Konuşabilmek için boğazını temizledi."Yalnızca emin olmak istiyorum tatlım.Kalbinin bir tek bana ait olduğunu,mutlu olduğunu bilmeliyim." Etki yaratması için duraksadığında kadın ona sokuldu Johansen'ın Armani marka tıraş losyonunun kokusu burnuna dolduğunda mest oldu.

Adamın eli neredeyse istem dışı bir şekilde havaya kalktı. Kadının mis kokulu saçlarına dokunmak isteyen eli faydasız bir şekilde yanına düştü. En başından beri böyle mi hissediyordu şansa sarılı yoğun duygular yanı başında değil miydi artık?

Genç kadın göğsünde acı bir hasretle yutkundu.Sol göğsünün altında hissettiği sızı, giderek daha şiddetli bir hal almaya başlamıştı.

"Bunu şimdiye dek anlaman lazımdı.Pekala, ben yaşlı bir delikanlıyla beraberim ve bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadım." 

Bunu o kadar yumuşak bir sesle söyledi ki kelimeleri buharlaşacak sandı.

Göz göze geldiler. Adamın bakışları, bir bıçak ağzı gibi soğuk ve donuktu.Ufukta toplanan kara bulutlar adeta yerküreyi uyarıyordu.Parmak eklemleriyle narin çenesine usulca dokundu.Dokunuşuyla göz bebekleri genişleyen kadın istemsizce başını sallarken Johansen olabildiğince yavaş ve sertçe konuştu.

"Örümcek ağlarının içerisinde siyah bir inci olabilirsin; fakat sahibinin ben olduğumu bilmelisin. Kaderini sevmelisin."

Ama ne gariptir ki kader denen illet en yoğun duyguları bile zaman içinde köreltebiliyordu.

Genç kadını usulca kendinden uzaklaştırdı.Adamın varlığı onu terletiyordu ; fakat bunu fark etmesini istemiyordu.Tanrım,  yapılmakta olan heykelin sert kenarları gibiydi.Her ne kadar kendisi aksini iddia etse de olduğu yaştan çok daha genç gösteriyor o göstermelik çekiciliğinin altında ise buyurgan biri yatıyordu.

"Bir oyuna daha ne dersin?"

Masanın kenarında duran adamın, siyah gömleğinin sol yanı gölgede diğer tarafıysa loş ışık altında kalmıştı.Oynamaktan keyif aldığı tavlayı incelerken yüzünde son derece duygusuz bir ifade asılıydı.Kollarını bağlamış bir heykel gibi duruyordu.

Dudaklarının kenarında küçük bir gülümseme belirdi. Tavırları saniyeler içinde değişse de bu adama 'hayır' demek lugatında yoktu.

"Elbette,"

Johansen, tavlayı ikili berjer koltuklarını arasındaki sehpaya taşırken nazikçe gülümsedi. Sonra gökyüzünde süzülen gri bulut kümesini gözleriyle takip etti.

"Bayanlar önden lütfen,"

Genç kadın sevgilisinin ruh hali değişimlerine ayak uydurmakta zorlanıyordu bir an fırtınayı andıran bakışlar bir an sonra durgun bir dereyi andırabiliyordu. Gülümseyerek zarlara uzandı.

Zarlar ufak bir dönüşün ardından durdu.

"Hep yek." diye şakıdığında adamın kalın kaşları iyice çatıldı.

"Zarlar beni sevmiyor anlaşılan."

"Müsaadenle," Johansen, zarları eline alarak hafifçe dudaklarına değdirdi. Bu oyunu gençliğinde askerlik arkadaşlarından birinden öğrenmişti ve vakit öldürmek için birebir olarak nitelendirmişti. Tyra'ya da öğretmesi bu yüzdendi. Sallanan zarlar nihayet yerle buluştuğunda birkaç saniye hızla döndü.

"Dü beş. Sanırım şans benden yana tatlım,"

Johansen romantik bir adam değildi; Tyra ile beraberliği duygularını olanca sıcaklığıyla yansıtmasında büyük rol oynamıştı ama son günlerdeki durgunluğunun nedenini kendisine dahi itiraf edemiyordu.Siyah incisinin çocuksu neşesine bakarak elinde olmadan gülümsedi.

PORTOLA VALLEY ∣ Tamamlandı ♕Where stories live. Discover now