62. Bölüm

38.6K 1.6K 87
                                    

Finali biraz geciktirmeye karar verdim. Birkaç bölüm devam edelim :)

Bana can-ı gönülden destek olan okuyucularıma gelsin..

İçinde tuhaf bir sızı vardı Uraz'ın. Kalbindeki ince sızı boğazına doğru tırmanıyor, nefes almasını bile zorlaştırıyordu. Ne olduğunu anlamıyordu. Ya da neden böyle olduğunu bilmiyordu. Gerçi aylardır sızlıyordu içi ama sanki bu seferki daha farklıydı. Toplantıda dönen konuyu anlayamayacak kadar odaklanmıştı boğulma hissine. Derin bir nefes alıp kravatını gevşetmeye başladığında kendine dönen birkaç başı fark etse de önemsemedi. Oğluna bir şey mi olmuştu acaba? Bu ihtimal alamadığı nefesi bile kesecek kadar kötüydü. Onun minik bebeği dünyaya gözlerini kapatamazdı. Onun Adekan'ı güçlüydü. Onun Adekan'ı savaşırdı.

Elini hemen telefonuna uzattı ve toplantıyı sonlandıracak baş hareketini yaptı. İnsanlar birer birer odasını boşaltmaya başladığında o çoktan Adelina'yı aramıştı. Israrla çalmasına rağmen açılmayan telefon içindeki sızıyı her saniye daha da artırıyordu. Üç aramasına da cevap alamayınca hemen hastaneyi aradı. Doktor Adekan'ın durumunda bir değişme olmadığını söylediğinde sevinmesi ne acı bir şeydi. Oğlu kötü olmadı diye seviniyordu, iyi oldu diye değil. Adelina'yı sorduğunda dört saat önce çıktığını öğrenince iyice panikledi. Telefonu kapattığında arabasına kavuşmak için kullanacağı asansörlere giden yolu çoktan yarılamıştı.

Tüm trafik kurallarını ihlal ederek evine ulaştığında koşarak kapıya yaklaştı. Kapının aralık olduğunu gördüğünde korktu. Sanki içeride karşılaşacağı tabloyu biliyormuşçasına ürkekti yüreği. Titreyen elleriyle kapıyı itip görüş alanını artırdı. Artırmaz olaydı. Karısının, Adelina'sının kanlar içinde yatıyor oluşu kötüydü. Çok kötüydü.

Girdiği şoktan bir an evvel çıkması lazım. Eğer biraz daha burada böyle beklemeye devam ederse her şey için çok geç olabilirdi. Neden hareket edemiyordu öyleyse? Neden ayaklarında tonlarca beton var gibi hissediyordu?

Ne kadar öyle bekledi bilinmez, kendine geldiğinde hızla yaklaştı Adelina'ya. Korkarak uzattı parmaklarını boynuna. Hafif da olsa nabzını hissetti parmak uçlarında. Hemen telefonunu çıkardı cebinden, ambulansı aradı. Bir yandan da yanaklarını, simsiyah saçlarını okşadı. Korkuyordu. Ölesiye korkuyordu.

Ambulansın acı sireniyle kaldırdı başını gömdüğü saçlardan. Hızla kendisine yaklaşan sağlık görevlilerini gördüğünde nedensizce bırakmak istemedi karısını. Sanki bırakırsa bir daha tutamayacakmış gibiydi. Sanki şimdi bırakırsa Adelina da onu bırakacaktı. Sonsuza kadar.

...

Yol geçmiyordu bir türlü. Kulaklarında siren sesi, ellerinde yaralı karısının soğumaya yüz tutmuş parmakları. Ambulans her yavaşladığında delirecek gibi oluyordu. Ambulansın yoluna çıkan her şeyi parçalamak istiyordu. İnsan, araç... Ne çıkarsa!

Hastanenin önüne geldiklerinde açılan ambulansın kapısından attı kendini dışarı. Nefes alamıyordu. Havasızlıktan ölecek gibi hissediyordu ve ne yapacağını tamamen şaşırmış bir haldeydi.

Sedye nereye yönlendirilirse o da o tarafa gidiyordu. Acil müdahale odasına alınan sedyeyle birlikte o da içeri girmek istese de engellendi. Sinirlenemiyordu, tamamen hissizleşmişti. Kapanan kapının önüne çökercesine oturdu. Başını ellerinin arasına almış, bekliyordu. Ne içeriden gelen sesleri duyuyordu ne kendine yaklaşan hastane polisini görüyordu.

Kaybetme korkusu iliklerine kadar işlemişti. Önce oğlu, sonra hamile karısı. Nasıl bir uğursuzluktu böyle başlarındaki? Kim yapmıştı bunu? Hamile bir kadından kim ne isterdi? Hem de onun melek gibi karısından? Kime ne zararı dokunmuş olabilirdi ki Adelina'nın? Düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. İşin içinden çıkamıyordu bir türlü.

"Uraz Bey?"

Kafasını yerden kaldırdığında hastane polisi olduklarını tahmin ettiği ikiliyi gördü.

"Efendim?"

"Karınız vurulmuş, geçmiş olsun öncelikle."

Uraz da geçmesini umuyordu.

"Teşekkürler."

"Konuyla ilgili bir bilginiz var mı acaba? Ya da şüphelendiğiniz herhangi birileri?"

"Yok, yani bilmiyorum. Şuan beynim durmuş vaziyette ve düşünemiyorum. Daha sonra yapsak bu konuşmaları?"

"Tabi. Tekrardan geçmiş olsun."

...

"Ne demek Adelina vurulmuş lan?"

Melih hastaneden gelen haberle ofisinde duramaz olmuştu. Arabasına atladığı gibi hastanenin yolunu tutmuş, bir yandan da Elif'i hastaneye getirmesi için bir adamını aramıştı. Uraz'ı her arayışında açılmayan telefonlar paniklemesine neden oluyor, kardeşim dediği adamın başına gelenlere lanet ediyordu. Uraz'ın bir hatası her şeyi mahvetmişti ama sonuçları çok ağır değil miydi?

Hastanenin önünde ani bir frenle arabasını durdurmuş, danışmaya doğru koşar adımlarla ilerlemişti. Adelina'nın ameliyata alındığını duyduğunda içindeki panik duygusu üst seviyelere tırmanmaya başlamıştı.

Ameliyathanenin önündeki duvara sırtını dayamış adamı görünce içi parçalandı. Kardeşim dediği, yıkılmaz bir dağ olarak gördüğü, insanların karşısında titrediği Atalar ne perişan vaziyetteydi!

"Uraz?"

Uraz'ın gözlerinde korkuyu gördü Melih. Kalabalıkta annesini kaybetmiş bir çocuğun gözlerindeki korku vardı şuan Uraz'da. Öyle çaresiz, öyle ürkek bakıyordu ki.

"Ölüyorum Melih."

Doğruyu söylüyordu. Uraz Atalar gerçekten de ölümünü bekliyordu. Eğer ameliyathanenin kapısı açılır da kötü haber gelirse işte o an Uraz'ın öldüğü an olurdu.

"Ölmek yok. Artık umut lazım bize, güzel günler lazım kardeşim. Ölüm yok. Adelina ölmeyecek, Adekan ölmeyecek. Mutlu olmamız lazım Uraz. Bizim kendimizden başka kimseye bir kötülüğümüz dokunmadı ki lan! Kim ne istiyor bizden anlamıyorum. Hangi orospu çocuğu hamile bir kadına silah çeker oğlum? Bu kadar mı düştü lan adamlık? Bu mu insanlık? Gelip seni vursaydı ya. Madem o kadar meraklı can almaya beni de vursaydı lan. Ne istedi hamile kadından? Ne istedi çocuğu için çırpınan bir kadından?"

Melih'in sakin ses tonu her saniye daha da yükselirken Uraz daha fazla dayanamadı. Tüm acısıyla, tüm korkusuyla, tüm çaresizliğiyle ağlamaya başladı. Öyle içli ağlıyordu ki dayanamadı Melih. Can dostunu öyle görmeye dayanamadı, çöktü duvarın dibine o da akıtmaya başladı göz yaşlarını.

...

Aradan geçen yarım saatin sonunda Elif de gelmişti. Dağ gibi iki adamı o halde görünce o da tutamaz olmuştu gözyaşlarını. Yıkılmaz dediği adamlar yıkılmıştı. Eğilmez dediği abisinin başı eğilmişti. Bakışlarını ameliyathanenin kapısına kilitledi. Kimseyle konuşmak istemiyordu, kimseyi görmek istemiyordu. Tek istediği kardeşinin kurtulmasıydı. Oğluna, doğmamış bebeğine, onu canından çok seven kocasına, Melih'e ve kendine tutunmasıydı. Korkuyordu Elif. Adelina'ya ve bebeğe bir şey olmasından, Adekan'ın kurtulamamasından ve Uraz'ın intikam yemini etmesinden. Biliyordu Elif, eğer kötü haber gelirse olacak olan buydu.

Ameliyathanenin kapısı açıldığında üçü de ayaklandı. Doktor maskesini indirdiğinde surat ifadesinden bir terslik olduğu belliydi. N'olur olmasın Allah'ım dedi, onlara bir şey olmasın. Ve doktor nihayet konuştu.

"Bebeklerden birini maalesef kurtaramadık. Diğer bebek ve anne için elimizden geleni yaptık ama çok kan kaybedilmişti. Rahim epey zarar görmüş durumda. Yoğun bakıma alınacak hastamız ve maalesef beklemekten başka çaremiz yok."


HAYATA DÖNDÜREN AŞK (Tamamlandı) #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin