109. BÖLÜM: HÜSRAN 4 RUH-U REVAN ❤️‍🔥 BİR SES, BİR SOLUK

141 5 10
                                    


🎶🎶Ben sana veda edemem (Çağan Şengül) 🎶🎶

"Sevmek ne uzun kelime demiş" şair. Dile ne kadar da kolay gelirdi sevmeler. Seven bilirdi insanın nasıl yanıp kavrulduğunu. O uzun kelimenin nasıl ömürden ömür candan can etten et kopardığını bilirdi bilmeye ama ne gelirdi elden? Genç kadın oturduğu balkonda geçmişi çaresizce zihninin iplerinde bir kukla gibi oynatıyordu. Hayat bir sinema perdesi olmuş, ruhu yaşanmışlıkların elinde kırgın bir güvercin gibi çırpınıp aşkın can suyuna saplanmıştı.

Bakışları gökyüzündeki karanlık bulutlara nakış nakış işlendi. Mervan'a karşı olan hislerine güvenmiyordu. Gerçekten aşık mıydı yoksa hissettikleri Naz'ın kendisine oynadığı bir sevda oyununa mı alet oluyordu? Mervan'ın yaşaması, içinde imkânsız olduğunu bile bile umut filizleri açtırmıştı. Biliyordu mavi gözlü hüzün prensesi. İkisi için mutlu bir son oldukça uzak bir hayaldi. Yine de her şeyin bambaşka olabileceğini düşlemekten kurtulamıyordu. Mervan'ın bambaşka şartlarda kendisine geldiği bir rüya görüyordu. Üniversite yıllarındaki gibi içli bir delikanlı bulmayı istiyordu ama artık o Mervan'ın geri geleceğine dair bir inanç besleyemiyordu.

Elleri Mervan'ın günlüğünün sayfalarında dolaştı. Parmak uçları Mervan'ın gözyaşlarıyla suladığı mürekkep izlerini okşadı. Neler yaşadığını bilmek kalbine yeri doldurulamaz büyük bir ağırlığın binmesine sebep olmuştu. Geçmişin koynunda sindirilen bir hayale âşık olmuştu. Vurgun yediği adam çoktan ölmüş ve bu ölünün çürüyen etlerinden, dağılan kemiklerinden bir başka adam vücut bulmuştu. Küllerinden doğmuştu Mervan fakat bu doğuş hayra alamet olmamıştı.

Aralarında on yaş vardı. Mervan yaşından daha genç gösteriyordu ve yıllandıkça gösterişli bedeni, karizmatik yüzü daha da albenili bir hâl almıştı. Karakteristik yüz hatları insanı bir kasırgayla sürükleyip dağıtacak kadar güçlü ve cezbediciydi. Nazar günlüğün arasındaki fotoğrafı parmaklarının arasına aldı. Mervan'ın ilk gençlik yıllarındaki masum yüzüne, hüzünlü gözlerine sevgiyle baktı. Onu unutmak, varlığına karşı duygusuzlaşmak istiyordu fakat kalbindeki yara günbegün büyürken bunu başarmak imkansızdı. Şüphesiz Mervan Nazar'ın karşısına bu yıllardaki haliyle çıkabilmiş olsaydı Nazar'ın yüreği onu reddetmek gibi davranışta asla bulunamaz, aşkı karşısında diz çökerdi.

Olmamıştı. Mervan Nazar'ın asla kabullenemeyeceği bir şekilde ona gelmişti. Mervan'ın kendisine aşık bir eşi ve iki güzel çocuğu varken, üstelik Nazar başka bir erkeğe yuva vaat etmişken nasıl bir araya gelebilirlerdi? Dahası Mervan'ın sevgisi saplantılı bir düğümle Nazar'ı esarete sürüklemişti. İnsan böyle bir adamı nasıl kabullenir, nasıl hiçbir şey yokmuş gibi aşkına düşme gafletinde bulunurdu? Nazar, onunla yan yanayken aralarında dipsiz, çorak uçurumlar vardı; yolları ayrıldığında ise mesafelere rağmen onun kalp atışlarını ruhunda hissedecek kadar yakındı. Nazar bu handikabı nasıl atlatacağını bilmiyordu.

"Onu düşünüyorsun değil mi?" Başını yanı başındaki hayaline çevirdi. "Ne zaman peşimi bırakacaksın? Bir gölge gibi beni takip etmenden bıktım." Naz şımarık bir kız çocuğu gibi elini iki yandan topuz yaptığı saçlarında gezdirdi. Üzerinde pembe barbie bebek elbisesi vardı ve saçlarına taktığı oyuncak bebekli tokalarla masal dünyasından kopup gelmiş gibiydi. "Ben senin bir parçanım Nazar. Senin yerin Mervan'ın yanı. Ona aşıksın. Tıpkı benim gibi... Unutamayacaksın. Bizi ondan koparmaya hakkın yok. Sana ulaşmaya çalışacak. Bırak inadı. Yollarımızın ayrılmasına izin verme. Birbirimizi seviyoruz. Bu aşka bir şans vermek zorundasın." Nazar yorgun bir şekilde homurdandı. "Bırak peşimi artık. Oğlum kayıp, Kadir Bey ortalarda yok. Mahvoluyorum görmüyor musun? Nasıl sadece kendini düşünecek kadar bencil olabilirsin?"

HÜSRANWhere stories live. Discover now