Ellerini beline bastırdı. "Tanrım, çok değil yüz yıl evvel kadınlar her gün bu korseleri nasıl giyiyorlarmış? İç organlarımın birbirine karıştığını hissediyorum."

Tyra şuh kahkahalarından birini savururken bakışları kapının kenarındaki bir görüntüye takıldı.

Johansen abartılı bir ıslık öttürerek elindeki kristal viski kadehini yatak başındaki komodine bıraktı.

"Aman Tanrım, bu şık hanımları tanıyor muyum?"

Ona hediye ettiği kum saati camındaki yansıması gülümsemesine neden oldu. Yaşlı adam en son ne zaman bu kadar içten gülümsediğini hatırlamıyordu. İtiraf etmesi gerekirse bu çok hoşuna gitmişti.

Kızı bu haliyle hem yirmi sekiz yaşındaki olgun bir kadını hem de on altı yaşındaki masum bir kız çocuğunu andırıyordu. Yeşil elbisesiyle yeşil gözlerinin muhteşem uyumu karşısında şaşkınlıktan dili tutuldu.

Genç kız konuşmak için ağzını açtıysa da dudaklarından bir kelime bile dökülmedi.

"Konuklar gelmeye başlamıştır, sizi yalnız bırakayım salonda görüşürüz."

Tyra ardında çiçek kokulu bir esinti bırakarak uzaklaştı.Bahar bakışlarını karşısındaki adama doğru kaldırdı. Siyah smokini içinde oldukça şık ve olduğu yaştan çok daha genç görünüyordu. Orada kıpırdamadan duruyordu,incelemesine devam etti, yanaklarındaki pembelik hafifçe artmaya başlamıştı.

"Danielle...O kadar güzelsin ki Tanrım, ben dünyanın en güzel kızına sahip şanslı bir babayım."

Kelimeler diline dolandı.Değerini yeni anlaması ya da anlamış gibi yapması canını sıkıyordu 'Bunu yeni mi fark ediyorsun' dememek için dilini ısırdı. Her neyse ağlamayacaktı. Şimdi olmaz. Makyajının akmasına izin veremezdi. Bunun yerine boş kalan kulaklarını düşündü. Ona hediye edilen ucu fiyonklu sallanan küpeleri olsaydı muhtemelen bu elbise ile çok şık dururdu. Ne yazık ki küpesinin tekini bir türlü bulamamıştı. Hem babasının evinde parti yapılacağını nereden bilebilirdi ki? Bilseydi ona göre hazırlıklı gelirdi ya da gelir miydi?

"Bunlar büyük annenin eldivenleri," dedi Johansen gururla, ardından siyah ceketinin cebinden 1930'lardan kalma krem rengi saten eldivenleri çıkardı "İzninle hayatım," eldivenleri kızının narin ellerine geçirmeye başladı. "Bu eldivenleri tıpkı böyle bir Noel partisinde takmış ardından büyük babanla tanışmışlar.Evet, büyük bir aşkın başladığı geceden ufak bir hatıra umarım ona şans getirdiği gibi sana da uğurlu gelir."

İlk kez gördüğü eldivenlere tek kaşını kaldırarak baktı. Babası da tıpkı kendisi gibi tek çocuktu. Ve büyükannesine dair hatırladığı tek şey çok güzel bir kadın olduğu gerçeğiydi ki bir de kocasına delicesine aşıktı. Ne var ki babası ve annesi boşandıktan bir sene sonra - Bahar yaklaşık sekiz yaşlarındayken- büyükannesi kalp krizi geçirmiş hemen ardından ise - yaklaşık beş ay sonra- büyük babasını kaybetmişti. Dolayısıyla onlara dair tatlı anıları yoktu.

"Teşekkürler," diye mırıldandı.

"Konuklar çoktan gelmeye başladılar, hazırsan artık inelim mi?"

Belli belirsiz başını salladı ve babası tutunması için kolunu uzattı. O an nefesini tuttu. Mihraba yürür gibi hissediyordu. Üç şey eksikti yalnızca : gelinlik, gelin çiçeği ve bir de damat.

Merdivenleri adımladıkça şimdiden pişman olduğunun farkındaydı, üstelik o topuklu ayakkabıları giydiği için duyduğu pişmanlıktan bile daha büyüktü pişmanlığı. Salona yaklaştıkça tanıdık birine rastlamaktan ödü kopuyordu. Ya polisler içeri dolar da onu bir cinayetin katili olarak apar topar götürürlerse?

PORTOLA VALLEY ∣ Tamamlandı ♕Where stories live. Discover now