44.Bölüm (Özlenen Değerler)

516 84 78
                                    

NATSU

Loke nasıl yaptı bilmiyorum ama sonuç olarak o herifle görüşme ayarlamayı başarmıştı, Kurt Kral savaşa bir süre ara verip bizimle görüşme yapmak için gelmeyi kabul etmişti ve bu durum canımı sıkıyordu.

Yenilmiş gibi hissetmeme sebep oluyordu, yardım dileniyormuş gibi hissettiriyordu ama Loke onların da bizim kadar yardıma ihtiyaçları olduğunu söyleyerek durumun eşit olduğuna beni inandırmıştı.

Sanırım tanrıça klanı bu sefer gözünü gerçekten karartmıştı ve her şeyi yok etmenin peşinde gibiler. Onlara günlerini göstermeden gözüme doğru düzgün uyku girmeyecekmiş gibi bir his var içimde, özellikle de Lucy hedeflerden biriyken.

Lucy bir kaç gün önce benimle iletişim kurmak için yine hologram yoluna başvurmuştu ama bu sefer Khun ortalarda olmadığı için bunu kendi yapmak zorunda kalmıştı, yorgun görünüyor olmasının sebebinin bu olduğunu düşünüyordum.

Ateşkes ilan edildiğinden savunma hattına saldıran ucubeler geri çekilmişti, bu da şimdilik de olsa Lucy'nin güvende olduğundan emin olmama sebep oluyordu, son konuşmamızdaki garip durgunluğunu saymazsak. Büyük ihtimalle savaşın kötü gidişatından etkilenmiştir ki haklı da, işler hiç de planladığımız gibi gitmiyor.

Derin bir nefes aldım ve... "Bundan emin misin?" diye sordu Hockney ona soru sormak üzere olduğumu fark edince.

"Cidden! Benden önde gidip durma, daha düşünmeye başlamamıştım bile..." Başımı ovdum. "Şimdi senin yüzünden sana ne sorduğumu tahmin etmem gerekecek aklımda bir sürü soru vardı!"

"Üzgünüm, bana geleceğe bakıp savaşın gidişatını görüp göremeyeceğimi soracaktın." Göz devirdim ve "Kendi sorumu senden öğrenmek çok garip hissettirdi." dedim. "O yüzden gözlerini şimdiki zamanda tut da iki gram kalmış beynim daha da püre olmasın."

"Üzgünüm, sadece biraz endişeliyim. Urek'den hala bir haber yok ve gelecekte onu aramaktan korkuyorum, başına bir şey geldiğini öğrenirsem savaşa odaklanamam."

Şaşırmıştım. "Senin Urek'e bu kadar değer verdiğini bilmiyordum." Omuz silkip "Vermiyorum zaten." dedi.

Suratımı ekşitip "Duymasın." dedim "Bu çok kalp kırıcı olur." O ise gülüp "Sadece şaka yapıyordum." demişti ama bunu söylerken bile o kadar ciddiydi ki bu komik olmayan şakayı yapan haline gülmekten kendimi alıkoyamamıştım.

"Sen de tam bir alemsin, nerde cins tip var Urek'in yanında zaten..." Gülümsemem onun için endişelenmeye başlamamla son bulmuştu ve sakinleşmiştim.

Sorumu tekrar yinelemek için Hockney'e baktım. "Yapabilir misin?" Yutkundum, düşüncesi bile ürkütücüydü. "Yapabilirim ama sonuçtan memnun kalmazsan şu anı da parçalarsın. Endişe, korku ve öfke durumu gelecekte gördüğün şeyleri ikiye katlamana sebep olabilir, değiştirmek isterken daha da berbat edebilirsin."

"Yani gördüğün şey..." Sesim kısılmıştı. "Kötü şeyler olduğu mu?" Kafasını hayır anlamında iki yana salladı. "Ne olduğuna bakmadım, bakmak istemedim çünkü bakarsam ve kötü şeyler görürsem bu beni psikolojik olarak çökertmekten başka bir işe yaramaz."

"En azından planlarını öğrenebilseydik..." Parmağıyla gözlerini işaret edip "Bunlar öyle çalışmıyor." dedi. "Seninle konuşurken bir kaç saniye sonra olacaklar doğrudan zihnime akıyor ama daha gelecekteki bir duruma bakmak istediğimde ayrıntılı bir şey görmüyorum... Göremiyorum" Duraklamıştı. "Zaten bu gözler bana ait değil."

"Bunu daha önce de söylemiştin sanki, gözlerini aradığını..." Garipti bu durum. "Neyi kastetmiştin?" Omuz silkmişti. "Biraz uzun bir hikaye."

Suck My SoulWhere stories live. Discover now