Jeon Jungkook
Seul Merkez Hapishanesi
Uiwang, Gyeonggi Province
Güney Kore
21.02.2021
Kim Taehyung
Kim Dans Akademisi
Dokseodang-ro, 45-gil
Seul, ST 1832
Taehyung,
Nasılsın?
Bu soruyu sorarak girmiyorum pek mektuplara, farkındasındır bunun. Çekindiğimden sanırım biraz, ama yazdıklarımı okuyorsan eğer umarım sana nasıl olduğunu sorduğumda kendi kendine de olsa cevap veriyorsundur. Umarım iyisindir.
Ben... idare ediyorum işte. Namjoon hyung gitti, saçma bir üzüntünün içerisindeyim birkaç gündür. Git gide hafifler sanıyordum fakat daha da ağırlaşıyor gibi. Başım ne zaman bir şey söyleyecek olsam sağdaki boş ranzaya dönüyor, sonra önüme geri dönüyorum.
Namjoon hyung gitmeden önce bana evinin adresini bıraktı, lütfen bana da yaz diyerek. Yazacağım dedim, ama yazabilir miyim, yazarsam ne anlatırım hiç bilmiyorum. Belki de en iyisi, en güzeli bu korkunç yerle, özellikle de benimle bağını kesmesi olur. Böyle daha mutlu olacağına eminim çünkü.
Bir noktada, senden gizlediğim bir şey var. Komik aslında, çünkü okuyup okumadığını bile bilmiyorum ama olur da okuyorsan diye -ki otuz küsür mektup yazdım, hiçbirini ne okuduğuna dair bir işaret gönderdin ne de bir yanıt yazdın- söylemeye çekiniyorum. Çekinmek de değil aslında, korkuyorum.
Üzülüp üzülmeyeceğini bile bilmiyorum oysa.
Yine de bunu bir sır olarak saklamaya devam edeceğim, en azından bir süre daha. Belki bir gün... mektuplarımı aldığından emin olursam, o zaman karar veririm bunu seninle paylaşıp paylaşmayacağıma.
Şimdilik kaldığım yerden devam edeceğim anlatmaya.
Ertesi sabah, sabahın köründe dans kulübüne geldim. Sen bile gelmemiştin henüz, o derece erkendi çünkü uyku tutmamıştı bir kere. Attığın mesajlar çıkmıyordu ki aklımdan.
Kapının önünde gelmeni beklerken düşünüyordum. Ne söyleyecektim sana? Bana açık açık gelme, demiş birine ne diyebilirdim? Yalvaracak mıydım? Ne için?
Bilmiyordum, hiçbir fikrim yoktu. Zaten mantığımla hareket edebiliyor olsam orada bir işim de olmazdı.
Saat dokuza kadar kapının önünde oturdum, kulüp binası boştu. Gelen giden yoktu hiç. Sonra senin binaya girdiğini görünce çabucak ayaklandım. Elindeki telefona bakarak yürüyordun, beni görmemiştin. Kapının önüne gelip de anahtarı çantandan çıkartana kadar da görmedin.
Yüzünün aldığı şekli çok iyi hatırlıyorum, Taehyung. Şaşırmıştın ama sinirli değildin. Yorgun görünüyordun.
"Jungkook?"
"Konuşmak istiyorum." Doğrudan girdim lafa, gerçekten de konuşmak istiyordum çünkü. Bana cevap vermedin, gözlerini birkaç saniye kapattın, sen de ne yapacağını bilmiyordun.
Kapıyı açıp içeri girdiğinde seni takip ettim, arkamdan ittim kapıyı. Çok gariptik, ilk kez ikimiz de sakindik. Benim için alışılageldik bir şey değildi bu.
Ellerimi arkamda birleştirip sırtımı kapıya yasladım, sen de çantanı yere bıraktıktan sonra birkaç adım ötemde, karşımda durdun.
"Gelmemeliydin." dedin.
YOU ARE READING
Cockeye's Song | Taekook
FanfictionBu mektuplarda yazacağım şey ise, seni on iki yıl öncesine götürmekle başlayacak. 2008 güzüne. Sana bizim hikayemizi anlatacağım. En başından. Hatırladığım tüm detaylarıyla, en önemli kısımlarıyla. Yaşadıklarımızı bir de benim, o çaresiz ve belalı ç...