97. BÖLÜM: HÜSRAN 3 AŞK-I DİLHUN 🔫 ÖLMEDİ NAZAR, HÂLÂ AYAKTA!

84 6 8
                                    


Medya : bi sen gibisin (Aysel Yakupoğlu)


Bazen sadece yorgun oluyor insan.
Ne küs ne yalnız ne de aşık...

Cemal Süreyya

Nazar'ın günlüğünden

Bugünlerde halim eskiye nazaran iyi sayılır. Biraz yorgunum, biraz buruk... İçimden yükselen kara bulutlar belalı başımı bırakacak gibi durmuyor. Herkesten uzakta, ipleri gevşetilmiş ama asla kendi haline bırakılmamış deli bir kısrak gibiyim. Mervan, beni bu eve görünmez duvarlarla hapsetmişti. Nazar'ı kendi elleriyle öldürmüş ve şimdi kolunu kanadını kırdığı bu çaresiz kadından yaşamasını, hiçbir şey olmamış gibi devam etmesini bekliyordu. Bu solungaçları soyulmuş bir balıktan nefes almasını beklemek gibi hayali bir hevesti. Kanadı kırılmış bir kuş uçabilir mi? Ya da silsek tüm renkleri, kırsak kalemleri fırçalar küstahça eşsiz bir tablo yapabilir mi?

Suçluydum. Kendi elimle kendi mezarımı kazmıştım. Ona ihanet ettiğimi söylediğimde tek derdim beni bırakmasıydı. Ya da en azından sıkar kafama siler beni bu dünyadan diye düşünmüş, ama yine de köhne gururuna mağlup olmaktan kurtulamamıştım. Polise gidemiyordum, çünkü biliyordum; Mervan'ın kızdığında yapamayacağı hiçbir şey yoktu.

Bu mahallede, bu şehirde kimsenin görmediği zincirlerimle yaşamaya çalışıyordum. Ve ne yazık ki böyle yaşamaya çalışan bir ben değildim. Geçen gece yan komşumun çığlıklarıyla açtım gözlerimi. Adam gözünü bile kırpmadan acımasızca kadını hırpalıyor, çocuklarının gözünün önünde öldüresiye dövmekten çekinmiyordu. Olabilecek her şeyi göze alıp kapıya deli gibi vurdum. Bir yandan da karşılaşacağım manzaraya hazırlıklı olmaya çalışıyordum.

Adam beni görünce öfkeyle deli gibi bağırdı. Nerdeyse sinirden başında alevler yükselecekti. Kadını arkama alıp, "Seni polise veririm. Ne hakla dokunursun ona!" diye hesap sordum. O gün bir kez daha Mervan'ın gözünü üzerimde hissettim. Adam elini beni tokatlamak için kaldırdığında hemen arkasında beliren delikanlı yüzüme inmek için fırsat kollayan eli duvara çarpıp adamı evire çevire dövdü. Adam yerde kanlar içinde böğürürken son kez omzunun üzerinden bana baktı ve sonra eski yerine döndü. Beni hâlâ takip ettirdiğini biliyordum ama ilk kez bu kadar yakınıma gelmişti.

Normal insanlar gibi hastalandığımda doktora gidemiyordum. Bir ihtiyacım olduğunda onların bana bıraktığı kartlara göz atıyor ve anlaştıkları insanlarla iletişim kurup yardım istiyordum. Her ay benim için açılan hesaba yüklü bir miktar para yatsa da Mervan'ın kirli parasına tamah etmeyecek kadar onurluydum. Bu yüzden kendime izni olmayacağını bile bile iş aramaya başladım. O günlerde komşum Nezaket Hanım imdadıma yetişti. En iyi yaptığım iş tatlı olduğu için kafelerinde işe başladım. Genellikle işim mutfakta oluyordu. Mervan ve köpeklerinin itiraz edeceğini düşünmüştüm, neyse ki öyle bir saçmalık yapmadılar. Nezaket Hanım'ın eşi Melih Bey emekli bir denizciydi. Beni de kısa sürede kızı gibi benimsedi. Onların arasına karışırken geçmişime ve kimliğime yönelik endişelerim vardı, fakat zamanla hepsi bertaraf oldu.

Ben anlatmadıkça geçmişimi sormadılar. Ben de gereğinden fazla bir şey anlatıp da onların başını belaya sokmadım. O gün kafede gül tatlısı yaparken sarı saçlı, güzel bir kız dikkatimi çekti. Başında taç şeklinde yapılmış harika bir mısır örgüsü, mavi, küçük gözleri vardı. Kafede kimse olmadığı için varlığı ister istemez dikkatimi çekmişti. Yanına yaklaşıp, "Ne arzu edersiniz?" diye sordum. Utanarak gözyaşlarını sildi. Bakışlarımdan rahatsız olmuş gibi bir hali vardı. Uzattığım mendille burnunu silip, "Gül tatlısı var mı?" diye sordu. Henüz tatlıları şekillendirip fırına koymamıştım. Bu sebeple biraz beklemesi gerektiğini söyleyip yeniden işimin başına döndüm. Peşimden mutfağa geldiğini görünce epey şaşırdım ama kıracak bir şey söylemedim. Çok hassas ve duygulu görünüyordu. "İsminiz neydi?"

HÜSRANWhere stories live. Discover now