44. BÖLÜM: HÜSRAN 2 DÎL-İ VİRAN🥀 AĞARAN

171 11 5
                                    


Medya: Tutsak (Ceren Gündoğdu&Özgür Çevik)
Bölümde bahsi geçen şarkı 🤗


AĞARAN

"Kalp ruha der ki: Ben severim, âşık olurum; ama acısını nedense hep sen çekersin.

Ruh da cevap verir: Sen yeter ki sev!"

ŞEMS TEBRİZİ


                                                                                                 ŞEMS TEBRİZİ

Ups! Gambar ini tidak mengikuti Pedoman Konten kami. Untuk melanjutkan publikasi, hapuslah gambar ini atau unggah gambar lain.




Aidiyet... Aylardır farkında olmadan içimdeki huzursuzlukla cebelleşiyordum. Yeniden mutlu olabileceğime dair bir ihtimal taşındığımda hiçbir şeyin boşuna olmadığını, insanların da bitkiler gibi belli bir toprağa ait olduğunu şaşırarak gördüm. Karadeniz'de ikinci günümdü. Ailemin yanındaydım. Gözyaşları içinde ayrıldığım bu ev, yeniden bana kucak açmış; umut dolu bakışlarımın efkarını yaşıyordu. Hiçbir şey Diyarbakır'daki kadar parlak, pahalı ve cafcaflı değildi; fakat bu mütevazi dünya benim yeşerdiğim ve mutlu olmayı başarabildiğim tek yerdi. Zihnimin kuyularında kaybolduğum o aylarda burayı ummaktan ve düşlemekten vazgeçemiyordum.


Küçük şeylerle mutlu olabilmek insana çok şey kazandırıyordu. Yaşadığı hayattan, içtiği çaydan, soluduğu havadan bile lezzet alıyordu insan. Bazen de öylelerine rast gelirdim ki dünyayı ısırıp elma gibi yutsa doymaz, her şeyin en fazlasını, en güzelini ister, sahip olduğunda da "Daha yok mu?" derdi. Belki de sahip olmanın aksine kanaat etmekteydi işin sırrı. Tembelliği değil azmi baz almalıydı insan. O zaman aşılmaz denilen dağlar aşılır, geçilmez denilen yollar su olup akardı önümüzde. Geriye nefretle kasılan yüzler değil, mutluluğu selamlayan dudaklar kalırdı.


Ailemi gördüğüme çok sevinmiştim. Onların da yakınlığımdan mutlu olduğunu sezebiliyordum. Ne yazık ki Mervan'ın varlığına karşı duydukları huzursuzluk ve endişe fark edilmeyecek gibi değildi. Haklıydılar ne yazık ki! Mervan, beni bir an olsun yalnız bırakmıyor, hissedilir tarzdaki zincirlerimi onların yanında da çekiştirmekten vazgeçmiyordu. Normal bir çift gibi olamadığımızın farkındaydılar. Kimse sesini çıkarmasa da başta abim olmak üzere herkes alarm halindeydi. Sanki en ufak bir itişmede tehlike çanları, ölüm sirenleri çalacakmışçasına tedirgindim.


Kahvaltıdan sonra Mervan, salonda bir şeyler okumayı tercih etti bugün. Göz ucuyla beni takip edeceğini, baba evinde bile başıboş bırakmayacağını biliyordum. Bana güvenmemesi gerektiğini anlamıştı. Her an işleri evliliğimizin aleyhine çevirmemden endişe duyuyordu. Annem ortalığı toparlarken balkona baktım. Bakışlarım saniyeler içinde kederle kıvranan abimi bulmuştu. Ahşap, eski bir sandalyeye yaslanmış, elindeki sigarayla uzaklardaki karlı dağları izliyordu.

Ne kadar mutsuz olduğunu görebiliyordum; suçluluk hislerini tahmin etmekse hiç zor değildi. Usulca yanına yaklaştım. Gözlerini bana çevirmeye korkuyor gibiydi. Sanki her an bir patlama yaşayacak ve ondan beklediğim korkunç sözleri ve yumrukları art arda sıralayacaktı. Böyle bir şeyin olmasını asla istemezdim. Buraya mutlu gelip ağlayarak gitmek arzu edebileceğim bir şey değildi. Yanına biraz daha yaklaşıp benimle konuşmasını umdum. Artık bir şeyler demeliydi. Ondan gelecek bir dokunuşa, tatlı bir söze öyle muhtaçtım ki her an dizlerine kapanıp umut ve sevgi dilenerek ağlayabilirdim. Sevmiyor muydu beni? Bu evden gidip, gelin olduktan sonra bir önemim kalmamış mıydı onun için? Yo, hayır dedi iç sesim. Vazgeçmek, silip atmak bu kadar kolay olamaz.

HÜSRANTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang