85. BÖLÜM: HÜSRAN 3 AŞK-I DİLHUN 🔫 ÖTEKİ KADIN

91 8 2
                                    


Medya: Kaldık böyle: Yarına kalır mı aşk?


     Hayal kırıklıkları... İnsan dışardan bakıldığında muhteşem bir sistemle bir araya getirilmiş karmaşık bir organizmaydı. Sadece görünen yönleri bile bir benzerine rastlanmayan mükemmel düzeydeyken zihnini anlamak daha da imkânsız oluyordu. Beyin dışardan bakıldığında cevizi andıran hassas bir yapıyken esas bilmece o beynin içine gizlenmiş zihin dünyasındaydı. İnsan uçsuz bucaksız iç içe fakat zıt iki evreni birlikte yaşıyordu. Bu evrenden içe dönük olan zarar gördüğünde davranışlar da etkileniyor ve beden sağlığı kötüye gidiyordu. Keşke zihin ve hayal dünyası ölürken beden aymazca soluklanıp yaşayabilseydi.

     O gün odasına gelen kağıtlarla genç bir kadın hayata dair olan tüm umutlarını ve beklentilerini mezara gömmüştü. Gülnaz, kendisine verilen kâğıdı avuçlarının arasına alıp göğsüne bastırdı. Melek ve Dicle yanında değilken yana yakıla doya doya ağlamak için neyi bekliyordu? "Mervan, ah Mervan!" diye inledi. Gözyaşları yüzünü sırılsıklam yapmış keder hücrelerine kadar yükselen bir ateşle canından can etinden et koparmıştı da kimsenin ruhu bile duymamıştı.

Ölüyordu kadın... Öldürüyordu adam; fakat bu cinayeti kimse görmüyor, duyarsızca çekilip gidiyordu. Yok arkadaş, olmuyordu işte! Olmuyordu neylesin! Mervan'ı iliklerine kadar isterken onsuz kaldığı bu hayata nasıl dayanırdı? Gözlerinin yüreğinde bıraktığı bu ukdeyle nasıl yaşayacaktı?

     Bırakmıştı işte! Bırakmıştı aşkına hicran olan bu meftun kadını. Artık Mervan'a dair hiçbir umudu yüreğinde taşıyamayacaktı. Âşık olduğu adam habersizce imzalattığı kağıtlarla onu boşanmıştı da aşk sarhoşluğundan ruhu bile duymamıştı. Nasıl inanmıştı ona? Peki Mervan... O nasıl üstüne basıp onu bir paspas misali kaderine terk etmişti?

    Mervan'ı ilk gördüğü günü düşündü. Ablasıyla terasta oturmuş sevdiği çizgi romanların resimlerine bakıyordu. Çaylarının yudumları kursağında ılık izler bırakırken bir haykırış yutkunup öksürmesine sebep oldu.

  "Mirzanoğlu..." O heybetli kapı gürültüyle açılırken hayatını sevdanın ağlarına düşüren adam, bakışlarının kirlendiği noktada belirdi. "Çık lan dışarı! Mirzanoğlu...!" Onu gördüğü an içinde tarifsiz duygular oluştu. "Bu da kim?" dedi ablası Meral. Adam onu ite kaka çıkarmaya çalışırken yumruğunu önüne geçen insanlardan esirgemeden eve girdi. İki kardeş bu yabancı adam karşısında korkuyla, kalakalmıştı. Heyecanla adım adım iç merdivenin tırabzanlarına koştular.

Mervan önüne çıkan tüm engelleri devirmiş ve kendini Mirzanoğlu konağının içine atmıştı. "Mirzanoğlu!" diye bir kez daha haykırdı. Gülnaz, artık onun kemikli güzel yüzünü, o uzun, siyah kirpiklerinin gizlediği çekici kömür gözlerini daha yakından görebiliyordu.

"Beyim, canınıza susamadıysanız çekip gidin!" dedi kâhya dinlenmeyeceğini bile bile. O arsız eller kendisine karşı duran adamı sertçe duvara yapıştırdı.

    "Çeneni kapatsan iyi edersin."

Gülnaz, hayret ve hayranlıkla ona bakıyordu. Mervan'ın çok güçlü biri olduğunu düşünmüş ve çekiciliği karşısında yutkunmuştu. "Babam evde yok!" dedi genç kadın mahcup ve vakarlı bir sesle. Mervan, ona göz ucuyla bakıp hızla uzaklaştı. Ve heyhat! O bakış bile Gülnaz'ın aklını başından almaya yetmişti. Gönlü akmıştı Mervan'a ve o kaslı doku Gülnaz'a ister misin diye sormamıştı bile.

Artık uyku haram olmuştu Gülnaz'a. Onu düşünüyor, güzel yüzünü bir kez daha görebilmek için deli divane oluyordu. Kâhyaya Mervan'ı sorup adını öğrenmiş; onun sayesinde hakkında birkaç bilgiye daha ulaşmıştı. Ve beklenmedik bir anda her şey ters düz olmuştu. Düşmanlığın bittiği gün Gülnaz'ın tüm umutları yeniden yeşermişti.

HÜSRANWhere stories live. Discover now