20.11.2021

4.3K 471 473
                                    

Jeon Jungkook

Seul Merkez Hapishanesi

Uiwang, Gyeonggi Province

Güney Kore

20.11.2021

Kim Taehyung

Kim Dans Akademisi

Dokseodang-ro, 45-gil

Seul, ST 1832

Taehyung,

Bugün, sanırım tüm bu anlattığım yaşanmışlıklar arasından beni en çok mutlu edeni anlatacağım. Fransa tatilimiz hakkında yazdığım son mektup olacak muhtemelen, sonrasında olacaklara geçmem gerek artık. 

Aslında başta tüm tatili anlatmam diye düşünüyordum ama kendimi tutamadım, hayatımda geçirdiğim en güzel günlerdi çünkü. Bu yüzden anlatmaya devam edeceğim, kaldığım yerden.

O gece biraz dolanmam gerekse de sonunda genç bir kızla karşılaştım, İngilizcem yettiğince durumu anlattım ona. Birlikte yanına döndük, şükür ki kızla İngilizce konuşmadın sarhoş olduğun için -çünkü yine kıskançlık yapıyordun- ama durumu az çok anladı, bakışlarından belliydi yani. Bize bir taksi çağırdı, teşekkür ettikten sonra yollarımızı ayırdık.

Taksiyle otele döndük, düşme diye seni tutuyordum ve kelimenin tam anlamıyla tüm ağırlığın bendeydi ama sorun değildi. Rahatsız olmuyordum.

Otel odasına girer girmez -daha üzerimizdekileri bile çıkarmadan, ki buna taşıdığım sırt çantan da dahildi- beni öptün. Yani, ben de dünden razı olduğum için karşılık verdim. Zaten Paris'te, bize ait bir otel odasında ve sen sarhoşken daha iyi ne yapabilirdik sevişmek dışında? Hiçbir şey, tabii ki.

Böylece üzerimizi değiştirme derdinden de kurtulduk ve yine anca sabaha karşı uyuyabildik. En azından sarhoş bir şekilde sızıp kalmadın, duşa girerken gayet ayıktın ve ertesi sabah erken kalkmak istemediğinle ilgili söyleniyordun, her zamanki gibi yani. 

Sonra birkaç gün sürekli gezdik, hiç durmadan hem de. Adım atılmadık müze bırakmadık koca şehirde. Eyfel Kulesi'ne çıktık -beklediğimiz üç saatlik sıraya değdi, tüm Paris ayaklarımızın altındaydı-. Hatta ve hatta, Disneyland'e bile gittik. Ayaklarımız kopana, ters düz olmaktan midemiz bulanana dek her aleti denedik. Gittiğimiz her yerde, yemek yemeye girdiğimiz sokak arası bir kafede bile muhakkak bir fotoğrafını çektim. Her seferinde birlikte çekilmek için ısrar ettin, filmim az olduğu için çoğunu reddettim -çünkü fotoğraflarından bir albüm yapmayı düşünüyordum- ama Disneyland'te bir kadını durdurup makinemi eline tutuşturunca hayır diyemedim, yanağımdan öptüğün, kelimenin tam anlamıyla masalsı bir fotoğrafımız oldu böylece.

Bazen otele o kadar geç döndük ki uyumamız gün doğumundan sonrayı bulduğu için sadece üç dört saatlik uykuyla tekrar dışarı çıkmak zorunda kaldık. Yine de özgürlük bambaşka bir şeydi, elbette dünyanın her yerinde olduğu gibi orada da bizden rahatsız olduğunu tahmin edebildiğim insanlar vardı, bakışları pek çok şey söylüyordu zaten ama bu Kore'deki orana kıyasla hiçbir şeydi. Yürürken elimi tutuyor, müzelerde ya da dükkanlarda dolanırken kolumu beline sarmamdan rahatsız olmuyor, aksine elini benimkinin üzerine koyuyordun mesela. Bunu Seul'de yapamazdık, imkansız gibi bir şeydi bizim için.

Bu yüzden hiç bitmesin, eve dönmeyelim istiyordum bir noktada. Ama elbette bitecekti, günler su gibi akıyordu. Sonunda, doğum günümden bir önceki akşam kelimenin tam anlamıyla kör kütük sarhoş oldum.

"Jungkook!" diyip duruyordun, tüm akşamdır. "Tutun bana, çok ağırsın zaten. Şimdi bayılacağım."

Bir şeyler zırvaladım cevaben, beni taksiye bindirdin, indirdin, otel odasına kadar zorla götürdün. İçeri girdiğimizde kelimenin tam anlamıyla yatağa fırlattın.

Cockeye's Song | TaekookOnde as histórias ganham vida. Descobre agora