KİMSESİZLER MATEMİ.

Por matmazelhayalleri

13.3M 880K 3.1M

Safir Mila Safkan, şu an olduğu yaşından çok daha ufakken, hayatının taşlarını yerinden oynatan bir olay yaşa... Mais

KİMSESİZLER MATEMİ.
1. Bölüm: "Hüzünlü Bir Matem."
2. Bölüm: "Bir Avuç Şekerleme."
3. Bölüm: "Kasırga."
4. Bölüm: "Çığlık."
5. Bölüm: "Çirkin Kalpler."
6. Bölüm: "Bir Küçük Hediye."
7. Bölüm: "Dilek."
8.Bölüm: "Kimsesizlik."
9. Bölüm: "Not."
10. Bölüm: "Işıklar Sönerse Diye Korkmak."
11. Bölüm: "Söz."
12. Bölüm: "Sadece Hazer."
13. Bölüm: "Senorita Ve Süper Kahraman."
14. Bölüm: "Müziğin Sesi."
15. Bölüm: "Balo."
16. Bölüm: "Mesafe."
17. Bölüm: "Gelmek..."
18. Bölüm: "Dudaktan Kalbe."
19. Bölüm: "Gece Yarısı Güneşi Ve Üstüne Kar Düşmüş Dağ."
20. Bölüm: "Kırgınlıklar ve Telafiler."
21. Bölüm: "Acıyı Resmetmek."
22. Bölüm: "Gemideki Kaptan ve Güvertedeki Kız."
23. Bölüm: "Kara Ay Güneşe Kavuşursa..."
24. Bölüm: "Mutluluk Balonu."
25. Bölüm: "İlham Perisi."
26. Bölüm: "Evin İçine Düşen Bomba."
27. Bölüm: "Yerle Bir."
28. Bölüm: "Hayal Kırıklığı."
29. Bölüm: "Reddediliş."
30. Bölüm: "Ay Güneşe Tutuldu."
31. Bölüm: "Müzikal."
32. Bölüm: "Bir Şehir Bin Gülüş."
Gazel & Behram.
33. Bölüm: "Işıklar Söndü."
34. Bölüm: "Fırtınada Çiçek Dikmek."
35. Bölüm: "Elmas Kalpler."
36. Bölüm: "Güzel Çiçekler ve Zehirli Bitkiler."
37. Bölüm: "Ölümcül Gerçekler ve Parçalanmış Kalpler."
38. Bölüm: "Perişanlıklar ve Bedeller."
39. Bölüm: "Artık Üzemezler Bebeğimi."
40. Bölüm: "Ateşin Etrafında Uçuşan Kelebek."
41. Bölüm: "Kana Karışan Aşklar."
42. Bölüm: "Kalpteki Avare Kelebekler."
43. Bölüm: "Geçmişin Davası."
44. Bölüm: "Kaderdeki Aşklar ve Lunaparktaki Işıklar."
45. Bölüm: "Mutluluk Ya Çok Yakınında Ya Çok Uzağında."
46. Bölüm: "Kırmızı Kurdele."
47. Bölüm: "Sevgi Ölmez Sen ve Ben Katil Olmak İstemezsek."
SEZON FİNALİ: KUZEY IŞIKLARI.
49. Bölüm: "Kuzey Işıkları."
50. Bölüm: "Yirmi Gün."
51. Bölüm: "Eve Dönüş."
52. Bölüm: "Umut Etmek Veya Mağlup Etmek."
53. Bölüm: "Aile."
54. Bölüm: "Oyun."
55. Bölüm: "Yıkımın Ardındaki Gürültü."
56. Bölüm: "Sevginin Kıymeti."
57. Bölüm: "Beyaz Pointler."
RAFLARINIZDA BİZİM İÇİN YER AÇAR MISINIZ?
58. Bölüm: "Kışın Güneşi, Baharın Çiçeği."
59. Bölüm: "Bahar Çiçeği Büyüyor."
KİMSESİZLER MATEMİ KİTAP KAPAĞIMIZ.
60. Bölüm: "Melek Kanatları."
61. Bölüm: "İlk Kalp Atışları."
62. Bölüm: "Islak Kirpiklerin."
64. Bölüm: "An."
FİNAL.

63. Bölüm: "Rüya."

48.1K 4.2K 1.9K
Por matmazelhayalleri

Merhaba parlayanlarım!

Umuyorum hepiniz çok iyisinizdir ve bölümü keyifle okursunuz, çok öpüyorum<3

Bölüme girmeden önce yıldızlarımızı bırakmayı unutmayalım. ✨

63. Bölüm: "RÜYA."

Bazen uyanmaktan korkuyorum. Rüyadan uyanmaktan. Kaybolmaktan ve her şeyin hayal olmasından, kalbimin sol tarafının boş olmasından.

Hazer hiç var olmamış,
Melek Yakut hiç var olmamış,
Her şey bir rüyaymış,
Ben hâlâ yalnızmışım,
Ve sevilmemişim.

Aradan geçen günlerin haftalara kavuşma hızını takip edemiyordum. Bir bebek sahibi olmanın hayatımı bu kadar hızlandıracağını düşünemezdim, bazen ertesi gün nasıl oldu anlayamıyordum ve en çok da Melek Yakut'un bazı anlarını kaçırmaktan korkuyordum. Dördüncü ayının içine girmişti, hayata güçlü bir kız olarak başlamıştı ve sanırım annesiyle babasının talihsizliği yüzünden duygusal bir kız olarak devam ediyordu.

Sonbahar mevsimine girdiğimiz için yağmurlar başlamıştı. Bugün de babamın mezarından ayrılırken o yağmura tutulmuştum ve taksinin arka koltuğunda, yüzümü selpakla silerken bir an önce evime varmak istiyordum. Yağmur yağacağını biliyordum, çünkü anne olduktan sonra hava durumunu sıkı şekilde takip etmeye başlamıştım. Ne zaman güneşin açacağını ne zaman yağmurun yağacağını bilmem gerektiğini hissetmiştim Melek için. Çünkü kızımı ona göre giydirebilirdim, ona göre dışarıya çıkarabilirdim, ona göre hazırlayabilirdim. Fakat yaşadıklarımdan sonra iyi hissetmediğim için babamın mezarına gelmiştim, onu görmek istemiştim.

Elimdeki selpağı kucağıma bıraktım ve kendime fazla hassas davrandığımı söyleyerek yola baktım. Taksinin evimizin olduğu sokağa girdiğini görünce de rahatlayıp çantamı karıştırdım, cüzdanımdan para çıkarıp borcumu ödedim.

Evin bahçe kapısından, şifreyi girerek geçtim ve sokak kapısına ulaşınca anahtarımı çıkardım. Hole geçtiğimde birkaç saniye eve kulak verip Hazerle Melek'in sesini duymayı bekledim fakat duyamadım. Hazer, bugün benim işlerim olduğu için evde kalıp Melek'e bakmıştı, sessizlikte yürüttüğüm fikirse onun Melek'i alıp dışarıya çıktığı oldu.

Odamıza çıkmadan önce eşyalarımı portmantoda bıraktım ve koridora çıkıp odamıza ilerledim. Aralık kapıyı açtığımda onları göremedim, beşiğe ilerlediğimdeyse Melek'in uyuduğunu gördüm. Bebeğimi görünce bir saniyede değişti yüzümdeki ifade, dünyaya onun gibi güzel bir şey getirdiğime inanamayarak ürperdikten sonra uzanıp karnındaki tombul elini okşadım. "Aşkım, iyi misin? Bugün canın acıdı mı?"

Uykusu derin olduğu için onu uyandırmaktan çok korktum, elimi çekip geriledim. Melek buradaysa Hazer çok uzakta olamazdı, banyoya gidip kapıyı yavaşça açtım ama orada bulamadım. Tekrar koridora çıkıp aşağı kata inecekken misafir banyosunun kapısının aralık olduğunu görüp açtım. Hazer'i küvetin içinde görünce de omuzlarımı düşürüp yanına ilerledim. Nadiren bu banyoyu kullanırdı, su içinde oturmak istediğinde. Şimdi de gözleri kapalı, köpüklerden vücudunun görünmediği küvette, başını arkasına yaslamış şekilde uzanıyordu. Kapıyı açık bırakma sebebinin Melek olduğunu anladım, ağlarsa diye sesini duymak istemişti. Pembe, pileli eteğimin altındaki beyaz çorabımı çıkarıp kenara bıraktım ve küvetin ıslanmış taşına oturup, "Mi vida," diye seslendim.

Gözlerini açışı çok aheste oldu, irkilmediğinde anladım geldiğimi anlamış olduğunu. En son sabah yatakta bırakıp gittiğim gözler benimle birleşince, kendimi güvenli kozamın içinde hissettim. Hazer'in dudakları kıvrılmaya başladı ve dirseğini taşa yaslayıp elini şakağına koydu. "Hoş geldin karım."

"Hoş buldum," dedim parmaklarımı ıslak koluna koyup yukarıya doğru okşarken. "Dinleniyor muydun? Rahatsız mı ettim?"

"Bin kere söyledim, ben sana bakarak dinleniyorum diye. Fakat anlamıyorsun bir türlü."

Doğru ya, hep böyle derdi, geceleri gözlerimin içine bakarak uykuya dalardı; sabahın yedisinde kalkıp işe gitme gücünü benden aldığını söylerdi. "Peki Melek nasıl? Çok ağladı mı ben yokken? Yokluğumu hissetti mi? Ne yedirdin ona?"

"Sakin ol, sadece birkaç saattir ortada yoktun Mila. Kendine vakit ayırman çok normal." Küvette kayarak bana yaklaştı, içerideki köpükler hareket etmiş oldu. Islak elini başıma götürüp saçlarımı kavradı. "Melek iyi, öğlen uykusuna yatırdı babası onu. Biraz mama yedi, altını da değiştirdim." Başımı kendisine doğru eğdi ve kendi kafasını da bana kaldırıp dudaklarını dudaklarıma sürttü. "Kurdelen nerede? Sabah taktığını görmüştüm."

Bir an panikledim ve soğukkanlı kalmaya çalışıp dudağından öptüm. "Düşürmüş olmalıyım, yağmur yağıyordu."

"Her gün kurdele takarsın, hiç düşürdüğünü görmedim."

Bir şey demedim ve gözlerine bakmamak için dudaklarından öpmeye devam ettim. Hazer'in dudakları bir süre sabit kaldıktan sonra hareketlenip öpüşmemizi yoğunlaştırdı. Dizleri üzerine yükselip iki eliyle birden belimi kavradığını, beni kendisine çekmeye çalıştığını fark ettim. Islanmamak için ondan kaçmaya çaba gösterirken, Hazer kafasını sol tarafa eğip daha hızlı şekilde dudaklarımı kavradı. Sızladıklarını hissedene kadar öptü beni ve başını geriye çekerken, sırtımı aşağı yukarıya okşadı. Göz göze geldiğimizde o kadar hızlı nefes alıyorduk ki, bu beni güldürdü. "İyi öpüştüğün için şimdi kocamsın," diye takıldım ona.

Kızgınmış gibi görünüp elini çıplak tenime kaydırdı. "Tek maharetim öpüşmek değil, biliyorsun." Hırladı. "Biliyorsun, çünkü Melek'i yaptık..."

Onu omuzlarından iterek kalktığımda arkamdan sırıtarak kalçama vurdu ve ben banyodan çıktığımda gürültülü su sesi geldi, sanırım küvetten doğrulmuştu. Odaya geçtim ve saten gömleğimi çıkarıp sutyenimle kaldığımda, yatağın kenarına oturup kızımın komodindeki ilaçlarına baktım. Üç hafta önce o gün, telaşla Melek'i hastaneye götürdüğümüzden beri tedirgindik. Test sonuçları temiz çıktığı için sevinmiştik, bunun üzerine doktor Melek'i bir daha muayene etmiş ve kafa derisinde kızarıklıklar olduğunu fark etmişti. Biraz yoklayınca da Melek'i rahatsız edip ağlatanın bu kızarıklık olduğunu söylemişti, muhtemelen kaşındığını ve egzaması olduğunu da eklemişti.

O günden beri Melek merhem kullanıyordu, onun için hassasiyete özel şampuanlar kullanıyorduk. Zaman zaman onun küçük elini hareket ettirip kafasına götürmeye çalıştığını görüyordum, o zaman kafasının kaşındığını anlayıp onun yerine ben yumuşakça bunu yapıyordum. Ben bir yetişkin olarak bile kaşındığımda çok rahatsız oluyordum, bebeğim nasıl hissediyordu kim bilir. Doktor bu kaşıntının acı yapabileceğini de söylemişti, bazen şiddetlenebileceğini de. O yüzden çok endişeliydim.

"Mila," diye seslenen Han'ı duyunca ürperip ona doğru baktım. Belinde bir havluyla dolabından kıyafet çıkarıyordu. "Görüşmen nasıl geçti?"

Bugün, haftalar önce aradığım bale kursunun görüşmesine gitmiştim. Görüşme ta bugüne kalmıştı Melek için endişelediğim günler geçirdiğim için. Görüşmeye giderken mutluydum ama adamla karşılaştığımızda ondan pek hoşlanmamıştım, ilk görüşmede karşılaştığınız birisine mesafeli davranırdınız ama bu adamın mesafe bildiği falan yoktu. Yakınlık kurma şekli beni rahatsız edince konuşmayı kibarca bitirip oradan ayrılmış ama daha merdiveni inmeden kurdelemi düşürdüğümü görüp bakmak için geriye dönmüştüm. Fakat daha kapıdan içeriye adımımı atmadan adamın kurdelemi cebine koyduğunu görüp afallamıştım. Beni çok rahatsız etmişti, arkamdan gelip vermek yerine bunu yapması benim gibi, bu konuda hassasiyetleri olan birisi için kabul edilemezdi. Bu yüzden bir daha adamın karşısına çıkmadan oradan derhal ayrılmıştım.

"Mila?"

Hazer'in sesiyle irkilip gözlerimi çevirdim, dikkatle gözlerinin kısıldığını gördüğümde bakışlarımı çekip, "Orada çalışmayı düşünmüyorum," demekle yetindim.

"Neden? Sabah giderken çok hevesli görünüyordun." Boğazlı bir kazağı üstüne geçirirken bana bakıyordu.

"Bilmem... Hem üç haftaya okulum açılıyor, vaktim de olmayacak aşkım." Kalktım, üşüyerek dolaba yürüdüm ve Hazer beni izlerken, içeriden bir hırka aldım, üstüme geçirip düğmelerini kapattım. "Böylesi daha iyi."

Hazer eşofmanını giyene kadar beni izledi ve sonra başını bir el havlusuyla kurutarak daha da yakınıma geldi. "Sabah oraya giderken de okulunun üç hafta sonra başlayacağını zaten biliyordun Mila."

"Doğru hayatım." Havluyu elinden kibarca alıp onun saçlarını kendim kurulamaya başladım. "Fakat şartları beklediğimden ağırdı. Melek'de henüz küçükken bunu yapamayacağıma karar verdim, bu yüzden kabul etmedim."

Alt dudağını ısırdı ve ben ona arkamı dönüp beşiğe ilerledim, kızımın uyanmak üzere olduğunu görünce gülümsedim. Yumruğuyla gözünü ovuştururken o kadar tatlı görünüyordu ki, "Hazer," dedim heyecanla. "Şuna bak, telefonunu versene, fotoğrafını çekeyim."

Hazer'in heyecanıma gülümsediğini hissettim, komodindeki telefonunu getirip kendisi de Melek'i izlemeye başladığında, derhal kameraya girip Melek'in birkaç fotoğrafını çektim. Gözlerini ovuşturup bacaklarını esnetirken çok şirin görünüyordu, yanakları tatlı şekilde kızarmıştı. Eğilip ayaklarından tuttuğumda gözlerini kırpıştırıp odaklamaya çalıştı, gözlerimiz birleştişinde de sıçramaları durdu, rahatladı. Onu alıp göğsüme koydum. "Nasılsın meleğim? Anneni özledin mi? Gittiğim saniyeden beri eve dönmek istedim, hemen özledim seni." Başının üstünü öpecektim vazgeçtim, çok hassastı. "Babanla iyi vakit geçirdin mi?"

"Elbette geçirdi. Harika bir babayım."

Hazer Melek'in sol omzunu öpüp, "Söylediklerime evet de Melek," dedi yüzüne doğru bakarak. "Evet babacığım haklısın, de."

Melek Hazer'e bakarak esnedi.

Kıkırdayıp yanağından öptüm. "Baban biraz boş yapıyor kızım, esnemen yeterli bir cevap."

"Ne?" Hazer burnuma fiske attı. "Boş mu yapıyorum? Bu ne kabalık? Sana hiç yakışıyor mu?"

Melek'e dönüp ikimiz arasında gezdirdiği bakışlarına gülümsedim. "Yakışıyor de, babana."

Melek yumruğunu ağzıma vurduğunda kıkırdayarak elini öptüm, başını göğsüme gömdüğünde onu korumayı ne kadar sevdiğimi yine fark ettim. Onunla yürürken Hazer'in saçlarımı öpen dudaklarının yanından geçtim ve aşağı inerken Melek'in elini kafasına götürmeye çalıştığını görünce huzursuzlandım. Kafasını yumuşak hareketlerle kaşımaya başladım. "İlaçların işe yarıyor mu acaba fındık kurdum... Böyle ağladığında çok üzülüyorum çünkü." Kafasını kaşıdığımda rahatladığını gördüm. "Kızım, keşke elimden daha fazla bir şey gelse."

Huzursuzluğunu belli eden birkaç ses çıkarıp kucağımda kıpırdanınca onunla koltuğa oturup kendime çevirdim. Gözlerine baktım. "Çok mu kaşınıyor aşkım?"

"Ag gu."

Çıkardığı seslere tebessüm edip küçücük dudaklarına pıt pıt diye vurdum ve onun bunu güldürmesine hazırlıklı şekilde ben de kıkırdadım. Burnuna ve dudaklarına ne zaman vursak bu şekilde gülmeye başlıyordu, bunu ilk fark edense Hazer olmuştu. Melek ağlamaya başladıktan bir süre sonra bu şekilde davrandığımızda kafası dağılıyordu, zaten nadiren ağlayan bir bebekti. Uslu ve çok tatlıydı. Parmağımı küçük elleriyle yakalamaya çalışması karşısında, "Minik savaşçı seni," dedim. Parmağımı yakalamasına izin verdim, parmağımı ağzına götürüp salyalarını akıttı. "Sanıyor musun salyalarından iğrenirim, senin bir şeyinden tiksinebilir miyim ben? Hı? Şapşal?"

Güldüğünde yanakları öyle tombul ve şirin bir hal aldı ki, eğilip birer tane öpmeden yapamadım. Gülmem karşısında boynuma doğru yattı. O sırada Hazer'in indiğini gördüm, orta sehpadaki ıslak mendili benim için açıp Melek'in salya yaptığı elimi silerken göz kırptı. İlgisinden, bunca zaman geçmiş olmasına rağmen utanıp kızardığımda gözlerini yüzümde bir dakika kadar dolaştırdı. "Gittiğin dans kursunda seni huzursuz eden bir şey olmadığına emin misin Mila?"

Nereden anlamıştı, demek iyi saklayamamıştım, zaten ondan hiçbir şey de saklamamıştım. Omuzlarımı önemsiz, dercesine silktiğimde kaşlarını çatıp huzursuz şekilde ofladı. "Kocana söylemeyecek misin?"

"Hazer, anlaşamadım işte, neden bu kadar kurcalıyorsun?" Elimi geri çekip Melek'i daha sıkı tuttum, üzerindeki zıbını kollarını açık bıraktığı için üşümesinden endişe ettim. "Sen iş için görüştüğün herkesle anlaşıyor musun?"

Gözlerini kısıp ofladı. "Tabii ki hayır."

"O halde?" Tatlı şekilde gülümsedim. "Ben de anlaşamamış olabilirim, illa ki çok kötü bir şey olmasına gerek yok." Çenemle merdivenleri gösterip kibar şekilde ekledim. "Melek için bir hırka getirir misin? Uykudan kalktı, üşüyebilir."

Melek'ten bahsettiğimde tahmin ettiğim gibi dikkati dağıldı ve ona bakıp hemen başını salladı, hızlı şekilde üst kata tırmandı. Omuzlarımı düşürüp umutsuz şekilde Melek'e baktım ve birbirimize başımızı salladık. "Böyle bir şeyi babana söylersem hiç iyi sonuçlanmaz değil mi ama kızım? Sen de konuşabiliyor olsan bana hak verirdin."

Kafasını sallayıp göğsüme yaslandığında onu öpücüklere boğmamak için zor durdum, kollarını ovalayıp ısıttım. Hazer huzursuz şekilde inip kazağı giydirmek için koltuğun önünde eğilince Melek'in gözleri ona kaydı, kollarını derhal babasına doğru uzatmaya yeltendi. Hazer kazağın kollarını geçirip düğmelerini iliklerken Melek Yakut'un neşeli çığlıklarına gülüp onunla göz göze geldi. "Çok mu mutlu oluyorsun beni görünce? Babanın bitanesi misin hı?"

Melek çok gitmek istediği için onu Hazer'e uzattım, o da dizleri üzerinde kalkmadan onu alıp koltuk altlarından havaya kaldırdı, küçük ayakları yüzüne değdi. "Ya ben, senin beni görünce attığın o neşeli çığlıklar için iş yerinde saatleri sayıyorum biliyor musun?" Melek'in tatlı kıkırdamalarıyla kızaran yanaklarına şefkatle baktı. "Seni iş yerine götüreyim mi? Hiç gelmiyorsun babanı ziyarete? Bir gel de millet görsün asıl patron kim?"

İlişkilerini inanılmaz bir mutlulukla izleyip dolan gözlerimi kırpıştırırken bir muzurluk yapmak istedim ve Yakut'un poposuna vurdum. Kızım, ne zaman poposuna vursam rahatsız olup dik dik bana bakıyordu. Yine aynısı yaşandı ve bana dik dik bakıp ağlamaya başlayınca, sırtımı arkaya yaslayıp kahkaha atmaya başladım. "Melek çok komiksin, resmen numaradan ağlıyorsun."

Hazer onu kucağıma bırakıp doğrulduğunda, Melek dizlerimde hareket etmeye çalıştı. Göğsüme bastırıp arada bir elini götürmeye çalıştığı kafasını hassas şekilde kaşıdım. Hazer ellerini beline koyup huzursuzca onun kafasına baktı. "Merhemini sürmüştüm."

"Tabi sürmüşsündür aşkım ama sanırım yine rahatsız oluyor. Doktor soğuk havalarda daha çok bunu yaşayabileceğini söylemişti zaten."

Kalkmadan önce Melek'in saçlarından, benim de alnımdan öptü ve mutfağa geçmek için arkasını döndü. Yeryüzündeki en sevdiğim adamı izleyerek kızıma sarılırken kapı sesini duydum ve ben hareket etmeden Hazer açmaya gitti. Kapı açılır açılmaz Oğuz Asaf'ın sesini duydum, Gazel gelmiş olmalıydı. Birazdan, Gazel kıyafetlerini portmantoya bırakırken yavaş yavaş yürümeyi öğrenen Asaf'ın buraya yürüdüğünü gördüm. Hazer onu yolda yakalayıp yanaklarından öperken, "Selamsız sabahsız mı giriyorsun eve la?" Dedi, sırıtarak. Oğuz onu itmeye çalışıp, "Bırak," dedi ama tabi bunu peltek şekilde, anlaşılması zor halde söyledi.

"Bırakım da kızımın yanına git değil mi? Bırakmıyorum işte." Hazer Oğuzla uğraşırken o kadar eğleniyordu ki, neredeyse Behram'ın yerini oğlu almıştı.

"Anne!" Oğuz Hazer'i ısırmaya çalıştığında, Gazel onu kocamın kollarından alıp yere bıraktı ve dönüp Hazer'e kısık gözlerle baktı. "Çocuğumla uğraşma."

Hazer onun yanağından makas alıp tezgâhın arkasına geçtiğinde Gazel bana dönüp yanıma yürümeye başladı. "Resmen kızını kıskanıyor küçücük çocuktan," derken eğilip beni öptü ve kot elbisesinin eteğini düzeltip yanıma otururken, çoktan Melek'in yanında yer almış Asaf'a bakıp gülümsedi. "Evde çok sıkıldı, Melekle oynasınlar istedim."

"Çok iyi yaptın." Melek'i Oğuz Asaf'ın yanına bırakıp oturuşumu düzelttim ve Gazel'e özlemle baktım, birkaç gündür görüşmemiştik. "Nasılsın? Özledim seni."

"Çok iyiyim," derken Hazer'e doğru baktı. "Bu niye evde?"

"Patronum ben kızım." Hazer omzunun arkasından küstah şekilde Gazel'e bakınca Gazel abartılı şekilde gözlerini devirdi. "İstediğim an evimde olurum."

"Gün geçtikçe kibri artıyor." Gazel tatlı şekilde bana dönüp daha yüksek şekilde konuştu. "Otuz yaş sendromu başladı galiba!"

Ah... En hassas noktaydı ve Gazel bunu biliyordu. Ona bir çimdik attığımda sırıttı ve Hazer'in doğramakta olduğu elmayı sertçe tezgâha bırakıp hızlıca yürüdüğünü gördüm, merdivenleri çıkarken çok küsmüş görünüyordu. Gazel kahkaha atmaya başladığında üzülerek gözlerimi Hazer'in sırtından çekip, "Yapma," dedim kötü olarak. "Bu konuda gerçekten hassas, üzülüyor, ben de üzülüyorum."

Gazel bana deliymişim gibi bakıp kafasını iki yana salladı. "Çok alıngan davrandı, elbet otuz yaşına girecek." Hâlâ sırıtmaya devam ettiğini görünce bir daha çimdikledim onu. "Ama tamam, daha dikkat ederim."

İçimi çekerek Melek'e döndüğümde, merakla Oğuz'a baktığını gördüm. Asaf elindeki şekerin ambalajını açmaya çalışıyordu, Melek'de meraklanmıştı. Oğuz ambalajı açamayıp Gazel'e uzattığında, Melek'in bakışları bu kez teyzesinin ellerine kaydı. Gazel eğilip onu öperken şekeri açtı. "Aşkım şeker çok zararlı, Oğuz beni hiç dinlemiyor ama sen yeme."

Melek şekere uzanınca Gazel onu geriye kaçırdı, kafasını iki yana salladı. Bu konuda ona katılıyordum, dört aylık bebek ambalajlı ürün yememeliydi. Melek ağlamaya başlayıp eteğimi çekiştirdiğinde, Oğuz Asaf Gazel'e dönüp kaşlarını çattı. Şekeri var gücüyle elinden almaya çalışıp, "Ver," diye çığlık attı.

"Aşkım," diyerek onun omzuna dokundum, Oğuz'un kızmış, üzülmüş gözleri bana değince de duygulandım hemen. "Melek yiyemez ki onu, sen ye."

"Yer," diyerek omuzlarını silkti ve ambalajı açılmış şekeri kaptığı gibi Melek'e döndü. Gazel içini çekerek onun yanağını ısırdı. "Hiç dinleme anneyi Oğuz, hiç."

Oğuz Asaf mutlu olmuş şekilde şekerin sapından iki eliyle birden tuttu, Melek'e uzattı. Melek ağzını açıp salyalarla dolu dilini çıkardığında, Oğuz onun şekeri emmesini sağladı. Şekere dilini değdirip geriye çekmesini, aldığı tadı meraklı şekilde tadıp bana dönmesini izledim kızımın. Yüzünü buruşturmuştu, sanırım sevip sevmediğini anlamaya çalışıyordu ama Oğuz ona fırsat tanımadan şekeri bir daha Melek'e uzattı. Kafasını yana eğip güldü. "Güzel mi Melek? Ye ye."

Melek ileriye uzanıp dilini bir daha şekere değdirince bu kadarının yeterli olduğunu düşündüm, onu kucaklayıp yere bıraktım. Oğuz elini dizime vurup, "Napıyorsun Safiy?" Dedi ve ben şekeri elinden aldığımda hızlıca yere inip sırt üstü yatan Melek'i gıdıklamaya başladı. Şekeri unutmalarına gülüp ikisinin de saçlarını sevgiyle okşadım.

"İş görüşmen nasıl gitti?" Diyen Gazel'i duyunca şekeri yemeye başlayıp nefesimi üfledim. Hazer'e detay vermek sakıncalı olabilirdi ama Gazelle paylaşabilirdim. "Dans kursunda çalışmak istiyor musun gerçekten? Nasıl bir yerdi, anlaşabildin mi?"

"Hayır, görüştüğümüz adamdan hiç hoşlanmadım," dedim kısık bir sesle. Huzursuzca saçlarıma dokunarak omzumda topladım. "Konuşması, üslubu beni rahatsız etti. Belki de fazla hassas olduğum için günahını alıyorumdur, o yüzden çok konuşmak da istemiyorum aslında." Gözleri merakla irileşince bir iki şey daha söyleme gereği duydum. "Kurdelemi düşürmüşüm adamla konuştuğum sırada, dönüp baktığımda kurdelemi cebine koymakta olduğunu gördüm. Getirip arkamdan verebilirdi değil mi? Daha bir dakika ancak olmuştu oradan çıkalı."

Gazel düşünceli şekilde kafasını salladı. "Yani tabi, bu daha mantıklı olurdu."

"İşte," dedim üzerinde çok fazla durmak istemeyerek. "Belki adam daha sonra görüştüğümüzde vermek için bunu yapmıştı ama rahatsız oldum bir kere. Ben de bunun üzerine oradan ayrıldım, orada çalışmak istemediğime karar verdim. Böyle oldu işte, kapatalım konuyu lütfen."

Gazel hassasiyetlerimin farkında olduğu için üstelemedi, sadece başını sallayıp elimden tuttu. "Tabi kapatalım canımın köşesi. Huzursuz hissettiğin bir yerde çalışacak değilsin sonuçta. Hem şu an Melekle ilgileniyorsun, önünde daha çok fırsatın olacak."

"Si," dedim kendimi toparlayıp.

"Ağladı," diyen Oğuz Asaf'ı duyunca dikkatimiz yere çevrildi, Melek'in kafasına dokunup ağladığını görünce yere inip onu dizlerime çektim. Kafasını kucağıma koyunca saç diplerini ovup, "Bir şey yok aşkım," dedim dizlerinin üzerinde oturup Melek'e bakan Asaf'a. Çenesini sıkıp gülümsedim. "Kafası kaşındı yalnızca. Şimdi geçer."

Benimle birlikte Melek'in kafasını kaşıması beni olduğu gibi Gazel'i de çok gülümsetti. Onların birbirine olan sevgisi beni mutlu ediyordu, sonuçta ben de Gazelle büyümüştüm. Birazdan Melek'in ağlaması dinince onları Gazel'e bırakıp, az önce bize küsen Hazer'e bakmak için basamakları tırmandım. Koridorda parmak uçlarımda koşup odaya girdiğimde Hazer'in üzerine deri ceket geçirdiğini görüp tek kaşımı kaldırdım. Tüm gününü evde geçireceğini sanmıştım. Arkasından yaklaşıp kollarımı beline doladım, ensesine dört beş tane öpücük koydum. "Nereye aşkım?"

"Kısa bir işim var," dedi, aynanın üzerinden göz göze geldiğimizde bana göz kırptı. "Özle beni."

"Hep özlüyorum," dedim gözlerimi kapatıp kendimi ona daha sıkı, sertçe bastırırken. Vücuduna yaslanmak hoşuma gidiyordu, aşıladığı güven duygusuyla beraber gelen o sıcaklıkta saatlerce durabilirdim ve bir saniye olsun gıkım çıkmazdı. Ellerimle karnını okşayıp eteğim katlanacak kadar sert şekilde ona yaslı durduğumda, Hazer'in göğsü yükselip alçaldı ve parmaklarını parmaklarım arasından geçirdi. "Dışarıdan geliyorum, eve döndüğümü biliyorum ama bazen sana böyle sıkıca sarılana kadar eve döndüğümden emin olamıyorum."

Parmaklarımı okşadı. "Şimdi evde misin Mila?"

"Evdeyim," dedim sırtına öpücük koyarak.

Ellerimi bileklerime kadar okşayıp benden tarafa döndüğünde direkt göğsüne yapıştım bu kez, başımı kalbinin üstüne koyup gömleğini tuttum. Saçlarımı okşayıp elini bir süre kafamda tuttu, ardından biraz açıyla eğildi, saçlarımı kokladı. "Bazen Melek gibi davranıyorsun," dedi alçak sesiyle. "O da o dakika yanından gitmemi istemediğinde gömleğime yapışıyor, kafasını göğsüme bastırıyor. Senin de gitmemi istemediğini söylemeye dilin varmıyor ama aynı onun gibi davranıyorsun." Öperek kulağımın altına kadar yokuş indi. "Bir kopyanı büyütüyoruz galiba."

"Fark etmemiştim," dedim ama o fark etmişti, bizi sandığımdan da dikkatli izliyordu.

Saçlarımı yeniden öpüp koklamasının ardından uzaklaştı, dün geceden komodine bıraktığı cüzdanıyla telefonunu aldı. Parmak uçlarımda yükselip inerek hayranlıkla onu takip ettim. Aldıklarını ceplerine koyduktan sonra kapıya yöneldi, koridorda gözden kaybolduğunda çarpan kalbimi tutup cama yöneldim. Arabasına binmesini izledim, hareketlerinde bir tık agresiflik görünce de nereye gittiğini merak ettim. Belki babasıyla görüşmesi gerekiyordu. Hazer'in onunla arası hâlâ iyi değildi, Melek'i sadece haftada bir kez görebileceğini söyleyerek rest çekmişti. Cüneyt Bey'de bunun, torununu hiç görmemekten daha iyi olduğunu düşünerek uyum sağlamıştı Hazer Han'a.

Arkadaşımın yanına indim, bir şeyler atıştırırken çocuklarla vakit geçirdim. Onlar ayrıldığında Melekle eğlenmenin yeni bir yolunu bulup odasında vakit geçirdik. Henüz hâlâ bizimle uyuyordu ama odasındaki oyuncaklarıyla oynamayı seviyordu. Anneannesinin yeni aldığı peluş ayıcığı kucağına attığımda hayretle incelemeye başladı, kafasını dizime koyup ağzına götürmeye çalıştı. Bu aralar damakları kamaşıyordu, doktor bir iki ay içinde dişlerinin çıkmaya başlayacağını söylemişti. "Dişlerin çıktıktan sonra anne diyeceksin değil mi Melek Yakut? Bana öyle demeni sabırsızlıkla bekliyorum, mutluluktan kesin ağlarım ben..."

Henüz sadece küçük sesler çıkarıyordu, ancak yedi sonra bir şeyler heceleyebilecekti. O zamanının gelmesini istiyordum ama diğer taraftan, büyümesi çok hızlı olduğu için korkuyordum. Hiçbir anını kaçırmak istemiyordum. Bir kelebeğin kozasından çıkışını izliyor gibi hissediyordum.

"Saçların da uzadı aşkım." Yanağını okşadığımda kafasını çevirip beni aradı, bulduğunda da salyalarını akıtarak güldü. "Şebelek misin sen? Ne kadar güler yüzlü bir bebek olduğunun farkında mısın? Neredeyse hiç ağlamıyorsun, uslusun ve tek zararın tatlılığınla beni şeker komasına sokuyor olman."

Onu yerdeki minderin üzerine bırakıp karnını gıdıklamaya başladığımda o kadar eğlendi ki, kahkahasının odanın dışına taştığını hissettim. Bu yüzden kapının önünde onu gülümseyerek görene kadar Kerem'in eve geldiğini bile anlamamıştım. "Sen ne zaman geldin?" Dedim, Melek'i yerden kaldırıp kucağıma alırken. "Duymadım."

"Kapıyı çaldım çaldım açan olmadı, son çare ben de anahtarımla girdim." Göz kırpıp elindeki ağır görünen torbaları kaldırdı. "Hazer markete uğramamı söylemişti, sonra da kuru temizlemeden takımlarını falan aldım. Şuraya bırakayım, sen odanıza götürürsün."

"Tamam canım, teşekkür ederim." İçeriye girip kıyafetleri tekli koltuğa bıraktıktan sonra dizlerini kırıp eğildi, Melek'in dikkatini çekmek için ellerini sonra yüzünü kapattı. Melek ayaklarını sallayarak onu izlerken, "Ce," diyerek suratını açtı Kerem ve Melek kıkırdarken, yüzünü tekrar kapatıp hareketini tekrarladı. "Ce ce. Kimmiş bu Melek?"

Kızım neşeli bir iki çığlık daha atıp ayağını Kerem'in yüzüne sallayınca, Kerem aldığı bu ağır (!) darbeye dayanamayıp yere devrildi. Bir bayılmış numarası yaparak uzanınca ben alışık olduğum bu hallerine güldüm, kızımsa merakla kucağımdan inip kocaman açtığı güzel gözleriyle Kerem'in yüzüne baktı. Kerem'in gülmemek için zor dayandığını görebiliyordum. Melek Kerem'in hareketsizliğine anlam vermeye çalışıp bu kez gözlerini noluyor, dercesine bana çevirince ellerimi iki yana açtım. Peluş oyuncağını salyalı ağzına götürüp tekrar başını çevirdiğinde, Kerem bir anda doğruldu ve Melek'in aklını adeta başından alıp, "Ceee," dedi. Kızım bir iki saniye ona bakakaldı, sonra gülmeye başladığında kazağının altındaki omuzları sarsıldı.

"İlahi Kerem..."

Kerem Melek'i kucaklayıp doğrulduğunda odadan çıkışlarını izledim. Kerem, Melek'i gönül rahatlığıyla emanet edebileceğim birkaç kişiden birisi olduğu için odama giderken gözüm arkada kalmadı. Yatağıma uzanıp ellerimi karnıma koydum, Hazer'in nereye gittiğini düşündüm. Çabuk dönmesini istiyordum, evde olmasını, kızımızla onu yan yana görmeyi.

Biraz sonra aşağıdan yine sesler duyduğumda Leo'nun döndüğünü anladım. Muhtemelen Melekle oynamak için kapıdan koşarak girmişti. Bahar annem Mustafa Kemalle onu lunaparka götürmüştü, işi olduğu için onu kapıdan bırakıp gitmiş olmalılardı.

Koridorda sesler duyunca Leo'nun odamıza yaklaştığını anladım, kapı açılınca da onu kucağında Melekle gördüm; kapıyı da dirseğiyle açmıştı. Yatağa yaklaşıp kenarına otururken, "Kızdın mı?" Diye sordu, yanağını Melek'in kafasına yaslayıp. "Sen düşürürsün, tek başına taşıma demiştin ama bu kez taşıdım, zaten Melek çok ufak abla!"

"Kızmadım ama bir daha yapma Leo. Ya ayağın takılsa, ikiniz birden düşseniz..." düşüncesi bile boğunca kafamı derhal iki yana salladım. "Kahrolurum bak, yapma bir daha."

"Tamam tamam." Hızlıca başını sallayıp Melek'i aramıza bıraktı, tuttuğu ellerinden sırasıyla öptü. "Çok özledim Yakut'u abla, hemen eve dönmek istedim. O da beni özlemiş, görünce çığlık attı."

Leo'nun gömleğinin üzerindeki askıyı çekiştirirken güldüm. "Evet, genelde sevinince çığlık atıyor. Melek seni çok seviyor Leo."

"Ben onu daha çok abla!" Leo Melek'in saçındaki tokayı görünce hayretle bana döndü. "Benim aldığım tokayı takmışsın abla!"

Tokayı taktığıma bu kadar mutlu olmasına dayanamadım, onu çekip yanağından yumuşak şekilde öptüm. "Saçları uzadı, sen de fark etmişsindir. Senin aldığın tokayı takacaktım tabii ki Leo, dayısısın sen!"

"Ablacığım, sen bir tanesin!" Coşkuyla yanaklarımdan öpünce Melek hayretle bizi izledi, Leo bunu görünce çok eğlenip onu gıdıkladı. "Kıskandın mı yoksa Melek!"

Elimi yanağımın altına koyup Melek'i düşmemesi için biraz daha kendime çektim ve Leo bıkana kadar onunla oynadı, buna izin vermekten başka çarem de yoktu. Gülerek onları izledim ve Leo'ya, "Bugünler de aşık olacak birileri bulamıyorsun sanırım," diye takıldım. "Malum, okullar kapalı..."

"Aşk meşk işleri bitti abla! Ben Behram abiyle Allah yolundayım!"

Gerçekten gülmemeye çalıştım ama buna dayanmak inanılmaz zor oldu, peşi sıra kahkahalar atıp ellerimi ağzıma kapattım. Geçen akşam Hazerle Leo, Behramla beraber maça gitmişlerdi, o sırada da Leo Behramla olan sohbetini bayağı ilerletmiş gibiydi. Bu aşk meşk yok abla, sözünün ancak okullar açılana kadar devam edeceğini düşünüyordum. Maalesef tekrar ve tekrar aşık olduğunu düşündüğü günler yaşayacaktık.

"Neden gülüyorsun abla, neden! Komik mi? Söyleyeceğim seni Behram abime... Abla! Hâlâ gülüyorsun... Ben gidiyorum ya!"

Arkasını dönüp ayaklarını yere vura vura odadan çıktığında bile gülmemi sonlandıramadım, o kadar tatlıydı ki, kızamazdım. Melek'in ilgili şekilde yüzümü izlediğini görünce de yüzümü onun temiz boynuna doğru gömüp gözlerimi kapattım. "Dayın çok komik birisi Melek, büyüyünce sen de fark edeceksin."

Tavana doğru bakmaya başlayıp ayaklarını esnetince, elimi karnına koyarak gözlerimi kapattım. Bir öğle uykusuna ihtiyacım olabilirdi, güneş cama çok güzel yansıyordu. Düşmemesi için Hazer'in yastığını Melek'in diğer tarafına koydum, onu koruma altına alınca gözlerimi tekrar kapatıp Melek Yakut'un kokusunu içime çektim.

Bir süre sonra uyandığımda aradan saatlerin geçtiğinin farkındaydım ama ne kadar uyuduğumu anlamadım. Gözlerimi açar açmaz sol tarafıma baktım ama Melek'i hissetmediğim gibi göremedim de. Birisi onu yanımdan almıştı. Gözlerimi ovuşturarak doğruldum ve eteğimi düzeltip beşiğine ilerledim, kızım burada yoktu.

"Hazer, geldin mi aşkım?" Diye seslenerek odadan da çıktım ve koridorda düz bir çizgi halinde ilerleyip aşağıya indiğimde Keremle Leo'yu koltukta buldum. Büyük ekranda Fenerbahçe maçı vardı, ikisi de heyecanlı şekilde takip ediyordu. Korkuyla alt dudağımı ısırıp etrafımda çevirdim kafamı, Hazer görse ikisinin de üstüne atlayabilirdi. Evde göremeyince hava almaya çıktıklarını düşünüp sokak kapısına ilerledim, kapıyı açıp bahçeye çıkınca da hiç ummadığım bir şey gördüm.

Hazer, Melek Yakut ile salıncaktaydı.

Onu, üstelik kucağında Melekle o ahşap salıncakta görmek beni ne kadar şaşırttı, anlatamam. Bazen kalbiniz, siz duygularınızı anlamadan önce bile çarpıp hızla atar ya, bir şey olduğumu göstermeye çalışır... Aynen böyle hissettim. Hazer salıncaktan korkuyordu, ya da salıncağa yaklaştığında aklına gelenlerden. Buna rağmen Melekle oturmasını hiç beklemezdim. Çıplak ayaklarımla ıslak çimlerin üzerinde onlara yaklaşırken, "Üşüyor musun babacığım?" Diye konuştuğunu duydum Yakutla. "Burnunun ucu kızardı, ne kadar tatlı göründüğünü anlatamam sana. Doğrusu, ağzının kenarından salya akıtırken bile tatlı görünüyorsun bana..."

Hazer kendi kendine gülümserken, pembe montunun içindeki Melek'i göğsüne daha çok bastırdı ve ben elimi omzuna koyduğumda başını arkasına çevirip baktı. Yutkunup omzunu sıktım. "Burada... N'apıyorsunuz?"

Salıncakta ne yapıyorsun Hazer? Korkmuyor musun? Yoksa yeni bir korkunu yendin mi?

Gözlerimdeki soruları görüyormuş gibi dikkatle gözlerimin içine bakıp ardından Melek'in kolunu okşadı. "Kızımı sallıyorum."

Ah... Her şeyi bulanık yapan gözyaşları...

Serin havayı içime çekip titrek şekilde gülümsedim. "Sen... Salıncağa pek yaklaşmazdın."

Sorum üzerine duraksadı, gözleri bana bakıyordu ama aslında boşlukta asılı kalmıştı. Batan güneşin son demleri yüzüne yansımaktaydı o saniyelerde. "Dışarıya çıkınca," dedi. "Melek... Salıncağı gösterdi, herhalde ilgisini çekti. Sen onu parka götürüp sallıyorsun ya bazen, tanıdı belki bebeğim... O çok isteyince ben de yani... Oturmaktan zarar gelmez diye düşündüm."

Genelde boğazıma acıdan oturan yumru bu kez duygusallığım yüzünden oturdu. Kafamı hızlı hızlı salladığımı sonradan fark edip Hazer'in yüzüne, güneşin değdiği tenine parmak uçlarımla dokundum. "Tabi zararı olmaz aşkım, çok iyi yapmışsın. Melek salıncakları tanıyor, parka her götürdüğümde bana da salıncakları işaret ediyor."

Kararsızca, tedirginlikle bana baktı. "Hızlı sallama onu tamam mı?"

Ama... Ama kalbim... "Hayır Hazer, sallamam. Zaten beraber biniyoruz, çoğu zaman sallamıyorum bile, hareket ediyoruz sadece."

Bana, onu hızlı sallamamam gerektiğini güvenmediği için söylemiş değildi, korkularına engel olamadığı için söylemişti. Gözlerine yayılan korku dalgaları hafifçe geri çekilirken Melek'e bakıp onu daha sıkı sardı. "Ben de öyle yapıyorum, sadece hareket ediyorum. Ayrıca sıkıca tutuyorum, sarılıyorum. Onunla bile mutlu oluyor."

Tam şimdi söylemek geldi içimden ve bunu hayatım sonlanana kadar sayısız defa daha söyleyeceğimi düşündüm. "Harika bir babasın Hazer."

Bunu duyduğu için utandığını, başını önüne çevirdiğinde anladım. "Sen de öylesin Mila."

Espri yaptım. "Ne, harika bir baba mıyım?"

Yılmış şekilde iç çektiğinde kendimi gülümserken buldum. Ellerimi omuzlarında dolaştırırken kendi üstüne bir şey almadığını fark edip, "Üşümüyor musun?" Diye sordum.

"Hayır," diyerek beni geçiştirdi. "Asıl sen üşüyor olmalısın. Uykudan uyandın, üstüne hiçbir şey almadan çıkmışsın. Artık sonbahardayız Mila, havalar serinledi."

"Melek'i göremeyince direkt onu aradım." Melek başını Hazer'in göğsünde hareket ettirip küçük ellerini de o göğse koyunca tatlılığı karşısında eridim. "Üstüme bir şey almak aklıma bile gelmedi."

Bu kez iç çekişinde bir sitem ve azar vardı. "Her zaman önceliğin kendin olmalısın."

"Sen ve Melek'siniz benim önceliğim." Salıncağın etrafını dolanıp önlerine geçtim, Hazer tutmadığı için zincirlerden ben tutup onları hafifçe sallamaya başladım. Hazer önce tedirginlikle dolup Melek'i daha sıkı tuttu, kızımsa hareketlendiğini fark edip gözleriyle etrafı taradı: beni görünce birkaç ses çıkardı. "Çok ağırsın Hazer, salıncak zor kıpırdanıyor."

"Mila ben 81 kiloyum, ne bekliyordun Allah aşkına? 50 kilonla beni itmeyi mi?"

Huysuz bir ses çıkarıp mırıldandım. "81 kilo var mıydın? O kadar göstermiyorsun."

Göz kırptı. "Boyum bir metre seksen dokuz santimetre olduğundan olmasın Mila?"

"Doğru ya," dedim hatrı sayılır uzun boyunu düşünürken.

Şapşallığıma gülümseyip bir elini Melek'ten çekti, benim belime koyup rüzgârın okşadığı gibi, çok yumuşakça okşayıp kendisine doğru çekti. Bu şekilde Melek aramızda kalmıştı, bacaklarımsa dizine değiyordu. "Dizime otur," dediğinde güldüm. "Düşeriz Hazer, ikimizi taşıyamazsın."

Sanırım bunu söylediğim için bunu bir inat haline getirdi, çattığı kaşlarının altındaki gözleriyle dizini gösterdi. Yanaklarımı şişirip, "Bazen tam bir Ankara keçisi oluyorsun," dedim ve kabalığımı görmezden gelmesi için tatlı tatlı gülümseyip dizine oturdum.

"Bak, ikinizi de aynı anda kaldırma kuvvetim varmış." Hazer birkaç tatsız ses çıkaran Melek'e doğru dönüp, "Ne?" Dedi, yaklaşıp burnunu burnuna sürttü. "Keyfin mi kaçtı? Yasla başını geri göğsüme, kaldırma kafanı oradan."

Melek, sanki Hazer ona kızmış gibi dudaklarını büzüştürüp tekrar babasının göğsüne yaslanınca hüzünlü şekilde gülüp kafasının arkadasını okşadım. Hazer ikimizi de tutabilmekten gurur duyar halde belimi okşarken, "Ne zaman döndün?" Diye sordum. "Ne işin vardı?"

Gözleri yüzüme bakmasına rağmen birkaç saniye boşluğa bakıyormuş gibi geldi ve ben omzuna yeniden temas ettiğinde ancak bakışlarını odaklayıp omzunu silkti. "Senin düşünmeye vakit ayıracağın kadar önemli bir şey değildi. Halledip döndüm." Parmakları hırkamın altına girip çıplak tenime dokunurken gözlerini benimle birleştirdi. "Yemek yiyip mi uyumuştun? Aç mısın?"

"Biraz," dedim. "Yemek yapmadım, dünden sadece çorba kalmıştı, umarım Leo yemiştir onu da."

Düşünüyormuş gibi birkaç saniye durdu. "Sana dışarıdan yemek söylememi ister misin?"

Aslında olabilirdi, sağlıklı beslendiğim için dışarıdan pek yemek tercih etmiyordum ama düşününce bir pizza... "Pizza söyleyebilir miyiz hayatım? Tabi sen de istersen?"

"Karım ne zaman isterse, ne isterse, nasıl isterse..."

Biraz utandığımdan yanaklarımı gizlemek için başımı önüme eğdim, toprakta biraz kirlenmiş ayaklarıma bakarken mahcup oldum. Hazer'de başını eğip ayaklarıma baktı ve hafifçe tebessüm edip, "Üşüteceksin," dedi.

"Pisliğim," dedim utanıp ayaklarımı saklarken.

"Sen mi? Tanıdığım en temiz ve masum kişisin."

"Kişi mi?" Kaşlarım çatılırken bir kavis çizdi. "Karınım."

"Ben karım deyince karım deme Hazer diyorsun ama..."

"O ayrı bu ayrı." Ayağımı pantolonuna sürttüm ve bu yaptığımı görünce paçalarına bakıp sırıttı. "İşte şimdi bir pisliksin."

Gülüp, "Özür dilerim," dedim hemen ve ayaklarımı çektiğim esnada bir gürültülü ses duyunca adeta yerimden sıçradım. Sesin, Kerem ile Leo'nun sevinç çığlığı olduğunu birkaç saniye sonra kavradım. Sanırım Fenerbahçe gol atmıştı. Melek'in, gürültülü sesten korkup ağlamaya başladığını gördüm ve doğrulup onu kucağıma aldığımda, "Siz şimdi görürsünüz," diyerek salıncaktan fırladı Hazer, evin yolunu tuttu. "Evimde, Fenerbahçe için sevinç çığlığı atıyorsunuz hı? Üstelik kızımı da korkutarak. Öldünüz oğlum siz..."

Söylene söylene aralık kapıdan içeriye girdiğinde, Melek'e dönüp bir elimle yanağına düşen sıcak gözyaşlarını temizledim. Nadiren ağlıyordu ama gerçekten korkmuştu bebeğim sessizlikten gelen o sesle. Bana sarılmaya çalışmasıyla korunma ihtiyacının açığa çıktığını fark ettim ve alnından öperek, "Geçti aşkım," dedim en yumuşak sesimle. "Bilemediler ki senin korkacağını, yoksa çıt bile çıkarmazlardı. Biliyorsun Keremle Leo bayılıyor sana..." konuşarak dikkatini dağıtmaya çalışıyordum, bir yandan da gözyaşlarını siliyordum. "Acıkmış olmalısın? Odamıza çıkalım mı? Anlıyormuşsun gibi konuşuyorum, çok salağım ama n'apim, seninle konuşmayı seviyorum."

İçeriye girmeden önce ayaklarımı eşiğin önündeki paspasa sildim, holü yürürken de konuşmaların sesini duydum. Televizyonu Hazer kapatmış olmalıydı, bu yüzden de Leo onun sırtına zıplamış, onu dövmekle tehdit ederken, Kerem televizyonu açmaya çalışıyordu ama Hazer televizyon önünden çekilmiyordu. Bu üç çocuğa göz devirip odamıza çıktım, Melek'i yatağa bırakıp koşa koşa banyoya gittim. Ayaklarımı ve ellerimi yıkayıp odaya döndüğümde, hırkamı üzerimden çıkarıp sutyenimle kaldım. Meleği emzirmeden önce perdeleri kapattım.

Daha fazlasını istemediği noktaya dek onu emzirdim ve göğsümde esnemeye başlayınca beşiğine koydum. Beşiğin üzerindeki renkli, ses çıkaram oyuncağa dokunduğumda çıkan seslere çok sevinip yatağında haraket etti, sevincini göstermeye çalışmasına güldüm. "Of Melek, çok şirinsin, sevinçle ayaklarını çırpmıyor musun bir de... Bunu izlemesi çok eğlenceli oluyor aşkım."

Onunla biraz daha vakit geçirdim, sonra eteğimi çıkarıp bir eşofman giyerek aşağıya indim. Daha basamaklardan inerken bile sessizliğin farkına varıp kaşlarımı çatmıştım. Salona inince üçünün ayrı koltuklarda, kollarını kavuşturmuş otururken birbirlerine kötü bakışlar attığını gördüm. Sırıtarak genzimi temizlediğimde Hazer omzumun üzerinden bana dönüp kollarını göğsünden indirdi. "Yakut uyudu mu?"

"Uyumak üzere. Pizza söyledin mi?"

"Pizza mı?" Leo koltuktan fırlayıp Hazer'e koştu. "Pizza mı söyledin eniştem?"

"Evet ama sana yok. Küs değil miydin sen bana la?"

"Hayır enişte, saçmalama," diyerek yanına oturdu ve başını Hazer'in göğsüne koydu Leo. "Sana nasıl küsebilirim, sen zenginsin, şirketin var. Pardon şirketimiz var."

Bu çocuk bu akılları nereden öğreniyor bir bilsem... Ben ona uslanması için bir bakış atarken, Hazer gülmemek için insan üstü bir çaba sarf ederek Leo'nun altın sarısı saçlarını karıştırdı. "Evet, bizim şirketimiz."

Leo keyifli keyifli gerinirken, Kerem satıldığına inanamayarak Leo'yu izliyordu ama bu pek kardeşimin umurunda değil gibiydi. Teselli etmek için Kerem'in yanına yürüyüp kolumu omzuna attım. "Ben seninleyim."

"Ama benimsin," diyerek bana göz kırptı Hazer ve Kerem'e dik dik baktı.

Kerem, "Tam bir çocuksun," diyerek Hazer'e gözlerini devirdikten sonra kalktığı koltuğa geri oturdu. "Neyse... Pizza yiyeyim, öyle giderim. Leyla'm nöbette zaten."

Onları birbirlerinin çekişmeleriyle bırakıp mutfağa geçtim, içecekle tabak çıkarıp dolmuş olan makineyi çalıştırdım. Yağmur tekrardan çiselemeye başlamıştı ki bahçe kapısının zili çaldı. Kerem herkesten önce davranıp dışarıya çıktı ve pizzalarla geri döndü. Pizzaları tabaklara bölüştürmek istemiştim ama herkes bir anda dilimlere saldırınca ancak elimde tabakla kaldım. Margarita pizzadan alıp yemeye başladığımda Hazer beni bacaklarının arasına çekip kollarımı okşadı.

"Bunun içinde yine bir tek peynirle domates var! Pizza bu demek değil abla."

Leo'ya dönüp en az sevdiği pizza çeşidini yemesini izlerken, "Özür dilerim," dedim. "Bir daha ki sefere senin istediğinden de alırız olur mu?"

Anlık sitem ifadesi kayboldu ve başını sallayıp taburesinden indi, yanıma gelip başını karnıma koydu. "Olur ablam."

Bazen o kadar içten şekilde ablam, eniştem diyordu ki, bizi ne kadar sevdiğini derinden hissediyordum. Bizsiz yapamazdı, biz de onsuz. Bunu her geçen gün daha iyi anlıyordum.

Pizzamız bittiğinde Kerem evden ayrıldı, çıkmadan önce de televizyondaki maçı açıp kaçmıştı. Onun arkasından homurdanıp kanal değiştiren Hazer'e gülümseyip Leo'yla yukarıya çıktık, biraz konuşarak odasına girdik. Esneyip duruyordu, sabah erken kalktığı için henüz saat sekiz olmasına rağmen sanırım uyuyacaktı.

"Bugün Mustafa Kemal bana bir şey söyledi." Ben Leo'ya pijama çıkarırken o yanıma gelmiş fısıldıyordu. "Aşık olmuş abla! Hem de kız kendisine benziyormuş, o öyle diyor yani. Kankası olduğum için beni de tanıştırmak istiyormuş..." kıkırdadı. "Kızın adı Ecrin'miş."

Ah, canım benim, demek yeni birisiyle tanışmıştı. Mustafa'yı böyle hayal ederken yüzümde bir gülümseme oluştu. "Arkadaş olmuşlar demek ki, fırsat olursa sen de tanışırsın. Sakın Mustafa ile bu konuda alay etme tamam mı?"

"Saçmalama abla! Ben onunla sadece şakalaşırım, asla dalga geçmem onunla! Mustafa'yı ne kadar seviyorum bilmiyor musun?"

Onu uyardığım için beni biraz suçlu hissettirdi. Mahcup şekilde baktım. "Haklısın, özür dilerim. Tabi, onu çok seviyorsun, bilmez miyim?"

Anlaştığımızda onu öpüp odasından ayrıldım, kendi odamıza geçtiğimde Melek'in derin bir uykuda olduğunu görüp banyoya ilerledim. Sabah yüzüme sürdüğüm birkaç makyaj malzemesini çıkarıp rahatlarken açıklığa kavuşan çillerimi parmak uçlarımla yokladım. Bazen kapatıyordum, o günler de Hazer'in yüzümde bir eksiklik varmış gibi uzun uzun yüzüme baktığını görüyordum ama bir şey demiyordu.

Odaya geçtiğimde telefon ekranımın parladığını gördüm ve gelen yeni mesajı açmak için ilerledim. Mesajın, daha bugün tanıştığımız dans kursundaki o adamdan geldiğini görünce de hayrete düştüm.

Gönderen: 053* *** ** **

Sen kendini ne sanarak beni kocana şikayet ediyorsun ve o da gelip bana haddimi bildirmeye çalışıyor? Manyak mısınız lan siz? Kendini ne kadar değerli görüyorsun da sana sulandığımı düşündün? Bunu da kocana yetiştirdin? Allahın görgüsüz ayısı kocan gelmiş dans kursumu kontrol etme ihtiyacını nereden duyuyor? Bir de bana vurmaya kalkışıyor? Bir daha sakın bana ulaşmaya çalışmayın. Sen de, o aptal kocan da.

Cümlelerin ilk kelimesinden son kelimesine kadar sürdü şaşkınlığım ve telefon elimden düşünce ancak kendime gelebildim. Eğilip telefonu alırken oda kapısının açıldığını duydum. Doğrulurken o tarafa baktım ve bugün yaşananları bir kaset gibi sarıp Hazer'in bunu ne zaman anladığını, harekete geçtiğini düşündüm. Hazer kapıyı kapatarak bana yaklaşırken, "Leo uyudu mu?" Diye sordu, göz kırparak.

Gazelle konuşulanları duymuştu.

Kesik bir nefes verip telefonu yatağa fırlattım ve zihnim karışık bir hal alırken ona doğru ilerledim. Hazer ellerini beline koymuş, tek kaşını kaldırmış halde, "N'oldu?" Diye sorunca iyice yaklaşıp ona yaslandım. Onun kuşkularını güçlendirecek şekilde bakarak ellerimi pantolonuna koydum, aşağıya indirerek ceplerine soktum. Hazer müdahale etmeden elime gelen kurdeleyi alıp geriledim, kurdeleyi kaldırıp bu sabah taktığım kurdele olduğundan emin olduğumda inanamaz şekilde gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. Dişlerini sıkarak, elini alnına koyup iç çekti. "Mila..."

"Sana inanamıyorum." Tepkilerimi kontrol altında tutmaya çalışarak kurdeleyi yere fırlattım ve ellerimi saçlarımdan arasından geçirdim. "Konuştuklarımızı duydun ve gidip adamı dövdün mü? Neden benimle konuşmadın, bana sormadın da bir işim var, diyerek evden çıktın!"

"Bir saniye bir saniye!" Hızlıca yatağa fırlattığım telefonuma uzanınca sinirlerim zıpladı, hıh, gibisinden bir ses çıkarıp telefonumu almaya çalıştım ama çoktan mesajı okumuştu. "Onu dövdüğüm falan yok Mila, adama elimi bile sürmedim! Ayrıca oradan geldiğinde sana n'olduğunu birkaç kez sorduğum halde bana söylemedin, hatırlatırım!"

Gerginlikle titreyen elimi yanıma sürterek, "Huzurumuz kaçsın istemedim," dedim soğuk bir sesle. "Ayrıca dövmedin mi? Adam dövdüğünü söyledi mesajda görmedin mi?"

Telefonu yatağa fırlatıp ellerini beline koyarken bana doğru birkaç adım atıp neredeyse ağzımın içine girdi. Başını yüzüme doğru eğip dişlerinin arasından, "Ona mı inanıyorsun, bana mı?" Dedi, bu onun için çok kritik bir soruymuş gibi.

Gözlerine çok yakından bakarken kelimelerimi toparlamam saniyeler aldı. "Sana. Onun sözüne karşılık senin sözünse tabi sana inanırım."

Omuzları aşağıya doğru düştü ve gözlerini bir saniye için kapatıp açtığında korkmaktan vazgeçtiğini, az önceki duygunun da korku olduğunu anladım. Yutkunuşunun sesini duydum ve ellerini kaldırıp yumuşakça dirseklerime koyduğunda, titrek bir soluk alıp sakinleşmek için nefeslendim. Dirseklerimi nazikçe, gergin anımızın geçmesini beklerken okşadı. "Sizi duyduktan sonra oraya gittiğim doğru Mila. Fakat mesajda bahsettiği gibi bir üslup takınmadım. Korkuların yersiz mi yoksa adam gerçekten zararlı birisi olabilir mi diye bakmak istedim? Sonuçta onlarca çocuğa dans eğitimi veriyor değil mi? Belki onları da rahatsız ediyor diye düşünerek gittim..." gözlerimi kaldırıp tekrar ona baktığımda, gergin ellerimin titremesi durdu ve yüzüm yumuşadı. "Etrafı inceleyip adamla karşılaştığımda da senin bu sabah oraya geldiğinde kurdeleni düşürdüğünü söyledim. Bunun üzerine kendisi cebinden çıkarıp verdi... Senin burada çalışmayacağını, seni bir daha aramamasını da ekledim. Buna karar verenin sen olacağını söyleyip bana sinirlendi, mesajda da o yüzden saçmalamış."

Söylediklerinde bir kelimesi bile yalan gelmedi, bugüne kadar, en hatalı olduğu konularda bile yalan söylememişti. Göğsüm sakinleşmiş şekilde kalbime sinerken, "Anladım," diyerek uzaklaştım ve yatağın köşesine otururken ellerinin korkudan buz gibi oluşunu hâlâ ellerimde hissettiğimi fark ettim. "Lafta olarak değil, gitme sebeplerini anladım. Yine de adama göz dağı vermeye çalıştığını inkâr edemeyiz fakat adamın niyetinin ne olduğundan emin değilken böyle davranmamalıydık." Dirseklerimi dizlerime doğru koyup kurdeleme baktım, bir daha kullanabileceğimi sanmıyordum. "Belki de ben travmalarım yüzünden, hassasiyetlerim yüzünden yanlış anladım. Eğer öyleyse çok üzgünüm, yoktan yere yanlış anlaşıldı..."

"Mila, kendine haksızlık etme sakın." Derhal eğildi, çenemden tutup yüzümü kaldırırken öfkesinin çoktan yatıştığını gördüm. Şimdi çok endişeli görünüyordu. "Sen huzursuz olmuştun, yoktan yere böyle hissetmedin sonuçta. Ben de gidip konuştum sadece ve kurdeleni aldım, o herifte bırakacak değildim herhalde! Adam bu mesajı atana kadar kurdeleni unuttuğunla ilgili bir mesaj atabilirdi değil mi? Demek ki huzursuz olmakta haklıydın. Kendini suçlama, sen kendin tarafından bile suçlanmaya uğramaya layık değilsin."

Beni kendime karşı bile savunması, hissettiğim duyguları daha da karıştırdı. Kirpiklerimdeki birkaç damlayı hemen silip Hazer'e karşı başımı salladım ama bir şey diyemedim. Gözleri yatağa doğru, bir daha telefonuma kaydı ve genizden gelen sert sesiyle, "Mesaj üslubuna bak herifin, bir de bana ayı diyor," diye mırıldandı. "Kendini ne sanıyormuşsun da bana şikâyet etmişsin... Tam bir dingil!"

Sesimizin bir noktada yükseldiği saniyelerden endişe duyup kalktım, Melek'e baktığımda uykusunun aynı şekilde devam ettiğini gördüm ve rahatlayıp yatağıma döndüm. Hazer ilgi ve sanki ondan bir şey istememi istiyormuş gibi bana bakarken yatağa oturup parmaklarımla oynamaya başladım. Hazer sessizliğimi nasıl dolduracağını bilememiş gibi yatağın çarşafıyla uğraşmaya başladığında, bir süre parmaklarının endişeli hareketlerini izledim. Sonra eğilip kollarımı boynuna doladım, yanağımı kafasının üstüne koydum ve o rahatlamış bir nefes verirken, "Kavga etmeyelim," diye fısıldadım, onunla birbirimize karşı seslerimizin yükselmesi bile elimi ayağıma dolaştırıyordu, kalbimi zımparalıyordu. "Seninle kavga edince çok mutsuz oluyorum, canım yanıyor. N'olur kavga etmeyelim."

"Hazer bu yaptığın çok komik!"

"Neresi komikmiş karım?"

"Melek'i patron koltuğuna oturtup fotoğrafını çekmen komik tabii ki."

Hazer onun şirket odasındaki koltuğunda oturmaya çalışan Melek'i bir daha fotoğraflayıp omzunun üzerinden bana baktı. Kalçamı masasının kenarına yaslamış, kollarımı göğsümde kavuşturmuş, gülerek bu anı izliyordum. "Komik falan değil Mila, sonuçta Melek patron sayılır, n'olmuş fotoğrafını çekiyorsam?"

"Koltukta bile oturamıyor ki Hazer, ayrıca Melek'in şirkette çalışacağını nereden çıkarıyorsun?"

"Çalışmasa da patron sayılır." Hazer dizlerinin üzerinde biraz daha rahat bir pozisyon alıp kamerayı Melek'e odaklarken, "Poz ver babacığım," dedi en tatlı şekilde. "Babana gülümse."

Melek ayaklarını sallayıp kollarını, onu almamız için açınca yerimden ayrılıp ilerledim ama ben daha kadraja girmeden, "Dur dur," dedi Hazer heyecanla ve son kez de Melek'i fotoğrafladı. "Çok güzel çıktın babacığım. Ben patron olacak derken sen manken falan mı olacaksın yoksa?"

Kapı tıklatıldığında Hazer, "Gir," diyerek doğruldu ve sekreteri içeriye girerken bize tebessüm etti. Tepsideki içecekleri masaya bırakırken, "Başka bir şey ister misiniz?" Diye sorma nezaketinde bulundu.

"Süt ılık değil mi?" Diye sordum.

"Tabi Safir Hanım, ağzını yakmaz," diyerek patron koltuğundaki Melek'e baktı sekreter ve o da bu komik görüntüye dayanamayarak gülünce Hazer genzini temizleyip kahve fincanını masadan aldı. Bunun üzerine sekreter gülümsemeye ara verip, "Bir isteğiniz olursa çekinmeyin Safir Hanım," dedi ve odadan ayrıldı.

Portakal suyumu masadan alırken, "Kızı korkutma," diyerek Hazer'e dirsek attım.

Omuzlarını silkip koltuğuna ilerledi, Melek'i dizine koyup kendisi oturdu. Kalçamı tekrar masaya yaslayıp portakal suyumdan içmeye başladığımda, Hazer'de Mila'ya ılık sütü küçük yudumlarla içirmeye başladı. "Koltuk rahattı değil mi bebeğim? Sevdin mi? Eee, babanın koltuğu senin koltuğun sayılır. Hatta sayılmaz, direkt senin."

Cebimdeki titremeyi hissettiğimde gözlerimi onlardan zorlukla ayırıp gelen mesajı açtım.

Gönderen: 05** *** ** **

Safir Hanım, merhaba. Ben sizi, müzikal yarışmasından tanıyorum ve o günden sonra sizinle çalışmanın yollarını arıyordum. Dans kursumu da yeni açtım, numaranıza ulaşıp size de sormak istedim bir eğitmenci olarak çalışmak ister misiniz diye. Aradan bir hayli vakit geçti ama dans kursumu yeni açma fırsatım olduğu için size de yeni ulaşabildim. Gün içinde adrese gelebilirseniz görüşme şansımız olur.

Mesajı, ister istemez şüpheyle birkaç kez okudum. Müzikalden beri çok zaman geçmişti, neden şimdi ulaşıyordu? Kim olduğunu dahi yazmamıştı, belki yüz yüze tanışmak istemişti. Alt dudağımı ısırıp merakla bana bakan Hazer'i fark edince telefonumu ona da uzattım. Hazer benim gibi tereddütle mesajı okuyup kararsızca yüzüme baktı. "Gidecek misin?"

"Bilemedim," dedim son yaşananları düşünerek.

Hazer Melek'i masaya oturttu ama Melek yalnız başına oturamıyordu, ancak onu tutmamız, dengelememiz lazımdı. Ellerini ondan çekmeden, "O gün müzikale gelen herkes seçkin, saygın insanlardı. Endişe edeceğin bir durum olduğunu sanmıyorum, istersen bir görüş."

"Eve dönerken belki bir uğrarım ama bilmiyorum Hazer, okulum var, Melek var; zamanım yok ki."

Melek'i öpücüklerle güldürürken, "En azından hak ettiğin övgüyü yüz yüze almış olursun, istersen giderken seni bırakayım," dedi.

Hazer'de yanımda olacaktı madem görüşmenin bir zararı olmazdı. Başımı salladığımda masada ritim tutturduğum parmaklarımı tutup okşadı. "Seninleyim bebeğim."

Çantamla trençkotumu almak için koltuğa ilerlerken Hazer'de Melekle birlikte doğruldu. Melek'in şişme yeleğini giydirmesi için ona verirken kapı bir daha tıklatıldı ve sekreter başını içeriye uzatırken, "Konuklarınız geldi Hazer Bey," dedi.

"Toplantın mı vardı?"

Hazer yanaklarını şişirip, "Unutmuştum," dedi ve sekreterine, "Bir saat oyalayabilir misin?" Diye sordu.

"Hayır, hayır," dedim Melek'i kucağıma alıp kafamı şiddetle iki yana sallarken. "Ben kendim gidebilirim, yoktan yere misafirlerini bekletmek ayıp olur."

Hazer emin olamayarak Melek'i bana verirken, "İstersen yarın görüş, beraber gideriz," dedi.

"Bilmem, yolda giderken karar vereceğim sanırım. Hem kendi işlerimi kendim halledince daha mutlu oluyorum, endişe etmene gerek yok aşkım." Yanağından öpüp kendimden emin şekilde gülümsedim.

Hazer'i ikna eden sanırım kendime duyduğum cesaret oldu ve başını gülümseyerek salladıktan sonra, "Beş dakikaya geliyorum," dedi sekterine.

Hanımefendi kapıyı kapatıp çıktığında, "Beş dakika boyunca ne yapacaksın?" Dedim.

Ellerini belime koyup kalçama doğru yumuşak, yavaş şekilde okşadı. "Seni öpeceğim."

"Hımm," dedim Melek'e sarılıp, kızımla beraber ona yaslanırken. "Konuklarının yanına ruj olmuş ve şişmiş dudaklarla mı gideceksin?"

Bu dediğim onu cidden güldürdü, beni öpmek için sabırsızlanan dudaklarının arasındaki dişlerini gördüm. Kalçamı daha sıkı tutup avuçlarına doğru çekti ve bedeli ne olacaksa hiç umursamadan dudaklarını dudaklarıma değdirip hassas, etkileyici şekilde beni öptü. Öpücüğü karşılıklı oldu ve Melek ağlayıp ona vurana kadar devam etti.

Hazer gülerek, zorlukla kopardı dudaklarını ve elinin tersiyle bulaşan parlatıcımı silerek Yakut'a göz kırptı. "Kıskandın mı?"

Hazer, gerek olmadığını söylesem de asansöre bizimle binip Kerem'in şoförlük yaptığı aramıza kadar eşlik etti. Eve gitmek üzere yola çıktığımızda şirketine doğru uzaklaşan kocamı, kızımızla beraber, hayranlıkla izledik.

Yol esnasında mesajda bahsedilen adrese gidip gitmemek arasında kararsızlık yaşadım. Fakat sonra kendi başıma bazı durumları idare etmem gerektiğini, bunun kendime özgüven aşıladığını hatırlayıp Kerem'den beni adrese götürmesini rica ettim. Melek ona bir öpücük verirse kabul edip götüreceğini söyledi, bu benim kahkaha atmamı sağladı.

Kerem trafik olduğunu söyleyerek diğer yoldan dolandı, bu da biraz uzun sürdü. Neyse ki Melek dışarıyı izlemekten keyif alıyor, sıkılmıyordu. Sonunda ışıltılı bir caddeye girdiğimizde araba yavaşladı, geldiğimizi anladım ve Kerem hızlı davranıp kapımı açtığında mahcup oldu. "Ay Kerem, şu resmî hareketi yapma, rahatsız oluyorum. Kapımı açmana ne gerek var."

"Aldığımız paranın hakkını veriyoruz kızım. Hem Melek var, rahat inin diye tabi açacağım." Bana gülümseyip Melek'in yanağından makas aldı. "Kız sen de annen gibi mi olacaksın yoksa baban gibi olup benim burnumdan mı getireceksin."

"Kocama laf yok."

"Amaaaan, yesinler kocanı..." Kerem başını çevirip geldiğimiz yere baktıktan sonra bana sordu. "Sen gelene kadar Melek'e bakayım mı?"

Kararsızca, "Ağlar mı acaba?" Dedim.

Kerem alıngan şekilde, "Benim yanımda kim ağlar kız?" Dedi. "Ancak ancak gülmekten ağlar."

Kızımı onun güvenli ellerine teslim edip kursa girmek için döndüm ve içeriye girerken kafamı kaldırıp baktım. Takım Yıldızı Dans Kursu, yazısını gördüğümde apaçık şekilde hayrete düştüm. Gazelle birbirimize hep böyle seslenirdik, birbirimizle aynı takımda olduğumuzu düşünürdük. Böyle bir tesadüf yaşadığıma gülümseyip kapıyı açtım ve beni karşılayan geniş, kırmızı halının olduğu ferah holü yürüyerek karşıdaki salon kapısına yöneldim. Kapıyı tıklatacaktım fakat aralık olduğunu, içeriden de güneş ışığının sızdığını görüp girmemde bir sakınca yoktur herhalde diyerek kapıdan içeriye süzüldüm.

Geniş koridordaki iki kapıdan sağ tarafta olanına yöneldim, koridorun tam karşısında boydan bir geniş ayna vardı ve etraf aydınlıktı. Kapıyı açıp kafamı içeriye soktuğumda aynalarla çevrili bir bale odası olduğunu gördüm buranın. Çok ferah, beyaz, büyük bir odaydı. Ayna olmayan duvarlarda tablolar asılıydı, özenle döşenen bir yer olduğu belliydi. Mesajda yazıldığı gibi yeni açılmış olmalıydı, içerisi güzel kokuyordu ve küçük çocukları burada bale yaparken hayal ediyordum. "Çok güzel," diyerek iç çektim ve arkamı dönerken aynaya yansıyan bir gölge görüp çığlığı basarken kafamı yukarıya kaldırdım.

"Hoş geldin karım," dedi Hazer, omzunu yasladığı yerden doğrulmaya gerek görmeden bana açıkça sırıtırken. Sendeledim ve sırtım açtığım kapıya çarparken, Hazer ellerini ceplerinden, bir anahtarla beraber çıkardı. Anahtarı bana sallarken, kafasını şöyle bir çevirip içinde olduğumuz kursa baktı. "Beğendin mi?" Kendisi oldukça beğenmiş olmalı ki memnuniyet dolu bir gülümsemeyle beraber tekrar bana dönüp içten şekilde gülümserken anahtarı bana doğru fırlattı. Şaşırmış ve kızmakla gülmek arasında kalmış şekilde anahtarı havada kaparken, bana göz kırpıp üzerime doğru yürümeye başladı. "Hani, anlamadıysan diye söylüyorum, burası artık senin olduğu için beğenmen şart. Dans kursuna hoş geldin Balerin'im."

BÖLÜM SONU.

Umuyorum bölümü severek okumuşsunuzdur. Sizin de, bölümlerden anladığınız gibi artık sona iyice yaklaştık ve bu beni üzdüğü gibi sanırım sizi de üzüyordur :) Kaç bölüm kaldığını söylemiyorum ama burada finali beraber okuyarak onlara sizinle veda edeceğimi bilin. ✨

Instagram: emineasr

Hoşça kalın canımın içleri. 🤍

Continuar a ler

Também vai Gostar

ANTRENÖR +18 | texting Por zena

Ficção Adolescente

4.1M 116K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
Peyda Por Herkes Yalan

Ficção Adolescente

655K 43.2K 30
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
BERCESTE Por itsmegokcen

Ficção Adolescente

5.8M 191K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
342K 25.6K 43
0536****: "Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek Şîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzân Beni bir gözl...