Rimeli güzellik için sürmemiştim. Ağlamamak için sürmüştüm. Ağlarsam rimel ve fondöten akacaktı. Bunun olmasını hiç istemediğimden kendimi ağlamamak için tutacaktım. Aynadaki yansımama son kez bakıp bavullarımı çekiştirerek koridora ilerledim. Merdivenlere geldiğimde "Dur yardım edeyim." dedi babam. Onayladığımda bavullardan birini o aldı birini ben. Annemin arabasının bagajına bavullar sığmayınca onları arka koltuğa koyduk. Annemin arabası küçük bir araçtır da.

Koltuklarımıza yerleşip okula doğru yola çıktık. Kısık sesteki radyo ve trafik dışında ses yoktu. Annem boğazını temizleyerek kendini cesaretlendirmenin yanı sıra benim dikkatimi çekince sessizliğin bozulacağını anladım. "Amelia, umarım bana kızıp sessizlik nöbetine girmemişsindir." dediğinde iç çektim. Nefesimi geri üflerken "Hayır, anne. Öyle bir şey yaptığım yok." dedim. "Biz sadece iyiliğini düşünüyoruz..."

Sözünü keserek "Beni neredeyse evden kovdunuz!" diye patladım. "Ben yorum yapamadan müdürle anlaştınız! Hiç fikrimi sormadınız! Ve hayır anne! Kendimi iyi hissetmem için duş yeterli değil! Asla yeterli olmadı! Asla da olmayacak! Veya tatlı bir şeyler yemek... Tanrım, bunlar zırvalıktan başka bir şey değil! Boş laf! Şimdiye kadar kim duş alıp bir çikolata yedikten sonra normale dönebildi sanki? Hepsi palavra!"

Bu aniden ağzımdan dökülen sözlerden dolayı annem büyük bir şok yaşadı. Tek kelime bile etmeden önüne bakmaya ve arabayı kullanmaya devam etti. Benimse sinirden yanaklarım kızarmıştı ve gözlerim dolmuştu. Kollarımı kaşımaya başlayınca annem bir anlığına bana baktı. "Kollarını kanatmışsın! Kaşıma daha fazla!" diye uyardığında "Sen bana bakacağına yola baksan daha iyi değil mi? Sonuçta bundan sonra beni görmeyeceksin. Haftada bir kez görürsün belki." dedim.

Sert bir ses tonuyla adımı söyledi. Kaşımayı yavaşlattım ama kesemedim. Kulaklıklarımı takıp ona olabildiğince sırtımı döndüm. Artık üzüntünün yerini sinir almaya başlıyordu. Hala mesajlarımı okumamıştım ama sonra okusam da sorun olacağını sanmıyorum. Kafamın içindeki seste dahil tüm sesleri susturan kulaklıklarıma ve müziğe ne kadar teşekkür etsem az.

Yolculuk bittiğinde okulun önündeydik. Her tarafta yeşil üniformalar içinde dolaşan öğrenciler vardı. İçimden "Bende mi böyle görüneceğim?" diye geçirdim. Kulaklıkları çıkartıp koltuğa bırakırken meraklı gözleri hissettim. Bana mı bakıyorlar? Lütfen 'hayır' deyin. Kapıyı kapatıp arabaya sırtımı dönmüştüm ki önüne değil de bana bakarak yürüyen öğrencileri gördüm. Fısıltılar yükselmişti. Kimileri ise görmezden gelmişti.

"Amelia."

Adımı duyunca o yöne baktım. Annem seslenmişti, Jared değil. Sahi o nerede? Kesin buralarda bir yerlerdedir. Annemle okula girdik. Kocaman bir bahçesi vardı. Benim okulumdan daha büyüktü, orası kesin. Binaya girdiğimizde aklımdan ilk geçen şey "Burası ne kadar büyük ve güzelmiş!" değil "Burası çok büyük! Kesin kaybolurum ben!" oldu.

Bir öğrenciye de sorarak müdürün odasına ilerledik. Sekreter bizim adımıza izin alırken birkaç saniye bekledik. Sonrasında odaya girdik ve annemle konuşmasını dinledim. "Bu okulda herhangi birini tanıyor musun?" diye sordu müdür. Annem bana kısmen ölümcül bakışlarını atarken başımı iki yana salladım. Çünkü eğer Jared'in bu okulda olduğunu bildiğimi söyleseydim annem bana uzun ve sıkıcı bir "Onunla çok vakit geçiriyorsun." diye nutuk çekerdi.

"O zaman bu okulda en çok bilinen kişiyi çağıralım." dedi ve fikrimi sormadan masasındaki mikrofona "Jared Henderson. Odama bekleniyorsun." dedi. Perdeleri açık pencereden dışarı bakınca birkaç erkeğin Jared ile konuştuğunu gördüm. Daha çok dalga geçiyor gibiydiler. Annemin ölümcül bakışlarını ben değil de yeni müdürüm yiyince elimde olmadan gülümsedim.

Eksik KaranlıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin