Ne diyeceğimi bilmiyordum. Söylemem gereken onlarca şey vardı. Özür dilemeliydim, her şey için. Beni neden öptüğünü sormalıydım, belki de sormamalıydım, bilmiyordum. Beni kimin iyileştirdiğini, bununla nasıl başa çıktığını...

"Eve dönmem gerek." dedim bunun yerine aniden.

"Olmaz." dedin.

"Ama annem-..."

"Merak etme. Anneni aradım ben telefonundan. Yakın bir arkadaşın olduğumu ve hasta olduğum için benimle ilgilendiğini söyledim. Tamam dedi."

Şaşırmıştım. Böyle bir şeyi düşünmen bile muhteşemdi ama annemin tamam demesi beni daha da şaşırtmıştı. Babamın ona çok kızmamasını umdum.

"Ayrıca Jimin de aradı. Ona da aynısını söyledim. Zaten telaşlı birine benziyor."

İstemsizce gülümsedim. Fakat bu sadece birkaç saniye sürdü.

"Ben..." yutkundum. "Teşekkür ederim. Her şey için. Sen olmasaydın muhtemelen çoktan öl-..."

"Jungkook, söyleme bile." dedin, ölüm kelimesini duymaya tahammülün yokmuş gibi. "Beni o kadar korkuttun ki."

"Özür dilerim."

"Özür dilemek yerine bana ne işler çevirdiğini anlatmanı tercih ederim." dedin, sesin biraz sertti. "Dün gece ömrümden ömür gitti sana bir şey olacak diye."

"Senden başkasını arayamazdım." Bir anda dün sabah kavga ederken söylediklerin geldi aklıma. "Yine yük oldum sana."

"Lütfen kes şunu." Direkt olarak yüzüme baktığını hissettiğim için mecburen ben de yüzüne baktım. "Zaten onu söylediğim için bin pişmanım, daha da kötü hissetmeme sebep olma yalvarırım."

"Kötü hissetmesi gereken benim." dedim. "Sen yanlış bir şey söylemedin. Durum gerçekten oydu. Kimse tanımadığı, burnu beladan çıkmayan biri için bu kadar fedakarlık yapmak istemez."

"Kendin hakkında böyle konuşma. Ayrıca ben seni tanıyorum."

"Tanımıyorsun."

"Tanıyorum, Jungkook. Hayatın hakkında bilgi sahibi olmayabilirim ama seni tanıyorum. Tüm huylarını bilecek, bakışlarından ne hissettiğini, ne düşündüğünü, tüm duygularını anlayabilecek kadar hem de."

Son cümlenden sonra istemsizce bakışlarımı kaçırdım. Bunu fark eder fark etmez, "Bana bak." dedin. "Yüzüme bak."

Siktir, diye geçirdim içimden. Kaçtığım konuya geliyorduk.

Dediğini yaptım. Göz teması kurduk. Sesin sertti ama bakışların şefkat doluydu.

Derin bir nefes alıp dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra yutkundun.

"Jungkook," dedin. Suratına, adımı söyleyip durma diye bağırmak istiyordum. Vücudumdaki tüm kan çekiliyordu çünkü sen ne zaman adımı telaffuz etsen.

"Sen bana karşı bir şeyler mi hissediyorsun?"

Bir şekilde konuyu açmanı bekliyordum zaten, ama bu şekilde değil. Bu kadar

açık değil.

Kalp atışlarımın hızlandığını, nefesimin daraldığını hissedebiliyordum. Evet diyemezdim, her şeyi mahvederdi bu.

"Bu da nereden çıktı?" diye sordum bu yüzden, fakat yüzüne bakamıyordum daha fazla. Kafamı çevirdim.

"Jungkook." dedin yeniden. Beni deli ediyordun. "Beni neden öptün?"

Cockeye's Song | TaekookWhere stories live. Discover now