65.Bölüm (Tanrıça'nın Işığı)

410 81 310
                                    

LUCY

Natsu gittikten sonra artık daha rahat savaşabileceğimizi anladığım için harekete geçmeye hazırlanmıştım. Byakuran ise "Gerçekten de savaşmak zorunda mıyız, Lu-chan?" diye sormuştu son kez şansını dener gibi.

"Evet." Derin bir nefes alıp "O yüzden lütfen oyalanmayı bırak artık." dediğimdeyse omuz silkmişti. "Lu-chan nasıl isterse..."

Dövüşe başlamadan önce etrafıma küçük boyutta bir koruma alanı oluşturdum, enerjimi fazla harcamamak için gücümü, koruma ve saldırma arasında dengelemem gerekiyordu.

Dengeleme işim bittiğinde Byakura'nın çoktan bana saldırdırmak için yaklaştığını görmüştüm, sanırım yakın dövüş istiyordu koruma alanımı kırmak için ama ona izin vermedim, bu yüzden lux dea enerjisini toplamaya başladım.

Tanrıça'nın ışığı anlamına gelen bu enerji, etrafta bulunan her şeyden güç toplama yetisine sahipti. Güneş ışığını özellikle kullanırken, havadaki toz bulutları bile onun enerjisini güçlendirmek için yeterliydi genelde.

Lux dea sayesinde yakınıma gelmesini engelledikten sonra, saldırı yapması için ona fırsat vermeden toprağı yükselterek kaçacak yer bırakmamaya çalışmıştım ona.

Sadece Baş Tanrıçanın soyundan gelenlere özel kullanmadığım daha bir çok gücüm vardı ama onları Byakuran gibi birine karşı kullanmak fazla vahşice olurdu çünkü onun da bana karşı kullanmak istemediği bir ton gücü olduğundan neredeyse emindim.

Saldırılarımdan tek tek kaçtıktan sonra beyaz alevlerini bana doğru yollamıştı, gülümseyerek ona siyah alevlerle karşılık verdiğimdeyse yok olan alevlerini görünce şaşırıp "Woov." dedi heyecanla. "Lu-chan, sen bir harikasın!"

"Rakibini övmem akıllıca bir şey mi?" Gözlerini kocaman açıp meraklı bir çocuk gibi "Siyah alevler mi? Onu nasıl yaptın? Nasıl? Nasıl?" diye sormuştu tekrar ederek.

Bu sevimli halleri ona karşı kötü davranmamı ya da onunla savaşmamı zorlaştırdığı için gerilmiştim. "Lanetli olduğum için..."

Natsu'ya henüz bundan bahsetmemiştim ama Khun ile eğitim yaparken fark etmiştim siyah alevlerimin olduğunu, büyük ihtimalle sebebi Natsu'nun köprücük kemiğimde bıraktığı o izdi.

Beni lanetlerken aynı zamanda bana kendinden bir şeyler katmış olmalıydı hiç farkında olmadan. Tanrıça gücüm sayesinde de sanki az da olsa melezmişim gibi bir etki yaratmıştı alev kullandığımda, bu sayede Byakuran'ın beyaz alevlerini ortadan kaldırabilmiştim.

Saf enerji, lanetli bir enerjiyle karşılaştığında bir kara delik gibi yutulma eğilimi gösterirdi genelde. Onun tıpkı Natsu'nun alevlerini söndürebilmesi gibi ben de onun alevlerini söndürebilirdim.

Ekrandan Natsu'nun savaşını izleyen Khun'un buraya gelmeme izin vermesinin en büyük sebeplerinden biri buydu, Byakuran'ın nötrleyici gücünü nötrleyebileceğimi fark etmişti tek bir bakışla.

Ah, o küçük mavi şeytan yok mu? Eminim şu an ekrana bakıp sinsi sinsi gülerek egosunu şişiriyordur... Aslında düşününce bu Khun'dan çok Urek'lik bir davranış gibi.

O sırada Khun: "Urek'e beş dakika sonra dönmesini söylemiştim, düşünmeyle arası bu kadar kötü olan birine güvenmemeliydim! Savaşı izlemek istiyorum! Bir an önce gel de odaklanabileyim seni sürüngen herif."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Suck My SoulWhere stories live. Discover now