53. BÖLÜM: HÜSRAN 2 DÎL-İ VİRAN 🥀 İHANET

181 6 0
                                    

Medya: Sezen Aksu (İhanet)

"Çünkü sevmek yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi."

                                                                                   OĞUZ ATAY

    Her gecenin bir sabahı, her ayazın bir baharı vardı. Günler aylarla, aylar yıllarla kovalamaca oynarken hikayemin kaç fasıl atladığını sayamıyordum. İçimde tökezleyen tuhaf hisler, vicdanımla kıyasıya bir kavga içerisindeydi. Şarkının da söylediği gibi bir yanım vicdanımın küllerini yaprak misali döküp savuruyor, bir yanımsa yavrularımın varlığıyla bahar havası estiriyordu. Mervan'ın sözlerini düşünüyordum günlerdir. Benim kendisine âşık olduğumu söylüyordu.

    Pişmandım... Karşısında öylece susup kalmamalı, iki çift hatırı sayılır laf da ben söylemeliydim. Bağırıp çağırmalıydım mesela. Göğsüne sert yumruklar indirmeli, örseleyip aşağılık bir gangsterden başka bir şey olmadığını haykırmalıydım. Hemen ardından sayıp dökmeler başlardı dilimden. Aileme, bana, Gülnaz'a yaptıklarını onlarca kez yaptığım gibi başına kakar; farklı hikayelerin çalınmış, devşirme karakterleri olduğumuzu vurgulardım. Yapamamıştım... İçimde bir sızı engel olmuştu tüm bunlara. Ağzımdaki tükürük kurumuştu sanki. Yutkunamamıştım. Masallardaki kötü cadılar mı çalmıştı sesimi, bilmiyorum. Nazar Ateş, kendi olamayıp susmuştu işte! Başka bir açıklama gelmiyordu aklıma.

     Ona meftun olma düşüncesini kaldıramıyordum. Pamuk prensesin katiline, şirinleri Gargamel'e, atan bir kalbin kurşuna sevdalanması gibi bir şeydi bu. Aşkı ne ona ne de kendime bir türlü becerip giydiremiyordum. Düşüncelerimin arasında boğulur gibi olunca terasa çıkma ihtiyacı hissettim. Dilan'ın getirdiği muzlu süt biraz daha iyi hissetmemi sağlamıştı. Yaptıklarımı düşünüyordum ve yapmaya çalıştıklarımı. Hata edip etmediğimi bilmiyordum. Ben karanlığı zayıf bir mum ışığıyla aydınlatmaya çalışmıştım. Zafere yol aldığımı düşünürken mızrak yine dönüp dolaşıp beni bulmuştu. Mervan'a güvenemiyordum. Sözlerinin gerçekliği tam anlamıyla bir muammaydı. Bana kalan tek şey ise o küçük çipti.

      İki gün önce ilaçlarını götürme bahanesiyle Baran'ın odasına gitmiştim. Bereket versin uyuyordu. İşte o zaman elimdeki çipi bilgisayarında inceleme fırsatı bulmuştum. O gün haklılığım bir kez daha gün yüzüne çıkmıştı. Mervan, bu çipi boşuna saklamıyordu. İçerisinde yeraltı dünyasıyla ilgili çok gizli belgeler vardı. Kuryeler, satıcılar, avcılar, pazar, koruyucular, kara para aklayıcılar ve daha neler neler... Belgelerden çok daha fazlası bu küçük gerecin içerisine nüfuz etmişti. Suç, cinayet ve işkence görüntüleri, bunları işleyen insanlarla birlikte kayda alınmış; kurbanların unvanları ve kişisel bilgileri dosyalara işlenmiştir. Bu kayıtların neden tutulduğunu, ne kadarının Mervan'la ilgili olduğunu bilmiyordum. Bildiğim tek şey avucumun içinde mahşeri çağıran hacmi küçük, marifeti büyük bir delil taşıdığımdı.

      Şimdiden yazılanları okuyup pek çok bilgiye ulaşmıştım; fakat bildiklerimin başıma nasıl bir bela açacağını düşündükçe de huzursuz olmaktan kurtulamıyordum. Baran, uyanmadan ilaçlarını bırakıp odasından çıktım. Bana hazırlanan yemeklerden atıştırıp odama yöneldim. Artık sorumluluklarım eskiye nazaran çok daha fazlaydı. Aras ve Asya'nın gelişimi ile ilgileniyor; ateşlerini ve altlarını sürekli kontrol edip annelik görevlerimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordum. İlk başta bu işleri kıvırmakta zorlansam da Makbule Hanım'ın yardımıyla başarılı olabilmiştim.

  Uyuduklarında uyanacakları saati heyecanla bekliyor; gece bile başuçlarından ayrılmak istemiyordum. Pek çok duygu hissetmiştim bu hayatta; fakat hiçbiri annelik kadar yakışmamıştı kalbime. Bir başkalık vardı hislerimde. Öyle özel, öyle içtendi ki yaşadığım ne koklamaya doyabiliyordum ne de sevmelere. Tek bir tebessümleri benim için koca bir ömre bedeldi. Ben hiçbir şeyi böylesine masum sevmemiştim.

HÜSRANWhere stories live. Discover now