20.01.2022

2.8K 396 460
                                    

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseorang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

20.01.2022

Jeon Jungkook

Jungkook,

Bu mektuba tam olarak nasıl başlamalıyım bilmiyorum. Bundan sana bahsedecek olmak -ki hiçliğe yazıyorum aslında, mektuplar evimde, bir kutuda duruyor. Seninkilerin yanındalar.- neden bu kadar tuhaf hissettirdi anlamış değilim, ama bahsedeceğim sanırım.

Bir öğrencim var, Junghoon. Dünyalar tatlısı bir çocuk, on üç yaşında. Çok yetenekli, o kadar hızlı öğreniyor, hata yapmaya o kadar tahammül edemiyor ki bana aynı seni hatırlatıyor tutkusuyla, isteğiyle, başarısıyla. Kişilik olarak da sana çok benziyor, çok düşünceli, etrafını çok iyi gözlemleyen bir çocuk. Ölümünden beri derslere yeni yıla kadar ara verdiğim süreçte birkaç kez mesaj atmıştı bana, neredeyse üç haftadır da tüm derslerde bana nasıl olduğumu, daha iyi hissedip hissetmediğimi muhakkak soruyor. Her seferinde gülümseyip iyi olacağımı söylüyorum ona.

İki gün önce, hiç beklemediğim bir şey oldu. Junghoon'un annesiyle babası ayrı, o çok küçükken ayrıldıklarını söylemişti. Babasını neredeyse hiç görmediği için hatırlamıyor bile, annesiyle yaşıyorlar fakat annesi genel olarak yoğun bir şekilde çalıştığı için onu yalnızca Junghoon'u akademiye kaydolmaya getirdiğinde görmüştüm, bunun dışında Junghoon'u hep bakıcısı getirip götürüyordu. İşte, beklemediğim şey de buydu. İki gün önceki dersimiz için kapı çaldığında Junghoon'la annesini buldum karşımda. Kadının elinde bir poşet vardı.

Otomatik olarak bir sorun olduğunu düşündüm, belki de hiç açıklamasız aniden verdiğim bir aydan fazla süren arayı konuşmak, Junghoon'u akademiden almak için gelmiştir dedim kendi kendime. Bu yüzden ikisini de içeri aldım gergin bir şekilde.

Junghoon merdivenlere yönelip stüdyoya çıktı, annesiyle bekleme alanında -salon yani, biliyorsun- öylece durduk birkaç saniye.

Annesi çok göz alıcı, inanılmaz güzel bir kadın değil. Normal biri, 165 boylarında, ne çok ince, ne çok toplu, ne çok uzun, ne çok kısa. Bir Koreli'ye göre büyük sayılabilecek gözlere sahip, siyah, küt saçları var. Beyaz tenli, dudağının tam altında, seninkiyle aynı yerde bir beni var. On üç yaşında bir oğlu varmış gibi görünmüyor, otuzlarının çok başında gibi. O gün de üzerinde kot bir pantolon ve pembe bir gömlek vardı. Gülümsemesi güzel, yüzü sevimli. Sakin biri.

Her neyse, öylece durmak tuhaflaşacağından, "Sizi yeniden görmek ne güzel Bayan Yang." dedim, adını hatırlayamıyordum.

"Sizi görmek de öyle," diye cevapladıktan sonra boğazını temizledi. "Nasılsınız?"

Kaşlarım hafifçe kalktı. "İyiyim, teşekkür ederim." dedim, sadece Junghoon'u bırakmaya gelmemişti belli ki, koltuğu işaret ettim. "Otursanıza. Bir şeyler içmek ister misiniz?"

"Bir bardak su alabilirim," dedikten sonra elindeki poşeti bana uzattı. "Umarım yanlış anlamazsınız, Junghoon sizi çok seviyor, sizden çok sık bahsediyor ve kötü bir dönemden geçtiğinizi söyledi. Ara verdiğiniz süreçte de, şimdi de. Bir yakınınızı kaybetmişsiniz, ben de baş sağlığı dilemek istedim. Oğlum size çok değer veriyor, beraber yaptık bu pastayı."

Bir anlığına elim ayağım boşaldı, ne diyeceğimi bilemedim. Zaten duygusal açıdan çok da sağlam olmadığım için poşeti alırken gözlerim doldu. "Ben... çok teşekkür ederim." diyebildim. "Gerçekten diyecek bir şey bulamıyorum şu anda. Bunun benim için ne kadar anlamlı olduğunu bilemezsiniz."

Cockeye's Song | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin