KİMSESİZLER MATEMİ.

By matmazelhayalleri

13.3M 879K 3.1M

Safir Mila Safkan, şu an olduğu yaşından çok daha ufakken, hayatının taşlarını yerinden oynatan bir olay yaşa... More

KİMSESİZLER MATEMİ.
1. Bölüm: "Hüzünlü Bir Matem."
2. Bölüm: "Bir Avuç Şekerleme."
3. Bölüm: "Kasırga."
4. Bölüm: "Çığlık."
5. Bölüm: "Çirkin Kalpler."
6. Bölüm: "Bir Küçük Hediye."
7. Bölüm: "Dilek."
8.Bölüm: "Kimsesizlik."
9. Bölüm: "Not."
10. Bölüm: "Işıklar Sönerse Diye Korkmak."
11. Bölüm: "Söz."
12. Bölüm: "Sadece Hazer."
13. Bölüm: "Senorita Ve Süper Kahraman."
14. Bölüm: "Müziğin Sesi."
15. Bölüm: "Balo."
16. Bölüm: "Mesafe."
17. Bölüm: "Gelmek..."
18. Bölüm: "Dudaktan Kalbe."
19. Bölüm: "Gece Yarısı Güneşi Ve Üstüne Kar Düşmüş Dağ."
20. Bölüm: "Kırgınlıklar ve Telafiler."
21. Bölüm: "Acıyı Resmetmek."
22. Bölüm: "Gemideki Kaptan ve Güvertedeki Kız."
23. Bölüm: "Kara Ay Güneşe Kavuşursa..."
24. Bölüm: "Mutluluk Balonu."
25. Bölüm: "İlham Perisi."
26. Bölüm: "Evin İçine Düşen Bomba."
27. Bölüm: "Yerle Bir."
28. Bölüm: "Hayal Kırıklığı."
29. Bölüm: "Reddediliş."
30. Bölüm: "Ay Güneşe Tutuldu."
31. Bölüm: "Müzikal."
32. Bölüm: "Bir Şehir Bin Gülüş."
Gazel & Behram.
33. Bölüm: "Işıklar Söndü."
34. Bölüm: "Fırtınada Çiçek Dikmek."
35. Bölüm: "Elmas Kalpler."
36. Bölüm: "Güzel Çiçekler ve Zehirli Bitkiler."
37. Bölüm: "Ölümcül Gerçekler ve Parçalanmış Kalpler."
38. Bölüm: "Perişanlıklar ve Bedeller."
39. Bölüm: "Artık Üzemezler Bebeğimi."
40. Bölüm: "Ateşin Etrafında Uçuşan Kelebek."
41. Bölüm: "Kana Karışan Aşklar."
42. Bölüm: "Kalpteki Avare Kelebekler."
43. Bölüm: "Geçmişin Davası."
44. Bölüm: "Kaderdeki Aşklar ve Lunaparktaki Işıklar."
45. Bölüm: "Mutluluk Ya Çok Yakınında Ya Çok Uzağında."
46. Bölüm: "Kırmızı Kurdele."
47. Bölüm: "Sevgi Ölmez Sen ve Ben Katil Olmak İstemezsek."
SEZON FİNALİ: KUZEY IŞIKLARI.
49. Bölüm: "Kuzey Işıkları."
50. Bölüm: "Yirmi Gün."
51. Bölüm: "Eve Dönüş."
52. Bölüm: "Umut Etmek Veya Mağlup Etmek."
53. Bölüm: "Aile."
54. Bölüm: "Oyun."
55. Bölüm: "Yıkımın Ardındaki Gürültü."
56. Bölüm: "Sevginin Kıymeti."
57. Bölüm: "Beyaz Pointler."
RAFLARINIZDA BİZİM İÇİN YER AÇAR MISINIZ?
58. Bölüm: "Kışın Güneşi, Baharın Çiçeği."
59. Bölüm: "Bahar Çiçeği Büyüyor."
KİMSESİZLER MATEMİ KİTAP KAPAĞIMIZ.
60. Bölüm: "Melek Kanatları."
61. Bölüm: "İlk Kalp Atışları."
62. Bölüm: "Islak Kirpiklerin."
63. Bölüm: "Rüya."
FİNAL.

64. Bölüm: "An."

52.2K 3.7K 1.4K
By matmazelhayalleri

Merhaba parlayanlarım.

Umuyorum çoook severek okursunuz. Rica ediyorum yıldıza dokunun ve okurken yorum bırakın<333

Bölüme başlamadan önce yıldızlarımızı bırakalım mı? Bunlar KM için bıraktığımız son yıldızlar çünkü... ✨

64. Bölüm: "AN."

Sevgi üç aşamalıdır.

Sevgi yeşerir, sevgi sürünür, sevgi ölür.

Babamla yeşeren sevgi annemle süründü, yetimhanede öldü. Hazerle yeşerken sevgi Melekle büyüdü, sonsuza kadar ölümden korundu. Ve benim hikâyemdeki sevgi ile ölüm bir daha yan yana gelmemek üzere birbirinden ayrıldı.

Elimi, gözlerimi de çekemediğim Hazer'in saçlarında yumuşak şekilde dolaştırırken, aklımdan sayısız düşünce geçiyordu. Biraz önce, akşam onda uyuduğum uykumdan yarın ki sınavıma çalışmak için uyanmıştım. Saat bire geliyordu, birkaç saat çalışıp ardından tekrar uyumak istiyordum. Yarın vizem vardı, birkaç haftadır çalışıyordum da ama son sınavımdan önce biraz tekrar etmeye ihtiyaç duyuyordum.

Sınavıma çalışmak için yataktan çıkmam gerekiyordu ama uyuyan kocamı izlemekten vazgeçemiyordum. Benden sonra uyumuştu, şu an uykusunun derinliklerinde olmalıydı. Yan şekilde uzanıyordu, bana sarılarak uyuduğu için genelde pozisyonu böyle oluyordu. Üzerine hiçbir şey giymemişti, kasım ayına girmiş olmamıza rağmen yazdan kalan bu alışkanlığı bırakamıyordu. Kasım ayını çok seviyordum. Hazerle yakınlaştığımız aydı, sahafta çalışmaya başladığım zamanlardı, bugünlerde, biz tanışalı iki yıl oluyordu. Aşık olalı iki yıl.

"Sen olmasan sevgi bir daha nasıl yeşerecekti Hazer..." parmaklarımı saçlarından çektim ve sabah erken kalkacağı için uykusunu bölmekten endişe duydum. Yüzümü eğip, gece yatmadan önce öptüğü dudaklarımı geniş omzuna bastırdım ve sonra yataktan çıktım. Saten geceliklerimle beraber, gece lambasının yandığı odamızdan çıkıp koridorda biraz ilerledim. Melek'in odasının kapısını sessizce açıp içeriye girdim ve beşiğine ilerleyip baktım, kızımız mışıl mışıl uyuyordu. Artık altıncı ayın içindeydi. Geçtiğimiz hafta dişleri çıkmaya başlamıştı, bu yüzden hem o hem de biz uykusuz geceler geçirmiştik ama bugün daha sakindi, gün içinde huzursuz olsa da en azından gece uyumuştu.

Uyanmaması için ona hiç dokunmadım, kapısını olabildiğince sessiz kapatıp çıktım. Koridor ışığı açıktı. Hazer genelde evde son uyuyan insan olurdu, sokak kapılarımızı kilitler ve koridor ışığını benim, Leo'nun ve Melek'in korkmaması için açık bırakırdı. Leo'nun odasına da göz attım ve onun da huzurla uyuduğunu görüp rahat şekilde aşağıya indim. Kitaplarım, doğrusu okulla ilgili her eşyam Hazer'in alt kattaki çalışma odasında bulunuyordu. Oraya ilerleyip ihtiyacım olanları aldım ve onun geniş çalışma masasına oturup not aldığım şeylerin üzerinden geçmeye başladım.

Bölümüm çok zor değildi, bu yüzden zorlandığımı söyleyemezdim ama Melekle beraber götürmeye çalıştığım için vaktimi bölüyordum, daha yüksek alabileceğim sınavlardan düşük alabiliyordum. Yine de ortalamam dört civarıydı, sınıfımı geçecektim. Öğrendiklerimi seviyordum, mesleğimi yapmak için heyecanlıydım. Bu yüzden sınavlarıma çalışmak benim için bir işkence değildi, öğrenmek hoşuma gidiyordu.

Esneye esneye, gözlerimi açık tutmaya çalışarak sınavda çıkması muhtemel olan şeylere çalıştım ve sonra gözlerimin kapanmaya başladığını hissedip başımı masaya koydum. Buna rağmen gözlerimi açık tutmaya çalışıp kelimeleri okumaya çalıştım. Fakat bir noktada dayanamamış, uyuya kalmış olmalıyım ki bazı belirsiz sesler duyunca vücudumun irkildiğini hissettim. Yanağımda yumuşak bir dokunuş hissettikten sonra, "Mila," diye seslenen kocamı duyup gözlerimi açmaya çalıştım. Uykusuz kalan gözlerimin arasından ona baktım. Karşımda durmuş, bana eğilmişti. Gözlerim tekrar kapanmadan önce elini saçlarıma götürdüğünü gördüm. "Yine burada uyuya kalmışsın karım. Boynun ağrıyacak."

"Hımmm. Öyle mi?" Diye anlamsız bir şeyler gevelediğimde ellerini vücuduma koydu ve biraz sonra kendimin koltuktan kalktığını fark ettim. Kollarımı içgüdüsel şekilde boynuna sarıp ona yaslanırken gözlerimi açamasam da konuşmaya çalıştım. "Odaya geri döneceğim diyorum ama okuma yaparken bir bakıyorum uyumuşum Hazer..."

"Kaçıncı oldu bu? Üçüncü kez yine gece yarısı burada uyudun. Benden mi bıktın hı? Yatakta olmak istemiyor musun artık?" Fısıldayarak yürümeye devam ettiğinde söylediklerine güldüm ama cevap veremedim. Tam uyumakla gözlerimi açıp onunla konuşmak arasında kararsızlığa uğrarken, "Seni o odaya kilitlerim bir daha çıkamazsın," diye fısıldadı kulağıma doğru. "Bak sana neler yaparım, sen düşün artık."

Yanağımı göğsüne bastırıp, "Bir şey söyleyeceğin," diye fısıldadım.

Kapı açılma sesini duyarken, "Söyle?" Dediğini işittim.

"Beni odaya kilitle, sonra da..." esnedim.

"Sonra da?"

"Az önce söylediğinden işte..."

Birkaç adım daha ilerleyişten sonra sırtım yatağımıza yerleşti. Onun hâlâ yakınımda olduğunu hissederek gözlerimi açtığımda, yorganımızı üstüme doğru örttüğünü gördüm. Elini tuttum ve parmaklarım yüzüğüne değince gülümseyip, "Gracias," dedim minnettar olmuş şekilde. Üçüncü kez beni oradan taşıyıp yatağımıza geri getirmişti.

Dudağının kenarını kıvırıp elimi yorganın içine koydu, omuzlarımı da örtüp geriye çekildi. Çıplak omuzlarıyla odamızdan çıkmasını izledim, az sonra bir kapı gıcırtısı gelince Melek'i kontrol ettiğini anladım. Az sonra döndüğünde kucağında kızımız vardı, yumuşak, kısık sesler çıkarıyordu. Elimi yanağımın altına koydum ve Hazer yanıma oturup sırtını yatağın arkasına yasladı, Melek'i de göğsüne bastırıp kafasını okşadı. "Uykun mu kaçtı Melek'im? Kaç gecedir huzursuzsun zaten, benim de uyuyasım gelmiyor sen böyle olunca?"

Melek küçük yumruğunu ağzına aldı, diş çıkardığı bu dönemde sürekli bir şeyleri kemirmeye çalışıyordu. Doktor damaklarının kaşındığını söylemişti. Elimi Melek'in çıplak ayağına götürüp küçük parmağını tutarken, "Sana ninni söyleyeyim mi?" Diye sordu Hazer, kızımıza. "Ya da şarkı? Uyur musun öyle Melek Yakut?"

Kızımız gözlerini açıp babasına doğru baktıktan sonra onun göğsüne yaslandı, gözlerini kapattı. Benim ve babasının kollarını tanıyordu, yalnızca ikimize böyle tam teslimiyetle sarılıyordu. Diğer herkese sarılırken her an kucağından kalkacakmış gibi görünüyordu ama bizi kalbinde hissediyordu. Hazer one şefkatli şekilde gülümseyip, "Baba ben zaten şarkı gibiyim, bana şarkı söylemene gerek yok mu, demek istedin gözlerini kapatarak?" Diye sordu. "Evet, öylesin Melek. Şarkı gibisin. Çok güzelsin. Gördüğüm herkese fotoğrafını gösterip kızıma baksanıza, dememek için zor duruyorum. Bir yandan da kıskanıyorum tabi, birinin nazarı falan değer, korkarım."

Kocamla kızıma daha çok yaklaşmak isteyip elimi Hazer'in göğsüne koydum ve tekrar gözlerimi kapattım. Melek artık ses çıkarmıyordu, sevdiği yerde huzurla uyumaya başlamıştı. Tekrar uykuya dalmak üzereyken Hazer'in kalktığını hissettim, Yakut'u beşiğine götürecek olmalıydı. Yatağa dönüp yorganın içine girdiğinde beni kollarının arasına çekti, başımı göğsüne doğru koydu. Elimi kalbine götürüp vücudumun bir kısmını ona yaslarken, "Çok iyi babasın," dedim fısıldayarak. "Seni ilk tanıdığım zamanlarda soğuk göründüğünü düşünmüştüm. Çattığın kaşlarının altından bakıyorsun etrafına. Bu yüzden karşındaki bakışlarını kaçırmak istiyor senden. Çalışanların bile hâlâ çekiniyor senden. Ama insanlarla konuştuğunda o kadar kibar birine dönüşüyorsun ki, insan seninle konuşmaya devam etmek istiyor. Özellikle evimizdeyken... Ailemizle beraberken daha da yumuşuyorsun, evimizdeki herkesi mutlu ediyorsun, ne Leo'nun, ne Melek'in ne de benim gözümüzden bir damla yaş gelmesine müsaade etmiyorsun... Baban sana babalık hakkında pek bir şey öğretmemesine rağmen sen harika bir baba oldun, harika bir koca, harika bir abi..."

Söylediklerim, bir gece yarısı, uykumdan uyanmış olmama rağmen çok içten ve sevgi doluydu. Bu cümlelerim karşısında aldığım karşılıksa saçlarımın sıcacık bir şekilde okşanması oldu. Beni daha kuvvetle sarıp ellerimizi birleştirdi. "Böyle nazlı nazlı, romantik romantik konuşarak bu gece seni sevmemi engelleyebileceğini mi sanıyorsun?"

Göğsüne doğru gülümseyip, "Hıhı," dedim.

Yatakta biraz kayıp benimle yüz yüze geldikten sonra çenemi tutup kaldırdı ve böylelikle gözlerim açıldı. Beni amber renkli gözlerine doğru çekerek dudaklarıma bakarken, "Engelleyemezsin karım," dedi ve ekledi. "Üstünü çıkarmama yardım et."

(Devamı hayal gücünüzde. 🫣)

Aynadaki görünümüme bakarken ellerimi kıyafetimde gezdirdim. Birazdan Hazerle özel bir yemeğe çıkacaktık. Bana güzel bir sürprizi olduğundan bahsetmişti ama ben sadece onunla yemeğe çıkmak istemiştim.

Üzerimdeki takımı, Hazer bana bu seneki anneler gününde Melekle beraber aldıklarını söyleyerek hediye etmişti. Bir başka özel günde bu takımı giymek istemiştim. Daha önce giyme şansım olmamıştı, okul için biraz fazla kıyafetti ve diğer günlerde de giymemiştim. Bugün de beyaz rengi çok sevdiğimden böyle görünmek istemiştim.

Yatağa bıraktığım çantamı aldım ve odamızın ışığını kapatıp dışarıya çıktım. Koridorda ilerleyip merdiven inmeye başlarken, onlara göz attım. Leo, kucağına aldığı Melekle beraber salonun içinde dolanıyor, Hazer'de camın önünde, ellerini cebine koymuş dikiliyordu. Üzerinde simsiyah bir ceket vardı, altında da kumaş pantolon. Gülümseyerek aileme bakmaya devam ettim. İki yıl önceye kadar yapayalnızdım ve şimdi dört kişilik bir ailem vardı. Leo Melekle beraber Hazer'in arkasından yaklaşıp Melek'in yumruklarını onun sırtına vurdurunca, Hazer omzunun üzerinden dönüp onlara baktı. Melek Yakut'u alıp küçük yumruğundan öperken, "Babaya yumruk hı?" Dedi, kafasını iki yana sallayıp. "Behram'a sorayım bir caiz midir diye? Ellerin taş olur kız, babaya vurulur mu?"

"Enişte," diye kıkırdadı Leo, yanağını onun karnına yaslayıp gülümserken. "Şaka yapıyorsun değil mi?"

"Yoo, şaka falan yapmıyorum. Taşa dönüşür eli tabii ki."

"Ne diyorsun enişte, saçmalama istersen!" Leo geri çıkıp Melek'in ayaklarından tuttu, pembe çoraplı ayaklarını öptü. "Deme Melek'ime öyle."

"Benim Melek'im," dedi Hazer, kızımızla beraber Leo'dan uzaklaşıp salonun ortasına ilerlerken.

Leo koşarak onun peşine düşerken Hazer'in suratındaki sersem sırıtmayı gördüm, Leo'ya takılıyordu. Kardeşim, eniştesinin ceketine yapışıp onu durdurmaya çalışırken, "Senin kızın olabilir ama benim de yeğenim," dedi. "Ben onu senin onu sevdiğinden daha çok seviyorum."

"Hadi la oradan, ufak at."

Melek bağırıp yüzünü Hazer'in boynuna gömünce, Hazer onunla beraber koltuğa oturup kızımızı da dizine oturttu. Sırtından destekleyip Melek'in kafasına öpücükler bırakan Leo'ya baktı. "Birazdan Kerem abin ile Leyla ablan gelecek. Melek yemeğini yedi, birazdan da uyur zaten. Onların da aklındadır ama sen ara ara yeğenini kontrol etmeyi unutma tamam mı? Dişlerini çıkardı, geçtiğimiz ayki gibi ağlamıyor ama olur da uykudan uyanır bizi ararsa sen bir alo yaparsın bana tamam mı?"

"Tamam eniştem, ben zaten telsizi yanıma koyacağım, ağlar ağlamaz bakarım ona!"

Hazer yüzünü yaklaştırıp yanağından öptü onu. "Aferin oğluma."

Leo Hazer'e sarılıp öptü ve geriye çekilip utangaç şekilde gülümsedi. Hazer'in şefkatli bir hisle onun başını okşamasını izleyerek aşağıya indim. Topuk seslerim geldiğimi gösterince evimin erkekleri ve kızım başlarını bana doğru çevirdi. Hazer'in hayranlık dolu bakışlarını fark ederken, Melek'in de ellerini coşkuyla çırptığını gördüm. Leo koşarak merdiven basamağına kadar geldi ve elimden tuttu. "Abla, inanılmaz güzel olmuşsun! Oha yani!"

"Abartıyorsun Leo," dedim gülümseyip ve elimi dudaklarına götürüp öptüğünde centilmenliğine kıkırdadım. "Sen de iyice büyümüş de küçülmüş olmaya başladın.
Elimi öpüyorsun."

"Eniştem de yapıyor," dedi, beni süzerek. Hayranlıkla bakıyordu bana.

Hazer, kucağında kızımızla beraber kalktığında, Melek'in ilgiyle açtığı ela gözlerine doğru bakıp gülümsedim. Kollarını bir daha çırptığında kucağıma alarak uzamaya başlayan saçlarının üstüne öpücük koydum. Beni taklit edip dudaklarını yanağıma bastırmaya çalışması o kadar tatlıydı ki, kıkırdamaya başladım. Hazer beni izlemekle, süzmekle o kadar meşguldü ki, gülme sesimi duyunca irkilip gözlerini yukarıya çıkardı, genzini sertçe temizleyip Melek'in ne yapmaya çalıştığına baktı. "Öyle değil Yakut, böyle," dedi ve başını eğip dudaklarını yanağıma hızlı ama yumuşak şekilde bastırıp yoğunca öptü beni. "Böyle," diye fısıldadı bir daha, dudaklarını yanağımdan çekmeden.

Dudaklarının çok istekli olduğunu hissedip genzimi temizledim ve Hazer bunun karşılığında güçlükle benden uzaklaşıp, "Anladım mı?" Dedi Melek'e. Kızımız sahiden de anlamış gibi başını sallayınca Hazer yanağını gösterdi. "Anladıysan öp şimdi babanı."

Melek baş parmağını emip salyalarını akıttıktan sonra Hazer'in gösterdiği gibi eğilip dudaklarını onun yanağına koydu, öpücük atamıyordu ama dudaklarını çok tatlı büzüyordu. Hazer gülerek ona bakınca, Melek şapşalca bir şey yapmış gibi sırıtarak elini babasına doğru salladı. "Zamanla daha iyi olacak," dedi Hazer ona, salyalı elini tutarak. "Bir tek kimi öpüyoruz? Anne ile babayı değil mi?"

Leo aramızda zıpladı. "Bir de beni bir de beni!"

Hazer ona doğru bakıp başını okşadıktan sonra Melek'e baş salladı. "Evet, bir de onu öpebilirsin."

Kızımın sebepsiz ve sanki anlıyormuş gibi gülmesine eşlik edip onun yanağından, mis kokulu boynundan öptüm. Yanağını öpmem için daha da uzatması çok tatlı geliyordu bana, sevgimi kabul ettiğini gösteriyordu sanki. Leo hoplaya zıplaya çalan kapıya koşmaya başlayınca başımı kaldırdım ve Hazer'in dikkatli bakışlarıyla karşılaştım. Saçlarını güzelce taramış ve sakal tıraşı olmuştu, çene hattı pürüzsüz ve kemikli görünüyordu. Pembe tonlarında parlatıcı sürdüğüm dudağımı hafifçe okşadı. "Çok yakışmış kıyafetin. Keşke giyerken yanında olsaydım."

"Çıkarırken olursun," dedim bakışlarımı kaçırıp kızararak.

Hazer'in eli yanağımdan inerken, gürültülü sesleri duyup başımı çevirdim. Kerem yanında Leyla ile birlikte holden salona geçerken, Leo'da onlara, "Buyurun buyurun," diye ev sahipliği yapıyordu.

"Leo seni gördüğümde boy atmış oluyorsun," dedi Leyla, onun altın sarısı saçlarını okşayıp bize ilerlerken. Ellerini Melek'ten uzak tutup yüzüne eğildi, genişçe gülümsedi. "Merhaba prensesimiz, nasılsın? Leyla yengen seni çok özledi."

Kerem Leyla'nın omzunun üzerinden kendini Melek'e gösterince kızımın gözbebekleri irileşti. Kerem'i tanıdı, onunla çok oynadığı ve güldürdüğü için Kerem'e genellikle sevimli tepkiler veriyordu. Hazer bu tepkiyi görüp memnuniyetsiz şekilde yüz buruşturduktan sonra işaret parmağını Kerem'in göğsüne bastırarak konuştu. "Kızımla benden çok gülme tamam mı? Yakında seninle beni karıştırmaya başlayacak! Yeter artık!"

"Yeto yeto," dedi Leo, Hazer'e destek çıkıp Kerem'e baş sallarken.

O iki büyük çocuğa göz devirirken, "Yeto ne Leo?" Dedim başımı iki yana sallayarak.

"Sınıftaki kızlar diyor abla, bir saniye..." Kerem'e dönüp kaşlarını çattı. "Melek'i en çok ben güldürebilirim, bir de eniştem! Ha, bir de ablam!"

Kerem, "Bak sen," dedi ve hemen ardından eğildi, Leo'yu tuttuğu gibi kaldırıp sırtına attı. Leo şaşkın bir bağrışla beraber gülmeye başlayınca, "Ben ellerimi yıkayıp bu prensesle ilgileneyim," diyerek misafir banyosuna çıktı Leyla.

"Kerem abi lütfen yapma," dedi Leo o sırada, kahkaha atarak.

Kerem neşeyle onu gıdıklayıp, "Bana racon kesmeye çalışırsan sonun böyle olur koçum," dedi.

"Eniştem n'olur yardım et..."

"Gömleğimi bozamam, sen üstesinden gel," dedi Hazer ve bana dönüp Melek'i kucağımdan aldı, banyodan geri dönen Leyla'ya doğru yürüyüp onun eline bırakırken, "Gözünü seveyim," dedi. "Bu salaklar birbirini yiyip durur, sen kızıma göz kulak ol."

"Hazer, gözünüz arkada kalmasın," dedi Leyla ve onun omzunun üstünden bana gözlerini yumarak gülümsedi. "Senin de Safir. Ben gözüm gibi bakarım bu dünya güzeli prensesime."

Gözüm arkada kalmayacağı için rahatladım ve Hazer Melek'in saçlarından öpüp yanıma dönünce, beraber sokak kapısına yürüdük. Leyla onu oyalamaya çalışırken, Hazer beyaz, sahte kürkümü giyinmeme yardımcı oldu. Göz ucuyla Melek'e bakıyordum, kafasını etrafında çevirmeye, şimdiden bizi aramaya başlamıştı bile. Ona içim giderek baktım, hiç kıyamıyorum böyle masum hallerine. Hazer şemsiyeyi aldı ve kapıyı açıp önden geçmem için beni buyur etti. Her ne kadar Melek'i son kez öpüp koklamak istesem de bir daha bizi gördüğünde ayrılmamız onun ağlamasıyla sonuçlanabilirdi. Gözyaşlarına hiç hiç dayanamazdım.

Dışarıya çıktığımızda Hazer sokak kapısını arkamızdan kapattı ve ben daha bir adım bile atamadan belimden tutup bir anda kuvvetle beni kendisine çekti. Vücudum ona yaslanınca ellerim aramızda kaldı ve Hazer eğilip dudaklarımdan öpmeye başlarken gözlerine bakma fırsatım bile olmadı. Şaşkın mırıltım dudaklarında kayboldu ve sıcak, istekli öpücüğüyle gevşeyip ben de dudaklarımı kıpırdattım. Ona yumuşak bir şekilde karşılık verirken, dudaklarıma doğru inlediğini duyup gömleğini sıkıca tuttum. Alt dudağımı tuttu ve dişleriyle beraber kendisine çekip huysuz bir ses çıkarmamı sağlarken gülümsüyordu. Gözlerime doğru bakıp çektiği dudağıma bu kez yumuşak bir öpücük koyunca nefes nefese geri çekildim. "Bazen... Beni öpmek konusunda öyle aceleci, hızlı davranıyorsun ki bir an bir şey olduğunu sanıp şaşkınlığa düşüyorum."

Hazer birkaç derin nefes alıp dudağının kenarını silerken, alnını yavaşça alnıma koydu. "Bana da bir anda geliyor bu istek, bir anda davranıyorum bu şekilde. Başaçıkamayıp seni öpüveriyorum. Yapacak bir şey yok, böyle bir kusurum var."

"Ben kusur demezdim," diyerek göz kırptım ve hafifçe parmak uçlarımda yükselip dudaklarından öptükten sonra elinden tutup onu arabamıza götürdüm.

Hazer yaptığım bu minik şova sırıtarak şoför koltuğuna yerleşirken, ben de yanına oturup kemerimi takmaya başladım. Aynasını düzeltip arabayı çalıştırdığında, "Hangi restaurantta randevu ayırdın?" Diye sordum.

"Daha önce hiç gitmediğimiz bir yer," dedi evimizin sokağından çıkarken. "Güzel bir yer, merak etme."

"Neresi olduğu çok da umurumda değil aslında mi vida. Seninle gideceğim sonuçta."

Yan yan bakıp öyle mi, dercesine dudak büktü. "Eminönünde balık yemeye gidelim o zaman?" Dedi.

"Olur," dedim omzumu silkerek.

Bana göz kırpıp dizimdeki elimi tuttu. "Başka zaman gideriz oraya. Şimdi rezerve ettiğim yere gideceğiz. Daha önce iş yemeği sırasında gitmiştim, yemekleri çok lezzetliydi."

"Hımm," diyerek yüzüğünü çevirmeye başladım. "Benim yaptığım yemeklerden daha mı lezzetli?"

Caddeye çıktığımızda ışıklara bakıyormuş gibi arabadan dışarıya bakarak soruma cevap vermeyince kızıyormuş gibi yaparak tırnağımı eline bastırdım. "Öyle mi Hazer? Demek yemeklerimi lezzetsiz buluyorsun?"

"Hayır," diye karşı çıktı eline doğru bakıp şiddetli şekilde karşı çıkarak. "Ama yani... Tabi sen sevgini katıyorsun, senin yemeklerin ayrı ama şimdi ünlü şeflerin yaptığı yemeklere kıyasla tabii ki... Şöyle yani, seçsem tabii senin gülümseyerek bana koyduğun yemekleri yemeyi seçerim ama tabi o şeflere haksızlık etmek de istemem. Ama tabi sen de onlar gibi eğitim görsen çok daha harika yemekler yapabilirsin, yani demem o ki..."

Küçük kahkahalarım dudaklarımdan dökülürken, "Tamam, kıvranma artık," dedim. Dönüp sıkıntılı gözlerine baktım. "Elbette o yemekler daha lezzetlidir Hazer, çok normal. İki dakika içinde terledin resmen..."

Rahatlayarak omuzlarını serbest bıraktı ve köprüye giden trafik yoluna karışırken omuzlarını silkti. "Hassasın sen, her lafımı tartarak konuşuyorum. Kırılır falansın."

"Hı, kırılırsın, uğraşamam mı demek istiyorsun?"

Gülmekle kaş çatmak arasında kalıp şöyle bir baktı bana. "Özel gününde misin? Bu şekilde konuşmazsın."

"Takılıyorum aşkım," deyip parmaklarımı parmakları arasından geçirdim, ellerimizi dizime koyup cama baktım. Gideceğimiz yere kadar sessizce oturup akşam karanlığını izledim. Melek'i çok nadiren bıraktığımız için aklım onunlaydı. Endişe ediyor değildim, neler yaptığını merak ediyordum. Bu aralar ona anne, baba dedirtmeye çalışıyorduk. Dudaklarından sadece heceler çıkmaya başlamıştı, kelime dökemiyordu. Biz yokken, onun yanında değilken ilk söyleyeceği kelimeyi kaçırırım diye korkuyordum.

Hazer arabayı caddenin sonuna doğru yavaşlattığında başımı yukarıya dikip geldiğimiz yere baktım. Uzun, çok şık bir bina dikiliyordu önümüzde. Hazer aşağıya inmeden önce telefonunu aldı ve araba etrafını dolanıp benim kapımı açma nezaketi gösterdi. Onun elini tuttum ve birbirimize gülümseyerek restauranta doğru ilerledik. Geniş, beyaz mermerli merdivenleri çıktığımızda kapıyı karşılama görevlisi açtı ve bize, Hazer'in rezerve ettiği masaya kadar eşlik etti.

Hazer, "Teşekkürler," diyerek kürkümü ve ceketimi karşılama görevlisine verdi. Onu nazikçe gönderip benim sandalyemi çekti. Ona istemsiz şekilde gülümseyerek karşıma oturmasını izledim, sonra da menüyü elime alarak listeye baktım. Artık Hazer beni bu restaurantların fiyatlarına alıştırmıştı ama hâlâ kimi zaman şaşkınlığa düşüyordum. İki yıl içinde mezun olacaktım, çalışıp ben de Hazer'i yemeklere götürmek istiyordum. Leo'nun ve kendi okul masraflarımı karşılıyordum ama çoğu zaman evimizi Hazer geçindiriyordu.

Sıcak bir çorba söyledim ve ana yemeğimi sonra söylemek için menüyü bıraktım. Hazer'de bir başka çorba istedi ve bir şarap. Elimi çenemi yasladığımda Hazer'de dirseklerini masaya koyup kafasını ileriye uzattı, gözlerini uzun uzun yüzümde dolaştırdı. "Seninle olma şansına nasıl sahip oldum acaba?"

"Niye böyle diyorsun Hazer Han? Seninle olmak istemeyecek bekar bir kadın var mıdır?"

Bilmem, dercesine iç çekip masanın üzerindeki elime uzandı ve üzerini yumuşak hamlelerle okşadı. "Senin kalbin çok güzel, çok yumuşaksın, sevgi vermeye çok açıksın... Fedakârsın, hiçbir şeyden şikâyet etmeyip sürekli yardımcı olmaya çalışıyorsun. Eve geldiğimde hemen gülüp günümün nasıl geçtiğini soruyorsun, beni neşelendirmek için elinden geleni yapıyorsun."

"Bunun adı aşk canım." Gülümseyerek gözlerinden çektim bakışlarımı. Bana sürekli güzel cümleler söylüyordu, utanıyordum.

"Melek büyüdükçe sana benzemeye başladı." Hazer düşünceli şekilde sandalyesinin arkasına yaslanıp gömleğinin kol düğmelerini çözdü. "Görünüş olarak."

"Evet," dedim, bundan mutluluk duyuyordum. Hazer'e benzese de mutluluk duyardım. "Ama biz de birbirimize benziyoruz Hazer. Saçlarımız kahverengi mesela, Melek'inki de öyle."

"Evet," dedi, gözünün önüne o gelmiş olmalı ki boşluğa doğru bakarken gülümsedi. "Saçları uzadı, bağlayabiliyorum artık."

"Yine de Leo'nun saçları kadar bile uzamadı," dedim kıkırdayarak.

Kafasını iki yana sallayarak gülerken çalışan arkadaşın yaklaştığını gördüm. Nazikçe servislerimizi önümüze bıraktı, içeceklerimizi de. Dumanı tüten çorbama iştahla bakarken, çalışan arkadaş işine geri döndü. Hazer su içerken çorbamı kaşıklamaya başladım. Çok lezzetliydi, hayatımda bu tatta başka bir çorba içmemiştim. İsmi yabancı dilde bir şeydi,  rastgele seçmiştim ama bayılmıştım. Hazer iştahlı halime gülümseyip çorbasını tattığında, "Beğendin mi?" Diye sordum.

"Evet ama seninkini merak ettim, çok beğenmiş görünüyorsun."

Ağzımı peçeteyle silip çorba kasemi ona doğru uzattım. "Por favor, tadına bak."

İsteğim üzerine benim çorbamın tadına baktı ve benim gibi memnuniyetle karşılayıp, "Çok lezzetli, ağzının tadını biliyorsun," dedi. Kasemi tekrar önüme itti. "Ye, bir daha söyleyelim."

"Beraber yiyelim, lütfen, sen de beğendin." Genişçe gülümseyip kaseyi aramızda tuttum ve çorbayı beraber bitirdik. Daha sonra menüyü elime alıp başka bir yemek seçtim. Bunun da nasıl olduğunu bilmiyordum, tadının sürpriz olmasını istiyordum. Kocam şarap şişesinin mantarını açıp kadehlerimize biraz koydu ve gelen yemeğe baktı. Yanında sebzeleri olan soslu bir et yemeğiydi. Hazer bir parça koparıp bana doğru uzattığında dudaklarımı aralayıp yemeğin tadına baktım. Sos çok yoğundu ama hoşuma gitmişti. Neşeli şekilde başımı sallayıp, "Çok güzel," dediğimde Hazer yüz ifademe güldü. "Çok iştahlısın, yine hamile misin?"

Neredeyse bir an beni düşündürecekti ama asla korunmadan birlikte olmadığımızı hatırlayıp, "İmkansız olduğunu biliyorsun," dedim.

"Takılıyorum aşkım," dedi kendi tabağındaki yemeğe yönelip tadına bakarken. Benden daha hızlı ve iri lokmalar halinde yiyordu. Ellerinin hareketine, geriye doğru kıvrılmış gömleğinin kollarına baktım. "İştahlı ol tabii ki, yemek yemen beni ancak mutlu eder."

Kadehimi aldım, çok nadiren ben de içiyordum. Yemeklerde Hazer'e eşlik etmek için. Birkaç yudum içip yemeğimi yemeye dönerken, "Dans kursunu ne zaman açmayı düşünüyorsun?" Diye sordu Hazer.

Böylelikle bana hazırladığı o cömert, büyük sürprizi hatırladım ve gözlerimdeki sevgi seliyle yüzüne baktım. Benim için satın aldığı o dans kursu için henüz bir şey planlamamıştık. Ben yaz tatilinde, hem Melek Yakut biraz büyüdüğünde hem de benim vaktim olduğunda açmayı düşünüyordum. Bunu ona da söylediğimde Hazer onaylar şekilde başını sallayıp, "Bence de en makul olanı bu," dedi. Yemekteki gözlerini bana doğru kaldırdı. "Çok yorulmanı istemem."

"Tekrar teşekkür ederim Hazer, çok çok teşekkür ederim... harika bir hediye." Sevgi dolu gözlerim bir mahcubiyetle küçüldüler. "Ve pahalı bir hediye."

"Kaç kez konuştuk bunu," dedi, tatsız bir şey duymuş gibi çatalla bıçağını bırakıp geriye yaslanırken. Çattığı kaşlarının altından bakmaya başladı. "Bir hediye. Seni rahatlatacaksa da yatırım olarak düşün, zarara girdiğim yok."

Dudaklarımı az önceki peçeteyle bir daha silip, "Ben de sana güzel bir hediye vereceğim," dedim neşeyle.

"Mi amor..." masaya yaklaşıp elini yanağıma koydu, elmacık kemiğimi okşadı. "Sen benim hayalimi gerçekleştirdin. Benim için bir heykel sergisi açtın. Bu benim için çok kıymetliydi."

Mutlu ve mahcup şekilde bakışlarımı kaçırdığımda eli yanağımda gezinip saçımı tuttu, kulağımın arkasına koyup yemeğine geri döndü. Tabi ya, bu sürprizim onu çok mutlu etmişti. Ama hiçbir heykelini satmak istememişti, hepsi sergide duruyordu. O sergi haftasonları açılıyordu, bazı ziyaretçileri de oluyordu.

Yemeklerimizden sonra Hazer bir daha menüyü bana uzatıp, "Ben tatlı ihtiyacımı karşılıyorum, sen de bir tatlı ye," dedi.

Cümle içindeki iltifatı karşısında başımı iki yana sallayıp menüyü açtım ve içindeki tatlılara göz attım. Çikolatalılardan birisini seçtim ve gelen çalışana bu tatlıyı söyledim. Az sonra tatlım gelince üstündeki çikolata sosuna karşı dudaklarımı yaladım. Tatlıyı kesip tadına bakarken, Hazer kendisine biraz daha içecek doldurup, "Beğendin mi aşkım?" Diye sordu.

"Çoook," dedim tatlıdan biraz daha alarak. Tatlı kaşığımı ona uzatıp tadına bakmasını istediğimde yiyesi pek olmadığı halde tatlıyı ağzına aldı. Benim kadar sevmiş şekilde başını sallayınca kaşığımı geri çekip göz kırptım. "Güzel değil mi?"

Göz kırpıp ağzını sildiğinde tatlıyı yemeye devam ettim. Daha fazla şarap içmeyecektim, zaten çabuk etkileniyordum ve tadını da sevmediğim için gerek görmüyordum. Restaurantın deniz manzarasına bakarak tatlımı da bitirdikten sonra ağzımı sildim, o kadar doymuştum ki resmen karnım çatlayacaktı. İstemsiz şekilde karnımı tuttuğumda, Hazer'in telefon sesini duydum. Telefonu yanıtlayıp kulağına yasladığında, "Kim o?" Diye sordum ona.

"Kuman," dedi ve telefona döndü.

Behram olduğunu anlayıp sırıttım ve arkama doğru yaslanırken, "Efendim?" Diye aramayı yanıtlayışını duydum. Birkaç saniye karşı tarafı dinledi. "La oğlum şaka yaptım, ne kızdın hemen! Tamam, demeyiz bir daha kuma falan..."

Demek Behram duymuştu, Hazer ona takılmaya bayılıyordu. Şimdi yapmayacağım dese de bir daha yapacaktı. Azarlanmak hoşuma gitmiş gibi sırıttı ve Behram'ı dinledikten sonra, "Evet, dışarıdayız," diye cevap verdi. "Karımla yemekteyiz işte. Ya... Sizde mi yemeğe çıkmıştınız? La... Oğlunu bıraktın, Melek'in dibinden ayrılmayacak şimdi..."

Kızını kıskanmasına gülümseyip konuşmanın devamını merakla bekledim ve Hazer Behram'a, "Bir saniye," diyerek bana döndü. Telefonu kulağından indirip konuştu. "Behramla Gazel'de yemeğe çıkmış. Oğuz'u bize bırakmaya geldiklerinde bizim de yemeğe çıktığımızı öğrenmişler. Bizim yanımıza da uğrayın isterseniz diyor."

Hevesli şekilde başımı sallayıp, "Yemeğimizi yedik zaten, harika olur hayatım," dedim. "Gazel'i görmeyi isterim."

Hazer telefona dönüp Behram'a olumlu birkaç şey söyledi ve sonra hesap istedi. Hesabın gelmesini beklerken gömleğinin kollarını düzeltip düğmelerini ilikledi. Hesap ödendiğinde sandalyemizden kalktık ve çıkışa yöneldik. Hazer karşılama görevlisinden aldığı kürkümü omuzlarıma bırakırken, dudaklarını yanağıma değdirip yumuşak bir öpücük bıraktı ve çantamı da alıp elimi tuttu. Mekândan ayrılıp beraber valenin getirdiği arabamıza ilerledik, koltuklarımıza yerleşince, "Neredelermiş?" Diye sordum.

Hazer imalı şekilde gülerken gözleriyle dikiz aynalarını kontrol edip, "Balıkçı da," dedi.

Tesadüfe gülümseyip kemerimi taktım ve telefonumu çıkarıp Leyla'nın numarasını çevirdim. Heyecanlı ve sabırsız şekilde aramanın yanıtlanmasını bekledim, birkaç saniye sonra Leyla, "Canım?" Diyerek telefonu yanıtlayınca rahatladım.

"Leyla, merhaba... Ben, n'apıyorsunuz diye bir aramak istedim."

"İyi yaptın canım. Biz de Melek pijamalarımızı giyiyorduk. Esneyip duruyor, uykusu geldi bu şebeğin..."

"Yaa," dedim arabadaki dijital saate göz atarak. Si, uyuma vakti gelmiş, hatta geçmişti. "Henüz çok uykulu değilse bir sesini duyabilir miyim Leyla? Telefonu ona yaklaştırır mısın?"

Kıkırdamaya başlayarak, "Peki," dedi ve telefon kendisinden uzaklaşmaya başlayınca Melek'in mırıltılarını duydum. Birkaç saniye sonra onun çıkardığı sesleri yanımdaymış gibi işitmeye başladım. Ellerini çırpıyordu, bunu çıkan sesten anlamıştım. Telefona doğru, "Melek Yakut, anneciğim," diye fısıldadım ve onun mırıltı çıkarmayı bıraktığını anladım. Sanki sesimi duymuş, şaşırmıştı. Leyla bir daha gülerek, "Ay şapşal bu kız," dedi. "Sesini duyup gözlerini kocaman açtı, etrafına bakıyor neredesin diye? Ay Melek, çok tatlısın, seni yerim..."

Melek bir çığlık atıp an, dediğinde heyecanla nefesimi tuttum ama anne diyemedi. En azından sesimi tanımıştı, anne demeyi istediği kişi bendim. Gülümseyerek, "Oğuz Asafla oyna anneciğim," dedim, sanki beni anlayacakmış gibi. "Seni şimdiden çok özledim, gelir gelmez yanaklarından öpeceğim."

"Oğuz'da burada, Melek'in yanına uzandı, kıkır kıkır gülüyor," dedi Leyla.

"Ah tabi, Melek'i çok seviyor," dedim ve heyecanla rica ettim. "Aramayı kapattıktan sonra bana ikisinin bir fotoğrafını gönderir misin Leyla?"

Hazer bir yandan yola, bir yandan da bana bakarken, "Tabii ki," dedi Leyla. "Yollarım şimdi. Hadi, kapat telefonu, biz iyiyiz. Hazerle baş başa gecenizin tadını çıkarın."

"Gracias, gracias..."

Ona teşekkür ederek telefonu kapattım ve Hazer elini uzatıp yanağımı okşarken sabırsızlıkla gelecek fotoğrafı bekledim. Bir dakika içinde o fotoğraf geldiğinde gözlerimden hakikaten kalpler çıkıverdi. Oğuz ve Asaf yatakta yan yana uzanıyorlardı ve birbirlerine dönmüş gülümsüyorlardı. Oğuz Melek'ten daha büyük ve uzundu fakat aralarında çok fark yoktu. Melek'in gülüşünü okşayıp fotoğrafı Hazer'e doğru gösterdiğimde gözlerini kısarak baktı ve sonra duygusallığını ört bas etmek için, sanki gerçekten kıskanmış gibi, "Ne meraklı bu da kızıma," dedi Oğuz Asaf'a.

Telefonu geri bırakırken kocama güldüm ve uzanıp radyodan bir şarkı açtım. Parmaklarım sabırsızca birbirleriyle oynarken, arabamızın girdiği caddeleri izledim. Birazdan, daha önce gelmediğimiz bir mekâna geldik ve arabadan indik.

Hazer yine elimden tuttu ve mekânın kapısından beraber girdik. Gittiğimiz yere kıyasla daha samimi kültürü olan bir yerdi. Hazer etrafına baktı ve sonra mekânın bahçesine ilerledi. Serin havaya karşı Hazer'e daha çok yaslanırken gözlerim tanıdık yüzlerle karşılaştı. Behram ile Gazel karşılıklı şekilde, hemen denize sıfır bir masada oturuyorlardı.

"Oradalar hayatım," dedim Hazer'e ve beraber yanlarına ilerlemeye başladığımızda Gazel bizi fark etti. Burası hemen denizin yanında bir mekân olduğu için rüzgârı daha çok hissediyordum, diğer yandan da denizin sesini duyuyordum. Gazel neşeyle bana el salladığında Behram'da arkasını dönüp bize doğru baktı. Yanlarına ulaştığımızda Gazel'in yanındaki sandalyeyi çekip oturdum ve o kollarını bana uzatıp sarılırken, "Hoş geldiniz kardeşim," dediğini duydum Behram'ın.

"Çok özlemişim seni canımın köşesi." Gazelle ayrıldığımızda parlayan gözleri yüzümde, üzerimde dolaştı. "Çok güzel olmuşsun, nerede yediniz yemeği böyle?"

"Bebekte bir restaurant, bir gün size de bir yemek ısmarlarım." Hazer Gazel'e doğru göz kırpıp Behram'a dönünce benden ondan tarafa doğru baktım. Üzerinde, Gazelle aynı renkten mavi bir gömlek vardı. Akşam yemeğe çıktıkları için özenmiş görünüyordu. Bana başıyla selam verip, "Nasılsın?" Dediğinde, "İyiyim," dedim hemen. "Sizi özlemişim. Hem okul, hem Melek derken görüşemedik bu hafta hiç."

"He ya, Melek'i gördük," dedi Behram, Hazer'e yandan bir bakış atıp sırıtarak. "Bir haftada bile büyümüş, hemen fark ediliyor. Gittikçe de güzelleşiyor."

"Evet, prensesim benim, çok tatlıydı," dedi Gazel, hayranlık dolu sesiyle. Çantamı kucağıma bırakıp telefonumu çıkardım ve önce Gazel'e, sonra da Behram'a, Leyla'nın bana gönderdiği fotoğrafı gösterdim. İkisinin de gözleri adeta tebessüm etti ve sonra Behram biraz yüksek sesle, "Pek de yakışıyorlar," dedi. Hazer'i gıcık etmek için dediğine yemin edebilirdim.

Beklediğimiz gibi Hazer kollarını göğsünde kavuşturup tatsız şekilde Behram'ın yüzüne baktıktan sonra derin, sabırlı bir iç çekti. "İmamsın oğlum sen, ne diyorsun."

"Küçücük çocuk canım onlar, günahımı olurmuş," dedi Behram, rahat rahat. Omuzlarını silkip Gazel'e doğru göz kırptı.

"Yirmi sekiz yaşında adamım ama beni yaşlandırdınız yemin ediyorum," dedi Hazer, yanaklarını sıkkınca şişirip arkasına doğru yaslanırken.

"Otuza girmeme birkaç ay kaldı?" Diye omu düzeltti Behram, bu adam ne diyor dercesine, bize kaş göz yaparak.

"Kocamla uğraşmayı keser misin lütfen?"
Diyerek Behram'a dik dik baktığımda Gazel yanımda durdu ve Hazer omuzlarını gururla kabartıp bana göz kırptı.

"Hep kocan mı benimle uğraşacak? Aramışım, kuma diyor bana... Tövbe tövbe..."

Bu Gazel'i de beni de güldürdü ve kendimizi tutmadık. Hazer Behram'a dönüp kolunu onun omzuna atarken, "Nazlanma," dedi ve Behram ürperip onun kolunu iterken, "Yürü git Allah yoluna," diye söylendi.

O ikisinden çektim bakışlarımı ve Gazel'e doğru çevirdim. Saçlarının dalgaları çok güzel görünüyordu, sanırım biraz da kestirmişti saçlarını. Kolumu omzuna dolayıp ona iyice yaklaşırken, "Her şey yolunda mı?" Diye sordum.

"Çok şükür," dediğinde kaşlarımı hafifçe çattım ve sonra buna güldüm. Gazel'de başını iki yana sallayarak kendisine gülmeye başladı. "Ne gülüyorsun Safir? Adamın ağzından bu kelime düşmüyor, bana da yapıştı artık."

"Kötü bir şey değil canım, ben bir anlık boşluğuma geldi de güldüm," diye düzelttim kendimi, yanlış anlaşılmaktan korkarak. Önüne baktığımda yemeğini bitirmiş olduğunu görüp, "Lezzetli miydi?" Diye sordum.

"Evet, Behramla balık mevsiminde geliyoruz buraya." Beyaz sandalyesinde tamamen bana döndü ve ilgiyle sordu. "Senin nasıl gidiyor? Hem okul hem Melek derken çok yoruluyor olmalısın canım benim."

"Arada zaten sana bırakıyorum Yakut'u, kimi zaman da Bahar annem geliyor, seve seve bakıyor..." hatta daha dün bile bizdeydi, ben okuldayken Melekle ilgilenmişti. Bunu içinden gelerek yaptığı öyle belliydi ki, ne kadar teşekkür etsem azdı. "İdare ediyorum. Melek yormuyor beni çok. Hatta hayatımı hafifletiyor."

Gözlerini yüzümde gezdirirken bakışlarında hüzün yelleri esti ve elini çenesinin altına yaslayıp dudağını, bir şeyleri anımsıyormuş gibi kıvırdı. "Çocuk sahibi olabileceğimizi asla düşünmezdim." Kirpiklerinin altından Behramla Hazer'e doğru bakınca ben de göz ucuyla baktım. Birbirlerine dönmüş, koyu bir muhabbet etmeye başlamışlardı bile. "Kendimi şanssız hissettiğim yirmi küsür yıldan sonra böyle bir hayatımın olması hâlâ inanılmaz geliyor."

Omzunu, onu rahatsız etmeden aşağı yukarı okşadım. "Hayat ya kabul ettiğin kadarıdır, ya da savaşıp kazandığın kadarı. Biz de savaştık Gazel. Eski günleri yâd ederken ne kadar güçlü olduğunu unutma."

Gözlerini kırpıştırıp bakışlarını boşluktan çekti ve bana doğru bakarken kibarca gülümsedi. "Bu aralar duygusalım her nedense..."

Ona doğru alçalıp fısıldadım. "Hamile misin?"

Takıldığım için kıkırdayarak geriye çekildim ama Gazel'in yüzüne baktığımda gözlerinin hafifçe büyüdüğünü gördüm. Söylediğimi ciddiye alıp ihtimalleri tarttığını anladığımda elimi açılan ağzıma doğru götürdüm. Behram'a doğru baktıktan sonra, "Bilmiyorum," diye fısıldadı bana.

Sesimi hâlâ kısık tutarak, "Olabilir canım, eve gittiğinde ilgilen bununla," dedim.

Elini ensesine sararak dalgın şekilde başını salladığında bu ihtimalin onu hazırlıksız yakaladığını fark ettim ve rahatlaması için tebessüm ettim. Belki planlamıyorlardı ama kötü bir gelişmede sayılmazdı. Benden güç almış gibi o da gülümsedi ve o sırada, "Karım," dedi Hazer. Başımı çevirip kendisine baktım. Tek gözünü, n'oluyor, dercesine kırptı. "Fısır fısır ne konuşuyorsunuz böyle?"

"Kardeşim sen beyefendi adamın tekisin. Ne bu gerim gerim gerilerek karım, demeler?" Behram Hazer'in omuzlarını gururla kabartarak karım demesiyle alay edince, konu bizden uzaklaştığı için gülümsedim. Gazel'de buna kıkırdayıp etrafta garson aradı.

"Kardeşim karıma hanzoyum belki, sana ne ya?" Hazer dirseğini Behram'ın koluna vurunca, Behram, gözlerinin kenarları kırışana kadar gülümsedi. Bu akşam Hazerle resmen eğleniyordu. "Nihâklı karım. Benim karım. Hoşuma gidiyor benim karım olması. Böyle söylemesi de."

Behram arkasına doğru yaslanıp bu kez kendisi kolunu Hazer'in omzuna koydu. Birkaç kere omzuna doğru vurdu. "Aşıksın kardeşim, anlıyorum. Aşık olunca insan tutamıyor tabi duygularını. Her yerde seviyor karısını."

Hazer, Behram'ın bu kelimeleri söylerken Gazel'in gözlerinin içine içine bakması karşısında bir ıslık çalınca Behram irkildi ve ona dönüp Hazer'in kahkaha atmasına kaş çattı. Kocamın kahkası nadir ve değerli olduğu için kırışan göz kenarlarına bakarak tebessüm ettim. Behram onun omzuna bu kez sertçe vurdu. "Dalga geçmesene Hazer, ne gülüyorsun ya... Sana tövbe çeke çeke dilimde tüy bitti, ben tövbenin kendisi oldum senin yüzünden..."

Gazel uzanıp Behram'ın masanın üzerinde duran eline dokunurken, "Takılıyor Behram, boşver sen onu," dedi, ardından Hazer Han'a dönüp komik bir gıcık surat yaptı.

Hazer gülerek bana döndüğünde, gözümün önüne gölge yapan saçımı çekerek ona minik bir öpücük attım. Bu yaptığıma tek kaşını kaldırıp çenesini kaşıdı ve o sırada garson masamıza geldiğinde, "Bir şey ister misiniz?" Diye sordu Gazel, hâlâ Behram'ın elini tutuyordu. "Ben çay alacağım."

"Kardeşim bize dört çay," dedi Behram ve Hazerle bize, başka bir şey ister misiniz, dercesine baktığında başımı iki yana salladım. Hazer etrafına şöyle bir bakıp, "Balıkçı değil mi burası ya?" Dedi. "Yok mu şöyle bir sek ra..." bir geniz temizlemesiyle sustu ve Behram ona doğru yaklaşıp kısık gözlerle bakınca garsona doğru gülümsedi. "Evet evet, çay alalım."

Gazelle ben birbirimize doğru bakarak gülüştüğümüzde garson uzaklaştı ve Hazer uzanıp gömleğinin bir düğmesini açtı. Behram, "Aferin," deyip onun omzunu memnuniyetle sıktı. "Çay iyidir. Çay içelim."

Hazer, babasının son sözüne mahkum edilmiş bir çocuk gibi başını sallayıp iç çekince bu kez Behram'da onun çaresizliğine güldü. Çaylarımız gelene onların takılmalarını izledim. İletişimleri bazen çok sakin, dostaneyken bazen çocukça, eğlenceliydi. Sanırım Hazer'in birçok kişisiyle ilişkisi böyleydi. Keremle de mesela.

"Bir tahinli helva yememiz yok mu?" Dedi Behram ve çayını çay tabağına bırakıp etrafta garson aradı. Ben bugün çok doyduğum için, "Ben almayayım," dedim ve Gazel bana dönüp kaşlarını çattı. "Niye canım, sadece çay içmeyemi geldin?"

Yanağından makas aldım. "Seni görmeye geldim."

Kıkırdayıp Behram'a döndü. "Bir tane söyle, biz Mila ile yeriz."

Hazer gözlerini karıştırıp Gazel'e doğru baktı. "Ben Mila ile yiyecektim."

"Önce ben söyledim." Gazel omzunu silktiğinde, Hazer'e ümitsiz bir bakış attım. Evet, önce Gazel söylemişti, onunla paylaşmak istiyordum.

Behram gelen garsona üç tane tahinli helva söyledi. Hazer'in midesi benden daha geniş olduğu için tek başına da yiyebilirdi. Amber renkli gözlerini, sanki ona ihanet etmişim gibi bana doğru dikince başımı önüme eğerek güldüm. Helvalarımız geldi ve çaylarımız tazelendi. İlk defa tahinli helva yiyeceğim için heyecanlandım ve Gazelle beraber tabağı paylaştık. Beğenmiştim, lezzetliydi ama biraz ağır olduğu için çok yiyemezdim.

"Yemeyeceğim diyenden korkacaksın," dedi o sırada Behram, helvayı iştahla yediğimi görünce. Gazel bana doğru sarılıp, "Afiyet olsun ona," derken, Behram karısının beni korumasına tebessüm etti.

"Ben bittim, şimdi karımla mı uğraşıyorsun?" Diyerek ona döndü Hazer, yeniden Ankara ağzına döner gibi olmuştu dili.

"He la, uğraşıyorum, ne yapacan?"

Hazer ona suratsızca bakıp bana doğru döndü. "İstediğin kadar ye karım."

Gereksiz ve abartılı savunmasına çaktırmadan gülümserken, Behram'da bana göz atıp kıkırdadı. Hazer harici hepimiz eğlendiğimiz için bize homurdanıp bakışlarını başka yere çevirdi, bizimle ilgilenmemeye başladı. Bu kez bilerek yapıyor olsa da Hazer'e, Behramla yaşadığımız ufak kırgınlığımı anlattığım için bir tık daha korumacı davranıyor olabilirdi.

Hazerle Behram'ın çayı üçüncü kez yenilendi ve biz Gazelle çocuklar hakkında konuşurken onlarda gündemi futbola getirdi. İkisinin de ateşli şekilde takımlarını savunması karşısında bıkkınca birbirimize baktık. Bu muhabbet başladıysa en az bir saat daha sürerdi. Mekân boşalmaya başlayınca kalkmak için onlara yakınmaya başladık ama ikisi de futbol muhabbetine çok dalmıştı. En sonunda Hazer, "Hadi, Melek bizi özlemiştir," dediğimde, bana doğru bakıp başını salladı. Behram'ın omzuna kalk, dercesine vurup kendisi de sandalyesini iterken, "Bak bunu konuşacağız," dedi ona.

"Hadiii," diyerek kolunu çekiştirdim Hazer'in, yanaklarımı şişirerek. "Saat on bire geliyor, uykum geldi. Sabah işe gideceksin..."

"Tamam be yavrum," diyerek sandalyesinden kalkarken ceketini de aldı sandalyenin sırtından aldı. O sırada Behramla Gazel'de mekânın içine doğru konuşarak ilerlemeye başlamışlardı. Hazer ceketini üzerine geçirirken eğilip yanağımdan bir öpücük aldı. "Konu futbola gelince tutamıyorum kendimi, yapacak bir şeyim yok."

Üşümüş elinden tuttum ama benimki de üşümüştü. İçeriye yöneldiğimizde Behramla Gazel'in hesabı çoktan ödediklerini gördük, dışarıya çıkmışlardı. Onlara ilerlerken, "Asaf'ı almak için bize geçeceksiniz değil mi?" Diye sordum.

"Bizde kalabilir," dedi Hazer, arabanın kapılarını uzaktan açarak.

"Hayır, özlerim oğlumu," dedi Gazel, arabalarına yerleşirken.

"Kerem'i arayayım, çay koysun o zaman," dedi Hazer, benim kapımı açarken.

"Gerek yok oğlum, kapıdan alır gideriz oğlumuzu."

Hazer şoför koltuğuna yerleşti ve Behram böyle demiş olsa da Kerem'i aradı. Telefon ilk çalışta açılmadığı için huzursuzlandı ve tekrar aradığında Kerem telefonu açtı. "Nerede kaldınız patron?" Diye söylenen sesi bana kadar geldi.

"Uzatma, çay koy, geliyorum." Hazer önümüzdeki arabayı takip ediyordu.

"Rica eder misin lütfen?" Dedi ve o sırada arabayı rahat kullanması için telefonu onun kulağından alarak Kerem'e doğru tatlı bir sesle rica ettim. "Eve geliyoruz, çay koyar mısın canım?"

Kerem karşısında konuşan kişinin bir anda değişmesiyle duraksadı ve akabinde, "Emredersin canım," dedi ve aramayı kapatırken, arkadan, "Kime canım diyorsun?" Diyen Leyla'nın sesi geldi.

Kıkırdayarak telefonu kulağımdan çektim ve kocamın telefonunda gezinmeye başladım. Hazer bana bir bakış atıp önüne dönünce arkama doğru yaslanarak galerisine girdim. Sıralı fotoğraflarına baktım. Çok fazla fotoğraf yoktu, yalnızca sekiz yüz taneydi. Son aylardaki fotoğrafların çoğu Melek Yakut'a aitti. Yakaladığı birçok anı fotoğraflamıştı, ağlarken bile bir fotoğrafı vardı. Yukarıya doğru çıkıp Melek'in ilk fotoğrafını buldum. Eve geldiğimizde çektiği bir fotoğraftı. Minicikti, kırmızıydı ve kafasında saç yoktu. Bir de son fotoğrafa indim, daha dün çektiği bir fotoğraftı. Melek koltukta oturuyor, elinde bir oyuncak sallıyordu. Üzerinde pembe renkli tulumu vardı, saçlarındaki lastikten çıkan tutamlar kafasına dağılmıştı. O kadar güzeldi ki, adeta ona hayranlık besliyordum.

Hazer elimdeki telefona bir bakış atıp Melek'i izlediğimi görünce gülümseyerek elimi tuttu. "Uyumuştur şimdi değil mi?"

Başımı salladım. "Tabii hayatım, mışıl mışıl uyuyordur."

"Sabah öpeceğiz artık," dedi sol sokağa doğru yönelirken. Elini sıkıca tutup dönen yüzüğünü düzelttim ve eve gidene kadar telefonuyla vakit geçirdim. Google de yaptığı son aramaların çoğunun bebek ve çocuk aramaları olduğunu görünce kıkırdadım. O sırada sekreteri arayınca Hazer'e gösterdim ekranı ve o onaylayınca aramayı yanıtladım. Telefonu kulağına yasladım ve sekreterinin bu kadar geç aradığı için duyduğu mahcubiyeti konuşmasından sezdim. Daha sonrasında yarınki planına bir toplantı daha eklemesi gerektiğini söyleyince Hazer oflayıp iç çekti. Kabul edip aramayı kapattı.

Telefonu cebine koyup omzunu okşadım ve eve geldiğimizde Behramla Gazel'in arabadan indiğini gördüm. Gazel Behram'ın omzu altında bahçeden içeriye geçerken, biz de arabayı kilitleyip onları takip ettik. Biz sokak kapısına varana kadar kapı çoktan açılmış, Asaf düşe kalka koşarak annesinin yanına gelmişti. Gazel kapının eşiğinde eğilip Asaf'a sarılırken, "N'aptın ben yokken Oğuz?" Diye sordu. Onu yanaklarından öpüp gülümsedi. "Uykun mu geldi senin? Gözlerin küçülmüş."

"Hadi, içeri geçin," dedi Hazer, Behram'ın onzuna vurarak.

"Yok kardeşim, cidden gidelim." Behram, annesine doğru sarılan Oğuz'un kafasını okşayınca Oğuz başını kaldırıp esneyerek babasına baktı, sonra da dil çıkarıp annesine daha sıkı sarıldı. Bunun karşısında Behram ağzının içinde cık cıklayarak, "Evde yapıyorsun ama benim de ortamlarda bir ağırlığım var Asaf, dil çıkarma bana," dedi.

Hazer Behram'a sırıta sırıta eşikten geçerken, Oğuz Asaf omzunun üzerinden Hazer'e bakıp esnesi. "Melekle oynadım," dedi ama harfleri tam çıkaramadığı için zor anlaşıldı.

Hazer ayakkabılarını çıkarıp doğrulurken annesinin kucağındaki Asaf'a yaklaşıp onun yanağından sertçe öptü. "Çok mu seviyorsun sen kızımı?"

Leo'nun holü yürüdüğünü gördüm, arkadan yaklaşıp Hazer'in bacağına sarıldı ve kafasını onun kalçasına koydu. Hazer'e hep bu şekilde sarılması bir yandan komikti, diğer yandan da tatlıydı. "Selamun aleyküm Behram enişte," dedi Behram'a.

Behram Leo'ya sevecen bir bakış atıp göz kırptı. "Aleyküm selam aslanım."

Ben diyaloglarına gülümserken Asaf parmağını ısırarak Hazer'in sorusuna başını salladı ve kollarını Gazel'in boynuna sardı. "Bir de şeker aldım ona."

Hazer onun kafasını okşayıp atkısını düzeltti soğuk yemesin diye. Sonra da Behram'a dönüp, "Oturmuyorsunuz yani?" Dedi.

"Gidelim," dedi Gazel'de. Bana dönüp, "Çok uykusu gelmiş, kıyamıyorum," diye ekledi.

Asaf'a eğilip yanaklarından öperken, "Anlıyorum tabi Gazel, rahatça uyusun çocuk, gidin siz," dedim.

Hazer, "İyi madem," diyerek Behram'a sarılırken, Kerem'in sesini duyup başımı çevirdim. Koridora girmiş, bu tarafa doğru yürüyordu. Hazer'in omzunun üzerinden uzanıp Asaf'ın kafasını karıştırdı. "Görüşürüz Oğuz, özle beni tamam mı?"

"Yok yok," dedi Asaf, ardından başını annesinin omzuna koyup gülümsedi.

Behram, Kerem'in yüzünün aldığı halde sırıtırken, Hazer ona eşlik etti ve Kerem ikisine de bozuk atarak, "Sana da dil çıkarıyor, neye gülüyorsun?" Dedi.

Bunun üzerine Hazer taraf değiştirip Keremle beraber Behram'a gülünce, Behram oflayıp puflayıp onları yumrukladı ve az sonra uzaklaştılar. Arabalarına gidip yerleşene kadar onları izledik, ardından Hazer evin kapısını ardına kadar açarak, "Gir," dedi alçak, yumuşak bir sesle. "Üşüdün."

İçeriye girip kürkümü çıkarırken kocamı rahat bırakamayan kardeşime bakarak göz kırptım. Dudakları, onunla temas kurduğum an kıvrıldı ve yanıma doğru gelip bana sarılırken, "Hoş geldin ablam," dedi.

"Hoş buldum Leo."

Hazer Keremle salona yöneldiğinde onların arkasından ilerledim. Leo bacağıma sarılmış, yürümeme engel olduğu için şapşal bir sırıtmayla bana doğru bakıyordu. Onu neşelendirmek için gerçekten yürüyemiyormuş gibi davrandım ve koltuğa otururken, Leyla'nın merdiveni indiğini gördüm. Kapıya doğru bakıp bize döndü. "Gittiler mi? Melek'e bakmak için çıkmıştım, ben gelene kadar gitmişler."

"Alınacak değiller ya canım," dedim ve o esnada Hazer Leyla'ya doğru bakarak, "Nasıl Melek?" Diye sordu.

"Uyuyor. Biraz terlemişti. Alnını falan sildim, uyanmaz umarım." Esneyerek Kerem'e doğru döndü. "Kalkalım mı artık?"

"Nereye ya?" Dedi Hazer ve Kerem'in dizine sertçe, iki tane vurdu. "Çayı koy da içelim."

Kerem kaşlarını şöyle bir çatıp dizindeki ele, ardından Hazer'e doğru bakınca bir an artistlenecekmiş gibi göründü fakat Hazer'in tek kaşını kaldırdığını gördüğünde ofladı. "Ben zam istiyorum patron. Beni fazladan çalıştırıyorsun. Güya şoförünüm ama bana çay yaptırıyorsun, o da yetmezmiş gibi kalk çay koy, diyorsun..."

Söylene söylene mutfağa ilerlerken Leyla'nın elinden tuttu ve onu da tezgâhın oraya çekip yanağından öpünce Leyla sessizce güldü. Hazer başını sağ omzunun üstünden çevirip onlara bir baktı. "Öpüşmeyin Leo'ya kötü örnek oluyorsunuz."

Leo Hazer'in yanına gidip onun dizleri arasına girdi ve kolunu omzuna doladı. "Sürekli birbirlerini öpüyorlar enişte. Tövbe tövbe diyorum, hiç de anlamıyorlar!"

Gülerek koltuğun arkasına yaslanırken, "Her gün okuldan aşık gelen çocuğa bak sen," dedim.

Kerem çay bardaklarını tepsiye dizerken kafasını kaldırıp bana doğru göz kırptı. Leyla onun omzuna yaslanmış, Kerem'e bir şeyler fısıldıyordu. Kerem her ne kadar söyleniyor olsa da burada olmaktan çok memnundu. Hazer'in Leo ile ilgilenerek, "Çantanı hazırladın mı?" Dediğini duydum. "Sabah uyanınca üşeniyorsun, bana hazırlattırıyorsun..."

"Birazdan hazırlayacağım enişte."

"Gel Leo, ben Melek'e bakarken sen de çantanı hazırla canım." Koltuktan eteğimi düzelterek kalktım ve Leo'nun elinden tutup onunla beraber yukarı çıkarken, Kerem'in tepsiyle mutfaktan çıktığını gördüm. Leo, Kerem'in Hazer'e çay servisi yapmasına kıkırdayarak benimle beraber koridora girerken, "Kerem abim çok komik abla, bayılıyorum ona," dedi.

Onun odasına girdiğimizde ışığı yaktım ve çalışma masasına beraber ilerledik. "Sakın Hazer'in yanında deme Leo. Kıskanır seni."

"Tamam ablacığım."

O çantasını açıp ders programına bakarken, kafasını okşayıp koridora geri döndüm. Önce misafir banyosuna girdim, ellerimi birkaç kez yıkayıp kuruladıktan sonra özlemle Melek'in odasına ilerledim. Kapısı hafifçe aralıktı. O aralıktan içeriye sızdım. İçerisi sıcak ve huzurluydu. Onun için aldığımız kısık ışık yanıyordu, odasının tamamen karanlık olmasından hoşlanmıyordum. Beyaz beşiğine ilerleyip içine bakınca onu gördüm. Üzerindekini açmıştı ve eli yüzündeydi. Kızımı gördüğüm an gerçekten yuvaya dönmüş gibi hissettim. En şeffaf, en içten, en duygusal olduğum yerdi. Uzanıp, onu uyandırmaktan endişe duyarak elini tuttum ve yüzünden aşağıya çektiğimde hafifçe mırıldandı. Korkarak elimi durdurdum ama sanırım geç kalmıştım, çünkü bir ağlama sesi çıkararak gözlerini açmaya başlamıştı.

"Ah, anneciğim özür dilerim..." fısıldayarak elini bırakıp geriye çıktım ama gözlerini kırpıştırdığını görüyordum. Bakışlarını odaklamaya çalıştığını görünce tamamen uyandığını anlayıp beşiğini yavaşça salladım, tekrardan uyumasını sağlamaya çalıştım ama ellerini yukarıya doğru kaldırıp daha fazla ağladı. Ağlayacağı hiçbir şey yokken çok acı çekiyormuş gibi ağladığında içim gerçek anlamda parçalanıyordu sanki. Geçmişte hiç düşünmemiştim en savunmasız kalacağım şeyin kızımın gözyaşları olabileceğini.

Eğilip beşiğe uzandığımda minik elleri ellerime değdi. Gözlerinin bana doğru odaklanmaya çalışmasını izlerken onu nazikçe kaldırıp kucağıma aldım. "Sorun yok Melek, annen burada."

Beni ilk birkaç saniye tanımadı ama daha sonra başını omzuma koyunca ben olduğumu fark ettiğini anladım. Küçük ellerini göğsüme koyup sessizce ağlarken, "Mila," diye seslendiğini duydum Hazer'in, sanırım telsizden ağlamasını duymuştu. "Melek'in odasında mısın?"

"Si," diye seslenirken Melek'in kafasını boynumdan çıkarıp başını koridora çevirmesini izledim. Ağlamasını durdurmuştu. Hazer'in sesini tanıyıp eliyle koridoru gösterdiğinde, üşümesin diye sırtını okşayarak onunla koridora çıktım. Göğsüme bastırarak basamakları indim. "Babanı istiyorsun ama uykun bölünecek Melek Yakut."

Basamakları inerken Hazer'in de yukarıya doğru çıkmakta olduğunu gördüm. Yanında olsam da Melek'in ağladığını duyunca içi rahat etmemişti. Bizi gördüğünde duraksadı ve kollarını Melek'e doğru açınca, Melek heyecanlanarak kucağımda hareket etti. Onu Hazer'in kollarına verirken, "Aşkım neden uyandın?" Dedi, Melek'e temkinle bakarak. Bir eliyle göğsüne bastırırken diğer eliyle yanağından akan yaşlara dokundu. "Üşüdün mü? Huzursuzlandın mı babacağım? Pek huyun değildir böyle uyunmak."

"Benim hatam," dedim, Melek'in küçük ayaklarını tutarak. Gıdıklanıp ayaklarını çekmesine gülümsedim. "Elini yüzünden çekiyordum, bir anda uyandı."

"Bebek bu, tabii ki uyanır, ağlar," dedi Kerem, çay bardağını orta sehpaya bırakıp Leyla'ya doğru bakarken. Kafasını iki yana sallayıp gözlerini abartılı şekilde devirdi. "Gören de bir tek bunların bebekleri var sanacak, yapabilseler böyle ipek eldivenle sevecekler çocuğu... Öptürmüyorlar bile, kendileri de öpmüyor... Yok niye uyanmış, uyanır tabi yahu..."

Hazer çakacağım ağzına diye bir homurtu çıkarırken, Melek başını babasının omzundan çıkarıp küçük ellerini, babası gibi yüzüne götürdü. Onun gibi kendi gözyaşlarını silerken, bakışlarını içeride gezdirdi. Sesinden dolayı Kerem'i aradığını anladım ve gözleri onunla buluşunca, Kerem ona göz kırptı. Ve o saniyelerde, doğduğundan beri Melek Yakut'un dudaklarından dökülmesini beklediğim o ilk kelime döküldü. "Keyem."

BÖLÜM SONU.

Asgsjzjskzkekzkekdkd Hazer'i gıcık etmeye bayılıyorum maalesef...

Aslında Melek'in ilk diyeceği kelime anne mi yoksa baba mı olsun diye düşündüm. Sonra ayrımcılık yapamadım ve daha fazla ayrımcılık yapmaya karar verip Kerem dedirttim asfajkdekkskekskskskskd

Şimdi eğlenmek bir yana. Ciddi bir şey söyleyeceğim. Bildiğiniz gibi Kimsesizler Matemi için artık sona geldik. Bir süredir zaten siz de bunu hissediyorsunuz. Sanırım önümüzdeki bölüm final bölümü olacak, bu yüzden çok duygusalım ve sizinle de paylaşmak istedim. Bu aralar yazdığım tüm hikâyeleri tamamlama evresindeyim, benim için zor oluyor. Alıştığım yere bir daha dönmemek gibi garip bir his. Çok buruk. Elbette yeni hikâyelere, maceralara başlayacağız ama ondan öncesinde hikâyelerimşe vedalaşmam gerek. 🤍

Görüşene kadar hoşça kalın canımın içleri.

Instagram: emineasr

🤍🤍🤍

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 90.3K 57
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.4M 24.8K 32
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1.4M 46.6K 22
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
615K 40.3K 29
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...