Bunun için Brendan'a teşekkür etmeliydi. Delirten gamzesi ve kendine olan güveniyle çelik grisi Jaguarı'nın hayatını kurtaran dedektif Brendan... Mantığının çalışan hücrelerini yerle yeksan eden adama karşı duygularını kontrol etmesi oldukça güç bir hale gelmişti. Daniel'den ayrıldıktan sonra hem duygusal hem de çevresel nedenlerden dolayı bir ilişkiye daha başlamak istemiyordu.

Tanrı aşkına, gözlerine batan yaşların sebebini bilmiyordu. İnkar ettiği duyguları göğsünden taşıyor olabilir miydi? Belki de paylaştıkları özel anın ağırlığı kalbinin güçsüzleşmesine sebep olmuştu?

Gecenin laciverdi, paletini siyaha boyadığında uyanmış; nerede olduğunu hatırlaması yaklaşık beş saniyesini almıştı. Saatten haberi yoktu ama birkaç saatten fazla bir süre uyuduğunu soğuktan uyuşan hücrelerinin her bir zerresinde hissetmişti. Zira şömine sönmüş sıcaklık düşmüştü.Yüzüne değen tüy hafifliğindeki bir esinti buklelerinden birini çam kokan yastık kılıfına gelişigüzel bir biçimde dağıttığında kemiklerine kadar buz kesmişti. Kuruyan dudaklarını ıslatarak karanlığa alışmış bakışlarını dört duvar arasında gezdirmişti.

Bakışlarını ne yöne çevirse titrek göz kapaklarının ardındaki ela , geçmişin küf kokan koynuna atıyordu bedenini.

Usulca yataktan kalkarken Brendan'ın yüksek sesli hırıltısına kulak vermişti.Genç adamın uyurken bile çevresine uyaranlar gönderiyor olması Bahar'ı oldukça şaşırtmıştı yakışıklı yüzüne hafızasına kazımak istercesine uzun uzun bakmış boynundaki asker künyesini okşamıştı.Hemen ardından etajerin üstündeki silahını görmüştü. Ve bileğine ruhunun bir yansıması gibi oturan gümüş kelepçeleri.

Kelepçelerden hoşlanmazdı; haklarında hiçbir şey bilmiyordu, bilmek de istemezdi. Gerçek şu ki, kelepçelere hiç yakın olmamıştı.Hele cinsel dürtülerinin etkisiyle öylesine kendinden geçmiş kontrol tutkunu bir adamın bileklerine uzanacağını hiç düşünmemişti.Oysa metalden yayılan soğuk, ela gözlerle bütünleştiğinde gökyüzüne ulaşmaktan faksız hissettirmişti ona.Yıldızlara dokunmak. Pırıltılarını içine çekmek ve avucunda tutmak. Işığın parmaklarından avuçlarına, bileklerine, dirsek içlerine, özüne akışı... Onu uyandırsa yeniden kelepçelere sarılır mıydı?

Bunu bilmek istemiyordu. Bu nedenle karanlığa bulanmış kıyafetlerini almış nefes almaktan korkarcasına bir sessizlikle ve parmak uçlarına basarak odadan çıkmıştı.

Şimdi ise çalkantılı aklıyla ana yola ne kadar kaldığını hesaplamaya çalışıyor bir taksi bulma umuduyla yanıp tutuşuyordu.Kulübeden koşarcasına uzaklaştığında başlayan kar, soğuk ve terden nemlenen tenine batarcasına yağıyordu.

Sanki bir çalkantının tam ortasında gibiydi. Yüzmek için çabalamıyordu ve boğulma tehlikesiyle baş başaydı.Ciğerlerine derin bir nefes çekti ve bozulan sinirlerini yatıştırmaya çalıştı.

Uzaklarda bir şimşek çaktı.Elinde olmadan irkildi.Birdenbire atıldığı hayat birdenbire kayıp gidiyordu avuç içlerinden.O ise görkemli bir ağacın gövdesine sığınmış; kendisini farklı ve tutkulu bir romanın ana karakteri gibi hissediyordu.Sanki bambaşka bir deneyimin kapıları açılmış gibiydi ve bacaklarının arasındaki ağrıyı tatlı bir hisse dönüştürmüştü; fakat bu gecenin verdiği hazzı da pişmanlığı da unutmalıydı. Tek sorun o kaybolmuş bakışları hafızasından silemeyeceğini bilmesiydi. İliklerine kadar onun bir parçası olduğunu hissediyordu.

Onunlayken dağ gibi bir yığının da içindeydi.Tanrı aşkına, yalnızca biraz konyak içmişti aklı hala yerindeydi ve annesinin yıllar evvel yaptığı hatayı kar soğuğunda tatmasının nedeni neydi? 

PORTOLA VALLEY ∣ Tamamlandı ♕Where stories live. Discover now