3.Bölüm (Hissiz Tanrıça)

2.3K 249 67
                                    

LUCY

Bu da neydi, böyle? Bana onu öpmemi söylemişti ve ben bunu yapmayı hiç istemediğim halde vücudumu kontrol edemeyerek dudaklarına yapışmıştım. O da aynı şekilde geri çekilmeye asla niyeti olmayan bir sertlikle beni öpmeye devam ediyordu ve birnevi dudaklarımız birbiri üzerinde hakimiyet kurmak istiyor gibiydi.

Verdiği emirden dolayı olsa gerek, öpmeyi ilk bırakan kişi o olmuştu. Çok uzun bir süre gibi gelmişti o an ve dudaklarımız ayrıldığında kızaran yanaklarımı saklamak için kafamı önüme eğmek zorunda kalmıştım.

Bunu fark edip kulağıma doğru eğilerek, "Hiç fena değildin." imasında bulunması daha fazla kızarmamı sağlamıştı. Lanet olası herif! Antik bir büyü kullanıp beni kendine yüzükle bağlayabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti, bunu yapabilecek güçte kimse yoktu, olmamalıydı!

Utancımdan etrafa bakamıyorken, en sonunda cesaretimi toparlayıp bir göz attım ve onlarca insanın diz çöktüğünü gördüm. Natsu'nun önünce diz çökmüşlerdi, sırf benim üzerimde bir hakimiyete sahip olduğunu gördükleri için...

"Seni adi herif, asıl amacın buydu, değil mi?" sorusunu ona yönelttiğimde bana önce şaşırarak baktı, sonraysa gülerek cevap verdi.

"Aslında tek amacım senin kanının tadına bakmaktı ama sonra Savaş Tanrıçası olduğunu öğrendim ve neden olmasın, diye düşündüm. Sence de harika düşünmemiş miyim?"

Cevap verecek kadar bile enerjim yoktu. Psikolojik olarak o kadar kötü hissediyordum ki, onunla laf yarıştıramazdım bile. Şerefimize şampanyalar patlatıldı ve eğlence tüm hızıyla devam etti, tek sorun benim eğlenmiyor oluşumdu.

Tanrım! Beni öldürecekti, beni yavaş yavaş acı çektirerek öldürecekti. Bu düşünceden nefret ediyordum ama aklımda olan tek düşünce buydu. Salonda başka hiçbir şeye odaklanamıyordum ve kusacak gibi hissediyordum.

Dengemi kaybettiğimde, Natsu beni tuttu ve bana "Sakin ol, bu gece senin gecen. Neden biraz eğlenmiyorsun?" diyerek elini uzattı. Beni dansa mı kaldırıyordu? Söylediği söz yüzünden gülümsemek zorunda kalmıştım ama hala elini tutmaya niyetim yoktu ta ki bana "Dans et, benimle." diyene kadar. Bana yine seçme hakkı bırakmamıştı.

Elini tutarken parmağımdaki yüzüğe baktım, bunu fark etmiş olacak ki beni kollarının arasına alırken, "Biliyorsun, o yüzüğü parmağından çıkarabilecek tek kişi benim." uyarısında bulundu.

Kollarımı boynuna dolarken, "Biliyorum." dedim ve iki eliyle belimden tutup beni kendine çekmesine izin verdim. Artık hiçbir şey umrumda değildi, hayatım resmen bitmişti.

"Bu kadar korkma, sana nazik davranacağım." dedikten sonra boynuma doğru "Söz veriyorum." diye fısıldadı. Artık onun nişanlısı olduğum gerçeğiyle bir türlü yüzleşemiyordum, daha doğrusu yüzleşmek istemiyordum ama zorundaydım. Tıpkı söylediği gibi, kendimi alıştırsam iyi olacaktı.

Gerçekten ağlamak istiyordum ama kimsenin görmesini de istemiyordum. Hayatımda ilk defa bu kadar zayıf hissetmiştim ama suratımda hala aptal bir sahe gülümseme vardı. Daha fazla kendimi tutamadım ve kafamı ağlama sebebim olan insanın omzuna gömüp orda bir süre öylece sessiz kaldım.

NATSU

Göz yaşlarını gizlemek için kafasını omzuma gömmesini izledim. Belki de onu rahatlacatacak bir şeyler söylemem gerekiyordu ama işe yarayacağını düşünmediğim için susmayı tercih ettim.

Bir şekilde danslarla ve konuşmalarla, sadece ben konuşmuştum, işin gösteriş kısmını halletmiştik ve asıl gerçek kısmına geçmek üzere eve dönmüştük.

Suck My SoulWhere stories live. Discover now