13.07.2020

6.2K 835 424
                                    

Jeon Jungkook

Seul Merkez Hapishanesi

Uiwang, Gyeonggi Province

Güney Kore

13.07.2020

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseodang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

Taehyung,
Bugün, mektupları yazmaya başlamamın üçüncü günü. Ayın on üçündeyiz. Sana dünkü mektubu yazdıktan sonra devam etmek için fazla yorgun olduğumdan, defteri kapatıp kaldırdım. Namjoon hyung izliyordu beni.
"Çok kaptırmıştın kendini," dedi yatağıma otururken. "Uzun zamandır ilk kez seni bu kadar odaklanmış görüyorum."

"Hafızamda canlı kalan tek şey ona dair anılarım." Dedim ben de, çünkü gerçekten öyle. Senden öncesi, ve senden sonrası göz açıp kapayıncaya kadar geçiveren yıllardan ibaretti. Bir değerleri yoktu.

"İnsan zaten bir en çok sevdiğini, bir de kendini en kötü  yaralayanı unutamaz." Demesiyle hafifçe güldüm. Benim için ikisi de sendin zaten.

"Neden güldüğünü biliyorum." diyerek eşlik etti o da bana. "Kaderin oyunu işte."

Kaderin oyunu işte.

Bazen düşününce, tüm bu yaşadıklarımız kaderimizin bize oynadığı bir oyundan mı ibaret acaba diye düşünmeden edemiyorum. Fakat sonra, bunu söylediğimi duysan ne kadar sinirleneceğini düşünüyorum.

Birbirimize yaşattığımız cehennemler bir nevi bizim tercihimizdi çünkü, yani, öyle sayılır...
Bu şekilde tereddütte olmamın ve kadere bel bağlamamın sebebi belli aslında. Birbirimize bunu kendi isteğimizle yaptığıma inanmak istemiyorum, ki, benim sana yaşattığım şeyin kendi irademle olmadığını da burada geçirdiğim beş seneden sonra gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. O kişi ben değildim, mantıklı düşünebilen, akıl çerçevesinde hareket edebilen biri değildim ben o zamanlar.

Her neyse, zaten geleceğim buralara da. Şimdi seni, tanıştığımız güne, hatta haftaya götürmek istiyorum. 21 Ekim'de tanıştık, ve bu şöyle oldu:

Okullar çoktan açılmış, üçüncü sınıfa başlamış olmanın getirdiği ciddiyetle beraber ilginç bir koşuşturmanın içindeydim. Önümüzdeki sene mezun olacaktım sonuçta. Akranlarım sınav için hazırlanmaya başlamıştı bile.
Yine de hâlâ sabahları seni görmeye geliyordum, buna hafta sonları da dahildi hâlâ. Zaten evden kaçmaya yer arıyordum.
Ancak sen ayın 18'inde gelmedin, başta hasta olabileceğini düşündüm çünkü bu normal bir durumdu. Daha önce bir kez daha gelmezlik etmiştin, ertesi gün kıpkırmızı bir burunla dönmüştün ama. Seni sıkıca sarmak ve kendine dikkat etmeni söylemek gelmişti içimden.

O yüzden çok sorun etmedim. Hatta ders başlayana kadar sıramda uyuyarak geçirdim vaktimi, uykumu aldım.

Sonraki gün de gelmedin. Bu kez istemsizce endişelenmeye başladım. Çok mu hastaydın? Bir sorun mu vardı? Başına bir şey mi gelmişti?

Bu korkularımın zihnimi kemirmesine izin vermedim. Daha doğrusu, Jimin vermedi. "Yahu, o da insan sonuçta!" diyip duruyordu. "Sen hiç ağır bir soğuk algınlığı geçirmedin mi? Bir günde nasıl atlatıp çıksın yataktan?"
Bu şekilde içimi rahatlattı tüm gün. Fakat sen, ertesi gün de gelmedin. Üç gün.

İçimde kötü bir his vardı. Kendi kendimi yiyip bitiriyordum. Ya seni bir daha göremeseydim? Ne soyadını, ne yaşadığın yeri biliyordum... Elimde bir tek adın vardı. Akademiyi mi bırakmıştın? Beni fark edip rahatsız mı olmuştun?

Cockeye's Song | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin