3.BÖLÜM:HÜSRAN 1 CÜRM-Ü AŞK 🔥AŞKA DAVET

1.3K 35 9
                                    




***AŞKA DAVET

                                                                            Ey yâr! Seninle ölmeye geldim.

                                                                            Ateşsen yanmaya, yağmursan ıslanmaya,

                                                                             Soğuksan donmaya geldim.

                                                                                                                MEVLÂNA

Mehmet... İsmini duyduğumda bile yüreğimin deliler gibi çarptığını hissedebiliyorum. "Adı aşk!" diyorlar; ne zormuş bu duyguyla baş edebilmek. Bir insanın gözlerinde boğulmak... Yanındayken bile özlemek... Hercai sevdaların arasından sıyrılıp gönlüme düşen puslu Fatihim... Sahi sana varmak bir hicret miydi yoksa sürgün mü? Adın yüreğime nakış nakış işlenmişken; sana çıksın diye yalvardığım tüm yollar neden ayrılığa ıslık çalıyor? Ve neden tüm umutlarım sararıp solmuş sonbahar yaprakları gibi pare pare avcuma dökülüyor?

     Askere gidecekmiş! Ben burada onsuzluğu kadeh kadeh içerken o başka bir şehirde yokluğumun karanlık ıssızlığı yaşayıp gün sayacak. Ablam, sayılı gün çabuk geçer diyor; nerden bilecek onun giderken tüm hayallerimi ve umutlarımı da alıp götüreceğini? Daha gitmeden ayrılığını kör kuyusu siyah bir yılan gibi boynuma dolanıp beni boğmaya başladı. Oysa her şey ne kadar da güzel yeşermişti bu kısacık zamanda.

    Onu tanıdığımda henüz 16  yaşındaydım. Koşuşturmalar içinde sıradan bir hayatım vardı. O günlerde şiddet ve huzursuzluk yine evimizin vazgeçilmezlerinden olmuştu. Babam incir çekirdeğini bile doldurmayacak bir meseleden yine evde kavga çıkarmıştı. Bir canavar gibi annemi duvara sıkıştırmış, ağır darbelerle onu hırpalayıp duruyordu. Ben ve ablam,  annemi onun pençelerinden kurtarmak için çok uğraşmıştık; ama ne yazık ki o koca cüsse karşısında savrulan sineklerden hiçbir farkımız yoktu. Onu kurtaramadığımız gibi şiddetinden bizler de nasibimizi almıştık elbette. Abim gelene kadar o korkunç kemer darbeleri sırtımıza yakıp yıkarak iniyor; ablamı haykırışlara beni suskunluğa boğmaktan kurtulamıyordu.

    Ağzım, burnum kanlar içindeydi ve ben annemin üzerine kapanmış onu korumaya çalışıyordum. Sırtımda  hissettiğim o dehşetli  acı,  zerre kadar umurumda değildi. Zulme bile alışıyordu zamanla insan. Belki de alışmaktan başka çaresi kalmıyordu.

    Abim eve geldiğinde bu manzara karşısında hayretler içinde  kalmıştı. O vicdansız teni,  kolundan tutup hırsla bizden uzaklaştırdı. Babam, oğlundan gelen bu hareket karşısında adeta şoka uğramıştı. Kan ter içinde kalmış, kirli yüzü öfkeli bir hâle bürünmüş, gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi kocaman açılmıştı. Abim gür bir sesle, "Yeter baba! Bırak onları! Bu işgenceyi haketmiyorlar!" diyerek bizden yana bir tepki koydu.

    Babam, öfkeli bakışlarını onun üzerinde gezdirdi. Kindar bir sesle, "Sen ne zamandan beri babana karşı çıkar oldun böyle?" diye ateş püskürdü. "O benim annem! Artık ona bir fiske dahi vurmanı istemiyorum." Babam delici bakışlarını abime kitlediğinde ilk defa bu bakışlara muhatab olmasının şaşkınlığını iliklerime kadar hissediyordum.  "Vurursam ne yapacaksın? Ha! Beni mi döveceksin?"

      "Hayır! Annemi ve kardeşlerimi alıp burdan gideceğim. Bizsiz, yapayalnız kaldığında hatalarının farkına varacaksın!"  Babamın gözlerinin seyirmesi, dudaklarının titremesi şimdi çok daha şiddetli bir hâl almıştı. "Bu günleri de mi görecektim? Oğlum bana kafa tutuyor; beni evi terketmekle tehdit ediyor."  Abim, onun bu serkeş gururuna cevap vermekte gecikmedi. "Sen bunu çoktan hakettin baba! Artık çocuk değilim; benden zulmün karşısında susmamı bekleme!''

HÜSRANWhere stories live. Discover now