54.Bölüm (Zayıflığın Asıl Gücü)

401 82 114
                                    

NATSU

Loke'u yerde yarı ölü bir şekilde yatarken gördüğümde elim ayağım titremeye başlamıştı adeta, bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım ama o kadar endişe doluydum ki aklım doğru dürüst çalışmıyordu bile.

"Kahretsin! Bir yolu olmalı, Hockney!" Sakinleşmeye çalışıp "O bölgeye yakın hiç mi birliğimiz yok?" diye sorduğumda Hockney kafasını iki yana sallayıp "Orası tanrıça bölgesine fazla yakın." dedi.

"Oraya gönderdiğimiz tek birlik içeriye sızmakla görevli olan birlikti ama bölge saklandığı için hiçbir şey bulamayıp geri döndüler, şu an diğer birliklere yardıma gidiyor olmalılar, zamanında yetişemezler."

Elimi masaya vurup "Kahretsin!" diye bağırdım tekrar. Bu benim hatamdı, bu benim hatamdı, bu lanet olası bir hataydı ve bunu telafi edemeyecek olduğum düşüncesi beni delirtiyordu.

"Bu planı kim yaptı?" Hockney'in sorusu üzerine ona zaten bunu biliyorsun der gibi bakmıştım. O da kaşlarını çatıp "Bunu ailendeki diğer insanlara danışman gerekirdi." dedi. "En azından eşine."

Haklı olmasına rağmen bunu doğrudan duymak hiç hoşuma gitmemişti. Yüzüme vurulunca daha da korkunç geliyordu ki Hockney bile bu konuda bu kadar sertken Lucy'in bana karşı alacağı tavrı düşünemiyordum bile.

"Bunu bilerek yapıyorsun, öyle değil mi?" Diye sordum azıcık da olsa karşı çıkabilmek için. "Suçluluğumu yüzüme vurmak için."

Omuz silkip "Ne hissettiğin umrumda değil." demişti. "Ben sadece olması gerekeni söylüyorum ki bir sonraki kararlarını verirken dikkatli ol."

"Bir sonraki mi?!" Sinirle "Çoktan ondan umudu kesmiş gibi konuşuyorsun?!" diye bağırdığımda bana ekranı işaret edip "O zaman bana bir çözüm bul." demişti. "Onu kurtarmanın bir yolunu bul."

Ekrana baktım, adamın söylediği şey yüzünden küçük birlik o bölgeden başka bir yere doğru harekete geçmiş görünüyordu, bu durum beni öncekinden daha fazla korkutmuştu.

Adam başka yöne gidip bölgeyi küçük birliğe bırakırsa Loke'un onları bir şekilde yenme şansı olur diye düşünüyordum ama bu adama karşı bu haliyle asla kazanamazdı.

"Oraya gitme hızını kullanıp buraya gelemez mi?" Hockney bana uzaylıymışım gibi bakıp "Şu ailenle ilgili bir şeyler öğren artık." dedi. "Bunu sana kaç defa daha söylememiz gerek?"

Ben cevap vermeyince göz devirip "Öyle zırt pırt bir yere ışınlanamıyorlar, ayrıca her üyenin gücü farklılık gösterebiliyor." dedi. "Loke o gücü acil durumlarda bir kere kullanabiliyor ve onu da oraya gitmek için zaten kullandı."

"Tsch, o zaman ne yapmam gerekiyor?!"

"Şimdi fikrimi mi soruyorsun?" Gözleri her zamankinden daha parlak görünüyordu. "Fikir sorma işini bunu planlamadan önce yapman gerekiyordu, ailenden birini tehlikenin kucağına öylece atarken aklından ne geçiyordu?"

"Loke'un oraya gideceğini düşünmemiştim! Birliği kurtarmaya çalışacağı aklımın ucundan bile geçmemişti!"

Kafamı iki sana sallayıp "Seninle bunu tartışmaya vaktim yok!" dedim. "Onu ordan kurtarmanın bir yolu olmalı."

Ben zamanın azlığı ve hiçbir çıkar yol olmaması fikrinin altında eziliyorken Hockney bir anda "Lucy'e sormalısın belki de." demişti.

Yutkundum, bu ismi duymak bile tüylerimi diken diken etmeye yetmişti. Onu dinlemediğim için Loke şu an acı çekiyordu ve o ölürse büyük ihtimalle Lucy beni asla affetmezdi.

Suck My SoulWhere stories live. Discover now