41.Bölüm (Mantığın Üstünde Tepinmek)

532 97 148
                                    

UREK

Korkuyordum, onu daha kazanamamışken kaybetmekten deli gibi korkuyordum. Önüme kimin çıktığı fark etmez herkesi öldürürdüm, onu korumama engel olan herkesi acımadan öldürürdüm.

Güneydeki vadiye geldiğimde tanrıça klanının büyük bir ucube grubuyla çarpıştığını fark ettim, gözlerim bunca karmaşanın içinde Garam'ı arıyordu. Onu görüp iyi olduğundan emin olmalıydım, daha sonra her şeyin altını üstüne getirebilirdim.

İşte ordaydı... Çok fazla hareket etme gereği bile duymadan savaşıyordu, tıpkı asil bir kraliçe gibiydi. Gülümsedim ve rahat bir nefes aldım. O iyiydi, ona bir şey olmamıştı, şükürler olsun.

İki taraf da düşmanımız olduğundan istediğim tarafı haklamakta özgürdüm ve bu seçme hakkımı Garam'a yardım etmekten yana kullanmaya karar vermiştim. Diğer taraf hiç şanslı gününde değildi.

Ucubelere doğru ilerlerken boynumu kıtlattım. Gülümserken parlayan kırmızı gözlerime bir de alevleri eklemiştim. "Burayı biraz ateşe verelim, bebeğim."

Kafamı çevirdiğimde Garam'ın bana şaşkınlıkla baktığını görmüştüm, bir yandan ona el sallarken diğer yandan da ucube birliğinin büyük bir kısmını tek seferde hallettim.

"Biraz oynamaya geldim, bebeğim." Onun yanına doğru ilerledim bana engel olmaya çalışan herkesi yakarak. "Biraz da seni kurtarmaya."

"Beni kurtarmaya mı?" Alayla gülüp "Senin tarafından kurtarılmaya ihtiyacım yok benim." demişti.

Ona kendimi bu şekilde dinletemeyeceğimi anlayınca lakayt tavrımı bir kenara bırakıp "Seni gözden çıkarmışlar, Garam." dedim ciddi bir sesle. "Savaşan birliklerden duydum, ucubelerin ruhlarını almasına izin verdiğin için seni ve birliğini yok edecekler." Dişlerimi sıktım. "Kendi adamların seni tuzağa çekecek, bu savaştan çekilmelisin"

"Savaştan çekilmek mi? Hiç bu kadar gülmemiştim."

Ona laf anlatamayacağımı anlayınca onu kendim korumaya karar verdim. Önce ucubeleri hallederdim, sonra da Garam dışındaki bütün tanrıça klanını, böylece tüm sorun çözülmüş olurdu.

Mantıklı bulduğum bu kararla lafı daha fazla uzatmamak adına ucubelerin olduğu tarafa doğru alev ejderhalarımı yollamıştım tek bir fısıldamayla. Düşmanı takip edip nerde olursa olsunlar onları yakmayı hedefleyen bu ejderhalar birbirlerine çarpınca daha da büyüyüp bomba etkisi yaratıyordu ve şu an bu bölgenin aralıksız patlamayla dolmasının sebebi de çok net onlardı.

Ucubeleri halletmem bu şekilde beş dakikamı bile almamıştı ki onlar çok zayıf değildi, hayır hem de hiç değillerdi. Garam'ın en güçlü birlikleri bile onlarla zar zor mücadele ediyorlardı. Sorun benim fazla güçlü olmamdı.

Ucubeler ortadan kalkınca bana doğru gelen klanı yakarak Garam'ın önünde dikildim ve kolunu tutup "Gidelim burdan." dedim. "Lütfen, Garam. Seni öldürecekler." Sesim yalvarır gibi çıkmıştı. "Gidelim burdan."

Gülmüştü. Hemde kahkaha atarak gülmüştü. "Gerçekten buna inanamıyorum." Hala gülmeye devam ediyordu. "Bu kadar komik olan şey ne? Neden gülüyorsun?"

"Buna gerçekten ama gerçekten inanamıyorum." Dayanamayarak onu kollarından tutup sarstım ve "Bu kadar komik olan ne?!" diye sordum tekrar.

Kendine zar zor gelip "Bana söylemişti." dedi. "Seni yenmemizin tek yolunun bu olduğunu bana söylemişti." Suratında zafere ermiş bir ifade vardı. "Senin buraya gelip ucubelerin hepsini bizim için halledeceğini bana söylemişti."

Suck My SoulWhere stories live. Discover now