♕ 45.bölüm♕

Start from the beginning
                                    

"Bay Wilder..." diye mırıldandı. Nasıl soracağını bilemiyordu; bunun onun için ne kadar zor olduğunu tahmin edemezdi hele ki belirsizlikle geçen onca yıldan sonra... 

"Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?"

Rex, haki yeşili takım elbisesinin içinde eski anılardan fırlamış gibi görünüyordu. Subay Rex olduğu, Qargha Gölü'nün sırlarını fısıldadığı zamanlardan, Romeo olduğu zamanlardan... 

"Tedirgin fakat güçlü." Yaşlı bir adamdan çok ilk kez buluşmaya giden bir delikanlı gibiydi.

Beş saat süren yolculuktan sonra Giselle'nin kulübesinin önüne gelmişlerdi. Rex, düşüncelerindeki yansımasına son bir kez bakarak Merih Yıldızı'nın başını okşadı "Geleceğimizi ona önceden bildirmeliydik. Bu şüphesiz daha centilmen bir hareket olurdu."

Karşısındaki ela gözlere uzun uzun baktı. Brendan'ın yaşlanınca hiç de fena görünmeyeceği aşikardı. Nihayet kelimeler dudaklarından çıkmayı başardığında " Ona söyleyemezdim," diye fısıldadı "Ya gelmeyi kabul etmeseydiniz ya son anda vazgeçseydiniz? Giselle'nin yorgun kalbi buna dayanamazdı."

"O'na benim geldiğimi söylemeliydik."

Rex elini göğsünün üstüne koymuş, asker künyesinin soğukluğuna sığınmıştı. Yaşlı adama elini uzattı, derin yanık izlerinin oluşturduğu buruşuk deri katmanlarının hassas cildine temas etmesi zihninde Rex'in hayatıyla ilgili birçok görüntünün belirmesine neden olmuştu.

"Onca yıldan sonra hayatına dahil olma bencilliğini göze alamam."

Parmaklarını sıkıca kavradı. "Asıl bencillik kalbimizde yeşeren sevgiyi yalnızca kendi topraklarımıza gömmektir. Bunu bana Herat'ta gözünü bile kırpmadan en ön cephede savaşan, ailesinin sorumluluğunu sırtlanmak adına kendi gözyaşlarını içine akıtan bir adam öğretmişti."

Fırtınanın savurduğu tozlar genzine dolarken kulübeye doğru ilerledi. Kapının tokmağını vururken soğuktan donan ellerini umursamıyordu. Yeşil gözler bir anlığına ela gözlerle buluştuğunda Bahar'ın içi o gözlere acı veren her ne varsa hepsini söküp atmak için yanan bir istekle doldu taştı. Bedeli her ne olursa.

Kulübenin kapısı sonsuz gelen birkaç dakikanın ardından açıldığında Giselle ona şüpheyle baktı. Kendi kaslarının da endişeyle gerildiğini hissedebiliyordu. Giselle soğuk hava akımına daha fazla müsaade etmek istemeyerek başını geri çekti. 

"Tanrım, Bahar seni beklemiyordum Redwood City'den ne zaman döndünüz?"

"Sizinle konuşmam gereken bir şey var Bayan Hector."

Soluk soluğa dizdiği kelimeler havada asılı kaldı.

Giselle ellerini kapıdan çekti. "Pekala, içeri gelsene."

"Aslına bakarsanız yanımda sizi görmek isteyen biri var."

Giselle'nin mesafelerle arası iyi olmayan yorgun bakışları bahçeye doğru kaymış olsa da havaya çöken sis Rex'i adeta görünmez kılıyordu. Yaşlı kadın çok eskiden bir verandanın bulunduğu bahçeye doğru birkaç adım attı. "Beni görmek isteyen her kimse, onunla beni burada bekleyin şimdi geliyorum." Sırtına şalını almak için içeri girdiğinde Bahar, Rex'e sağ elini kaldırdı. İşareti alan adam attan indi ve adeta savaşa yürüyen bir asker edasıyla çitlerle çevrili ufak bahçeye doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da asker künyesini sıkıyordu.

"Otuz yedi yıl sonra," diye fısıldadı Bahar.

John Rex Wilder, zoru göğüslemekten bir an olsun çekinmeyen bir adamdı ne var ki şu haliyle bir nefeste üflenen karahindiba çiçekleri gibi dayanıksız görünüyordu.

PORTOLA VALLEY ∣ Tamamlandı ♕Where stories live. Discover now