Sonra önünü döndün.

O an, Taehyung. O anı unutamıyorum. İstemsizce sırtım dikleşmiş, tüm tüylerim diken diken olmuştu. Hayatımda gördüğüm en güzel, en ilahi yüzdü sanki seninkisi. Bir heykeltraşın elinden çıkmışçasına keskin ve düzgün yüz hatların vardı. Ancak en etkileyicisi gözlerindi.

Bakışlarında aklına gelebilecek her şeyi gördüm.

Acıyı, hüznü, mutsuzluğu, sevinci, mutluluğu, ihaneti, şaşkınlığı, heyecanı, tutkuyu... aklına gelebilecek tüm duyguları.

Aynı zamanda bir o kadar da narin görünüyordun, sanki dokunmaya kalksam binlerce parçaya ayrılacakmış gibi...

Ki bunu doğruladın da, ben, sen beni görme diye perdenin kenarına saklanıp seni o şekilde izlemeye devam ederken -çünkü yakın sayılırdık- kolunu kaldırdın, birkaç saniye oldukça dramatik bir tavırla havada kaldı kolun.

Sonra sanki senden çok önemli bir şeyini almak istiyorlarmış gibi kendine çektin, sımsıkı sarıldın koluna. Kabuğuna çekilir gibi dizlerinin üzerine çöküp kapandın içine.

Şok içindeydim, Taehyung.

Hayatımda ilk kez, acının ve hüznün bu kadar güzel yansıtıldığını görüyordum. Çalan parçayı duymamama rağmen gözlerim dolmuştu, on yedi yaşındaydım belki sadece, ama benim yaşıtlarımın çok daha önünde olduğumu hep söylerdin zaten.

O anda da durum buydu. Hissediyordum. Seni. Senin hislerini.

Stüdyonun öbür ucuna koştun, etrafında döndün. Yüz ifadelerin bile öylesine dramatikti ki... saçlarını savuruyor, ani çöküşler yapıyordun.

Sonra bir noktada, umut dolmuş gibi açıldın. Yüz ifaden de öyleydi. Gün yeniden doğuyor, doğmaya devam edecek diyordun sanki.

Bu birkaç saniye sürdü sadece. Yeniden o acılı, hüzünlü kısım geldi ardından.

Çalan şarkının birkaç saniyeliğine ritminin değiştiğini tahmin etmek zor olmamıştı, beni en çok etkileyen şey, tam her şey güzelleşti derken yeniden, hatta bu kez daha sert bir düşüş yaşaman olmuştu.

Çünkü korkunçtu. O zaman bile, bunu kendi hayatımla çok hızlı bir şekilde bağdaştırmıştım. Ben acıya, hüzne doğmuş bir çocuktum. Hayatımda hiç baba sevgisi görmemiş, sürekli şiddete, daha da kötüsü canından çok sevdiği annesinin şiddet görmesine maruz kalmış bir çocuk... Öfkeyle büyümüştüm ben Taehyung. Bunu en iyi sen bilirsin gerçi. İçimde dinmek bilmeyen bir öfke yatıyor olmasına rağmen, bir o kadar da duygusal bir çocuk yatıyordu. Bunu da en iyi sen bilirsin.

Dansındaki o umut verici kısım, benim hayatımda alkol, ara sıra bulabilirsem uyuşturucu ve kaçak sigaraydı. Bunlardan biriyle olduğum zaman her şey düzelecekmiş gibi hissediyor, etkilerinden kurtulduğumdaysa beni tekrar kendi cehennemime, daha beter bir halde bırakıyorlardı.

Seninle olan ilişkim de buna benziyordu aslında. Senden önce kötüydüm, evet, seninle olduğum dönemse hayatımın en güzel, en unutulmaz dönemiydi. En mutlu olduğum, fakat aynı zamanda fark etmeden en korkuncuna zemin kazdığım yıllar, seninle geçirdiklerimdi. Zaten sonrası belli. Şu anda on yedi yaşımdaki halimden bin beter bir durumdayım.

Her neyse... geri dönüyorum.

Koreografinden öyle etkilenmiştim ki, bunu dudağımdaki yarayı sızlatan tuzlu gözyaşımı hissedince anladım. Sen kimdin, ve bana nasıl yapmıştın bunu?

Günün geri kalanını çok allak bullak bir şekilde hatırlıyorum. Sekize kadar kendi kendine çalışmanı, hatalar yaptığında kendine surat buruşturmanı izledim. Zaten sekizi on geçe eşyalarını toplayıp çıktın akademiden. O an karar vermiştim, bundan sonra her sabah altıda seni izleyecektim.

Cockeye's Song | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin