66.Bölüm (Acının İç Sesi)

442 86 557
                                    

LUCY

Sanırım düşüncelerimi geri almam gerekecekti, hayatta kalmak istiyorsam tüm gücümü kullanarak savaşmalıydım çünkü Byakuran da öyle yapmaya karar vermişti.

Melez gücüyle oluşturduğu büyük enerji kütlesi bana vurmadan önce tanrıça duası yapmaya başlamıştım, ellerimi göğsümde birleştirip gözlerimi kapadım ve doğaya seslendim mırıldanarak.

"Toprak Ana görkemli örtüsüyle üstümü bir kalkan gibi örter, ışığın efendisi güneş iyileştiricim olur. Rüzgar benim için eser, gök gürler. Ateşin sıcaklığı kalplere ulaşır, karanlık emilir ve kutsal ışık parlar..."

Mırıldanırken başka hiçbir şeye odaklanmadığım halde üzerime doğru gelen gücün yükünü hissedebiliyordum, uzakta bile olsa enerjinin üzerimde oluşturduğu korkunç bir baskı vardı ama gözlerimi kapalı tutup dua etmeye devam etmek zorundaydım kendime inanarak.

Lanetlendiğimden beri hiçbir tanrıça duasını kullanacak yüzü bulamamıştım kendimde, düşmüş bir tanrıçaya doğanın dönüp bakmayacağını düşünüyordum ama düşününce bunun yanlış olduğunu fark ettim.

Bu iradeye bağlı bir şeydi, yeterince güçlü dilersem sesimi duyuramayacağım kimse yoktu. Yeterince istersem ve gücümü doğru kullanırsam tüm doğa benim silahım olurdu.

Bu ihtimale sıkı sıkı tutunarak dua etmeye devam edip saldırının yaklaştığını anladığım an gözlerimi açtım. Gözlerimi açmamla topraktan çıkan büyük dalların Byakuran'ın top halinde gelen enerji kütlesini sıkıştırması bir olmuştu.

Büyük dallar o gücü iyice sararken güç dışarı çıkmak için adeta bir savaş veriyordu, güneş ışığı boşluklardan içeri süzülüp enerjiyi söndürmeye çalıştığında uzun bir sürede de olsa güç sönüvermişti. Savrulan enerji bana doğru hızla gelirken bir anda çıkan rüzgarsa tüm gücü kesin olarak ortadan kaldırmıştı artık.

Byakuran tebessüm edip "Doğanın sonsuz gücünü kullanmak bir tek senin gibi birinin aklına gelirdi zaten." demişti. "Bu saldırımı haklaman kötü oldu, cidden savaşı bununla tek seferde bitirebilirim sanıyordum."

Omuz silkip "Beni hafife aldığın içindir." dediğimde "Haklısın." dedikten sonra hafifçe eğilip "Özür dilerim." demişti. "Bundan sonra Lu-chan'ın gücüne daha fazla güveneceğim."

Şaşkınlıkla "Neden böyle bir şey yaptın şimdi?!" diye sormuştum, birazda utanmıştım önümde eğilmiş olmasından. Anlamayarak bakmıştı bu soruma. "Neden mi?"

"Çünkü Lu-chan'la evlenirsek, onun gücüne güvenen bir eş olmalıyım." Gülmüştü yine. "Sence de doğrusu bu değil mi?"

Bir adım geri atıp "Tüylerimi ürpertiyorsun." dedim suratımı buruştururken. Natsu'ya kızdığım ne kadar konu varsa hepsiyle ilgili söz veriyordu sanki bana.

"Ürperticiyim demek..." Bunu söylerken parmaklarını hafifçe şıklatmıştı ve ortaya küçük alev topları çıkmıştı ama bu alevler yine karma gücüyle oluşturduğu yeni tarz enerjiyle doluydular. "O zaman, hiç istemeyerek de olsa seni biraz daha ürpertmeme izin ver, Lu-chan."

Parmağını bana doğru uzattığında üzerime gelmeye başlamışlardı bu küçük toplar. Çok fazla olmaları yetmiyormuş gibi bir de düşünmeme izin vermeyecek kadar hızlıydılar.

Ağaçları tekrar kendime kalkan yapmıştım ama kürelerden bir kaç tanesinin kalkanın içinden geçtiğini görünce bunun yeterli olmadığını anlayıp etrafıma hızlıca bir koruma mührü yerleştirmeye çalıştım.

Koruma mührünün bile yeterli olmadığını bir kaç tanesi peş peşe bana çarpınca fark etmiştim ki artık çok geçti. Çarpmanın getirdiği acıdan çığlık atmak zorunda kalmıştım çünlü tek bir tanesi bile sanki ölüyormuşum gibi hissetmeme neden olmuştu.

Suck My SoulDonde viven las historias. Descúbrelo ahora