum." Dedi gülümsememi taklit edercesine. Arabanın etrafından dolanıp yanına gittim ve arabaya binmesine fırsat vermeden sıkıca sarıldım.

"Sen sahip olunabilecek en mükemmel babasın biliyorsun değil mi?" söylediklerimden memnunmuşçasına bir ses yükseldi ve o da beni sıkıca kucakladı.

"Siz de sahip olunabilecek en mükemmel çocuklarsınız." Geriye çekilirken yanağına ufak bir öpücük kondurdum.

"İlker biraz sıkıntılı ama olsun." Dememle tebessümü derinleşti.

"İlker epey garip ama evet, olsun." Gülerken sürücü koltuğuna yerleşip arabayı çalıştırdım. Babam da emniyet kemerini takarken onu taklit ettim ve aynaları kontrol ederken derin bir nefes aldım. Buna ihtiyacım olacaktı.

"Sayın yolcularımız, kaptan pilotunuz İdil Öncü konuşuyor. Kemerlerinizi bağlayın ve arkanıza yaslanın. Emin ellerdesiniz! İyi yolculuklar dilerim."

AYNI KIYIDAN BAKALIM [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin