40.Bölüm (Savaşın Hedef Tahtası)

610 99 54
                                    

NATSU

Yaklaşık beş ay süren bir hazırlıktan sonra geriye kalan tek şey bir tarafın hamle yapmasıydı ki o taraf kesinlikle biz olmayacaktık.

Aslında bu savaşın gerçekleşmesi için çok fazla neden vardı, ben bu kadar büyük bir tehdit olmadan önce başlamıştı bu koca karmaşa. En temel nedeni Cehennem Katı'nda yaşamaya zorlanan ucubelerin bizim gibi insanların arasına karışmak istiyor oluşuydu.

Araf fokurduyordu, kimse daha fazla hapishanede yaşamak istemiyordu ve haliyle önce onları kısıtlayan tanrıçalara sonra da onları arkalarında bırakıp kendini bencilce kurtaran vampirlere bilenmişlerdi.

Bizi ortadan kaldırırlarsa tanrıçalarla aynı cephede savaşmayacağımızdan kesin olarak emin olacaklardı, böylece onları ortadan kaldırmak adına kendilerine duydukları güven kat ve kat artacaktı.

Özgürlük arayışı savaşmak için haklı bir sebepti ama ordaki ucubelerin çok büyük yıkımlar getireceğinden emin olan biri olarak onların pek de özgürlüğü hak ettiğini düşünmüyordum.

Tanrıça Bahçesi'ne gelince tek söyleyebileceğim o klanın kokuşmuş olduğudur. Bence biz vampirlerden bile daha acımasızlar... Adaleti sağlama kalkanı altında fikirlerine ters düşen herkesi cezalandırdıkları bir diktatörlüğe sahipler.

Cehennem Katı'ndan sorumlu olan kişiler olmaları da onlara ayrı bir burnu havadalık katıyor. Bu yersiz özgüvenle insanlık ve dünyanın iyiliği adına olduğunu söyleyip soykırım yapmaya karar verdiler.

Bizden başlayıp ucubelere kadar herkesi yok edecekler, tek ve üstün ırk olarak kalana kadar katletmeye devam edecekler sanki bu yaptıkları çok doğruymuş gibi.

Ve ilk hedefleri tarafımız belli olmadığı için onlara göre de biziz. Ucubelerle birlik olmamızı önlemek için önce bizi ortadan kaldıracaklar, böylelikle Cehennem Katı'ndakilere dışardan yardım etme ihtimali olan kimse kalmamış olacak. Kusursuz bir katliam...

İki taraf da bizi asıl hedeflerini ortadan kaldırmaya giden yolda halledilmesi gereken bir engel olarak görüyor ve geri adım atmaya hiç niyetleri yok. Ama aslında birbirlerine olan öfkeleri bizi ortadan kaldırma isteklerini örtmeleri için kullandınları en büyük kamuflaj malzemesi.

Giderek güçlendiğim için asıl tehlikenin ben olduğumu görebiliyorlar ve bu onları korkutuyor. Ya kabuğundan çıkıp bize elini uzatırsa diye korktuklarından onlar kabuğuma ellerini uzatıyorlar ki bu hiç de akıllıca bir davranış değildi çünkü o elleri asla geri alamayacaklar.

Benim savaşma sebebim ne ucubeler gibi özgürlüktü ne de tanrıçalar gibi hastalıklı bir adalet duygusu. Ben sadece sevdiğim şeyleri korumaya çalışıp hayatta kalmak için şavaşıyordum.

Ve kazanacaktım da... Kazanıp tüm dengeleri altüst edecektim, ne Cehennem Katı gazabımdan kurtulabilecekti ne de Tanrıça Bahçesi hayaletimden. Onları tek tek avlayıp tırmalayarak kurduğum bu düzeni tehlikeye atmalarının bedelini ödetecektim. Onlara Lucy'i ve ailemi tehdit etmenin bedelini ödetecektim. Vicdana dair içimde hiçbir şey yoktu sızlayan çünkü bu açıkca öl ya da öldür meselesiydi.

Asıl kaosa sebep olacak olan herkesin bir savaş halinde olacak olmasıydı ama biz bunu da planlarımızda kullanmanın bir yolunu bulmuştuk. Yani beni asıl delirten şey bunların hiçbiri değildi, bunların hepsinin canı cehenneme! Beni delirten tek şey planlar gereği Lucy'den ayrı tutuluyor olmamdı!

Savunma hattı bahanesiyle kapattılar kızı kuleye prenses kapatır gibi, yüzünü göremiyorum kaç haftadır. Çok fena Lucy krizim tuttu, elim ayağım titriyor sinirden ki bu sinirimin hepsi bizi ayıranlara yol su ve elektirik olarak geri dönecek. Kısacası; işkence acı ve ölüm.

Suck My SoulWhere stories live. Discover now