Odana girdim. O sabah uyandığımda zaten tüm gece orada olduğum için alamamıştım ama odanın her yeri senin gibi kokuyordu. Güven verici, sıcak, tatlı bir kokuydu bu.

Odanı pek incelemedim, zaten daha önce bakmıştım. Ayrıca bir an önce balkonunu kullanıp çıkmalıydım.

Dışarısı bu akşam rüzgarlıydı. Evinin manzarasını da seviyordum. Ağaçlık bir park bölgesine bakıyordu. Ay o gün dolunaydı, tüm ihtişamıyla parlıyordu.

Pantolonumun arka cebinden çakmakla paketi çıkardıktan sonra içinden bir dal aldım, dalı dudaklarımın arasına yerleştirmemle birlikte balkonun kapısı açıldı.

Bir anlığına ürksem de bunu belli etmedim. Bir gözlerime, bir de dudaklarımın arasındaki sigaraya baktın.

"Dansa başlayınca bıraktığını söylemiştin." dedin, kapıyı kapatırken.

Başımı çevirdim. Öyleydi zaten. Bırakmıştım, aklıma gelmedikçe içmiyordum bile ama şu sıra elimde değildi işte.

"Sen de hiç kullanmadığını." dedim karşılık olarak, sigara dudaklarımın arasında olduğu için sesim bir tuhaf çıkmıştı. Ben kendi sigaramı rüzgar yüzünden zar zor yakarken hafifçe güldün.

"İkimiz de yalancıymışız demek. Ödeştik." derken sen de arka cebinden kendi paketini çıkarttın, üç saat kadar önce marketten aldığın.

Çakmağımı isteyeceğini düşündüm ama bunun yerine bana yanaştın, ne istediğini hemen anladım. Dudaklarının arasındaki dalın ucunu benimkine değdirip içine çektiğinde burunlarımız neredeyse birbirine değecekti.

Sigaranı yaktıktan sonra bir adım geri çekildin. "Arada." dedin. "Canımı sıkan bir şey oldukça sadece."

Anladığımı belirtircesine başımla onayladım. Bunu söylemem ne kadar doğru bilmiyorum ama hayatımda ilk kez sigarayı birinin dudaklarına yakıştırmıştım. Ve hatta, ne yalan söyleyeyim, dudaklarının arasındaki o zehri kıskanmıştım bile.

"Bu hafta aştım kendimi ama." dedin dumanı üflerken. "Senin yüzünden."

Birkaç güne yollarımız ayrılacağı için içinden geleni olduğu gibi söylediğinin farkındaydım. Yutkundum.

"Çok garip, Jungkook." Göz göze geldik. "Öyle garip ki."

Tek kaşımı kaldırdım, neydi garip olan?

"Sen," dedin. "çok garipsin. Böyle hissetmem çok garip. Bulunduğumuz durum garip. Biz garibiz."

"Değil mi?" Diyerek alaylı bir şekilde güldüm. "Birbirimizin bir şeyi bile değiliz aslında. Arkadaşı bile. Sana bunun için izin vermedim çünkü."

Bu, bir nevi kendime bir hatırlatmaydı.

Son cümlemin seni kırdığını anında fark ettim. Dudaklarını birbirine bastırdın. "Evet." diyerek cümlemi tekrarladın. "Hiç izin vermedin. Arkadaşın olmama bile."

"Arkadaşın bile olmayan birini hayatından çıkartırken bu kadar üzülme." dedim, ardından devam ettim. Ne kaybedebilirdim ki?

"Az önce açıldı gözlerim. Yoongi'nin senin omzunda nasıl ağladığını, 'ben onu hiç tanımıyormuşum' diyişini gördüğümde. Sana izin verseydim eğer çıkılması imkansız bir çukura düşecektik, ve sen de bir başkasının omzunda benim için aynı şeyleri söyleyecektin belki de. Gerçi hayatında o kadar önemli bir yerim olur muydu bilmiyorum ama, bir ihtimal işte."

"Olurdu." dedin hiç tereddütsüz. "Seni şu anda bile hayatımın neresine koyduğumu kestiremiyorum ki ben. Başta şefkat duyduğum, yardıma muhtaç bir çocuk gibiydin. Şimdiyse ben bile bilmiyorum ne olduğunu. Tek bildiğim çocuk falan olmadığın. Yaşının çok ötesinde olduğun."

Cockeye's Song | TaekookWhere stories live. Discover now