24. BÖLÜM

119K 2.7K 133
                                    

MELİH'TEN




Adelina Elif'i götürdükten sonra konuşmama bile fırsat vermeden yumruğunu suratıma geçirdi Uraz. Hak ettiğimi biliyordum. Hatta çok daha fazlasını hak ediyordum ama Uraz'ın bana çok zarar vermeyeceğini de biliyordum. Ne yapmış olursam olayım bir yerden sonra kıyamazdı bana, acı çekmeme dayanamazdı. Attığı ikinci yumruktan sonra yere kapaklandım. Karşılık vermiyordum. Nedenini bilmiyorum belki canımın yanmasını istiyordum belki de utancımı dindirmeyi. Ama ne olursa olsun karşılık vermeyecektim.

"Kalk ayağa Melih."

Kalkmayacaktım. Uraz'ı tahrik etmeye çalışıyordum şuan. Daha fazla, çok daha fazla sinirlenip acımasızca vurmasını istiyordum. Ben nasıl Elif'e acımadıysam onun da bana acımasını istemiyordum. Elif'in o bakışları bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Ölesiye bir vicdan azabı çekiyordum. Ama bir duygu daha vardı tanımlayamadığım. Kalbimi mengeneymişçesine sıkan, tüm hücrelerime nüfuz eden bir duygu daha.

"Kalk dedim sana. Kalksana lan."

Cevap vermeyecektim. Uraz sabırsız biriydi şuan sabrının sonlarında olduğunu biliyordum. Her ne kadar sabırsız olsa da bir o kadar da iradesine sahip olmayı biliyordu. Bu kadar iradeli olmayı nasıl başarıyordu bilmiyorum.

"Kalk lan bok herif kalk." diye kükreyince istemsizce sıçradım.

Bu sesi nasıl çıkarıyordu onu da anlamıyordum. Ama kalkmayacaktım. Uraz zayıflıktan nefret ederdi. Öleceğini de bilsen asla boyun eğmeyeceksin derdi. Onun hayat felsefesi buydu. Kalkmadığım, yerde olduğum için daha fazla sinirlendiğini biliyordum. Zayıf olduğumu düşünüyordu şuan ve bu onu öfkeyle dolduruyordu. Böyle olması iyiydi.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyor muyum sanıyorsun gerizekalı? Seni senden iyi tanırım ben. Beni öfkelendirmeye çalıştığını fark etmeyecek kadar salak mıyım sence ben? Sen de benim ne olursa olsun kendimi tutabildiğimi biliyorsun değil mi? Ama bu sefer değil Melih. Bu sefer durmayacağım. Yapmayacaktın, o kıza kıymayacaktın. Ne suçu vardı onun?"

Doğruydu. Beni benden iyi bilirdi. Zaten anlamayacağını düşünmek aptallık olurdu. O Uraz'dı. Acımasız, soğuk ve dahi denebilecek zekaya sahip bir adam. Her zaman olduğu gibi şimdi de haklıydı. O kızın ne suçu vardı?

"Lanet olsun Uraz." diyerek ayağa kalktım. Öfkeyle devam ettim ama öfkem kimeydi bilmiyordum.

"Yoktu, onun hiçbir suçu yoktu. Ama hatırlamıyorum Uraz. Dün gece nasıl o kadar kaybettim kendimi hatırlamıyorum. Nasıl böyle bir şerefsizlik yaptım hatırlamıyorum."

"Kafan güzeldi değil mi?"

Hep aynı Uraz'dı işte. Ne kadar kızgın olsa da o benim dostumdu. Nasıl acı çektiğimi görüyordu. Canımın nasıl yandığını görüyordu ve benimle dertleşmeye çalışıyordu. Ne olursa olsun bana kıyamıyordu işte.

"Evet." deyip yere oturdum.

Bağdaş kurup ellerimi kafamın arasına aldım. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kendimi nasıl affettireceğimi bilmiyordum. Affedecek mi onu bile bilmiyordum. Bildiğim tek şey kendimi asla affetmeyeceğimdi.

"Bana bak."

Çocuğunu teselli etmeye çalışan anne şefkati vardı sesinde. Biz hep böyleydik. Ben her zaman bir bokluk yapardım o da beni teselli ederdi, pisliğimi temizlemeye çalışırdı. Ne olursa olsun bana sırtını dönmezdi. Şimdi de dönmeyecekti ve yanımda olacaktı biliyorum. Ama ben yanımda olmasını istemiyordum ki. Beni cezalandırmasını istiyordum. Yine de her zamanki gibi kazanan Uraz'dı. Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım dostumun, beni anlamasına ihtiyacım vardı.

HAYATA DÖNDÜREN AŞK (Tamamlandı) #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin