Jimin odamı toparlamıştı, etrafta kıyafetler ve saçma sapan dosyalar yoktu en azından. 

Annem odamı inceledi, hafifçe gülümsedi sonra. "Tam düşündüğüm gibi bir odan var. Hep olmasını istediğin gibi."

Babam evdeki odama poster asmama izin vermezdi. Zaten asmazdım da, yanlış anlayıp bir posta da bunun için beni döver diye.

Bir şey söylemedim. Bunun yerine annemin sessizce yatağa geçişini izledim. Üzerini örttüğüm esnada gözü komodinimin üzerindeki sigara paketine takıldı. 

Hızlıca almaya uzandığım esnada elimi tuttu. "Kullandığının farkındayım, Jungkook." dedi sadece. "Ve sadece içme dememin senin için hiçbir şey değiştirmeyeceğini de biliyorum, her ne kadar içmeni hiç istemesem de... senden sadece azaltmanı isteyebilirim. Çok kullanıyorsun çünkü."

Çok kullandığımı nereden bildiğini sormak için dudaklarımı araladım, konuşmama izin vermedi. "Sen oğlumsun, anlıyorum ben." 

"Tamam." dedim sadece, azaltacağımdan değildi tabii. İçi rahat etsin diye söylemiştim. "Azaltacağım."

Hafifçe gülümsedi, her göz göze gelişimizde daha da şaşırıyordum çöküşüne.

"Kapıyı çekiyorum." dedim paketi pantolonumun cebine atarken. "Bir şey olursa seslenirsin."

Odadan çıktım, Jimin yemek masasında oturmuş elindeki telefonun kapağını açıp açıp kapatıyordu.

Benim içeri girdiğimi görünce başını kaldırıp bana baktı. O kadar üzgün görünüyordu ki...

Yanındaki sandalyeyi benim için çektiğinde hiçbir şey söylemeden oturdum. Ellerimle o gün kaçıncı kez olduğunu bile bilmediğim bir şekilde ovuşturdum yüzümü.

"İyi misin?" Diye sordu kolumu sıvazlarken. Başımı iki yana salladım.

"Nasıl olmuş bu? Niye dövmüş kadıncağızı bu kadar?" Annemin duymasından çekinir gibi fısıldarcasına bir ses tonuyla konuşuyordu.

Ellerimi yüzümden çektim, hızlıca sallanan dizime engel olamıyordum bir türlü.

Bu ağır bir yüktü. Çok, çok ağırdı hem de.

Mantıklı gelmiyordu, Taehyung. Böyle şeyleri haberlerde duyup görürdük hep. Evet, şiddet hayatımın neredeyse her anında vardı ama bu... bu bambaşka bir şeydi. Hiç düşünmezdim böyle bir kötülüğün dünya üzerindeki en sevdiğim insanı bulacağını. Bizim başımıza gelmezdi işte. Gelmemeliydi.

Fakat ben ne için başıma gelmez desem, hepsini tattım zaten. Bu da onlardan biriydi. Hem ilki, hem en büyüğü.

İç çektim. Söylemek istemiyordum annemin başına geleni. Utandığımdan değildi elbette, hatalı olan annem değildi çünkü. Ama dilim varmıyordu işte. Öyle zordu ki bunu dillendirmek...

"Jungkook?" Dedi, gözleri büyümüştü. Aklından geçenleri tahmin edebiliyordum.

"Sikeyim ya," dedim oflarken. Gözlerim yeniden dolmuştu. Biliyordum böyle olacağını, çok zor birkaç hafta bekliyordu beni. Dolu gözlerimi etrafta gezdirdim.

Yeniden Jimin'e döndüm. Derin bir nefes aldım.

"Tecavüz etmiş."

Jimin'in iki eli de anında ağzına kapandı. 

Biz ilginç bir ikiliydik aslında, ben hiç öyle durmasam da Jimin'den daha duygusaldım, gözyaşlarımı hiç tutamazdım. Duygularımı saklamakta zorlanırdım çünkü her bir duygunun engel olamadığım bir etkisi olurdu vücudumda. Jimin öyle değildi. Daha hassastı, ama daha az ağlardı. Duygularını kontrol etmeyi çok iyi bilirdi. Mesela üzücü filmlere ağlardı, ben de güler; alay ederdim onunla. Ama ciddi şeylere ağlamazdı, durumu yönetirdi çabucak.

Cockeye's Song | TaekookWhere stories live. Discover now