5. BÖLÜM: HÜSRAN 1 CÜRM-Ü AŞK 🔥YÜREĞE DÜŞEN GÜNAH

529 19 5
                                    


Medya: EYLEM AKTAŞ (Zor yıllar)


Şeytanlar en büyük günahları işletecekleri zaman,

Önce bunun sevap olduğuna inandırırlar.

W. SHAKESPEARE

Bu gün artık bitmek bilmez stresin sonuna gelmiştik. Ablamın düğün günü gelip çatmıştı ve hepimiz bu süreçte bedensel ve psikolojik açıdan çok yorulmuştuk. Bu sefer ev sahibi olan bizler değildik, damat tarafıydı. Ailemi, oldukça kaliteli bir otele yerleştirdiler. Ayşe, odanın güzelliğini görünce neredeyse mutluluktan havalara uçacaktı. İlk gün bizleri evlerinde ağırladılar. Birbirinden güzel hediyeler ve yemeklerle özellikle de ablamın başını çok fena döndürmeyi başarmışlardı. Nerdeyse bu aileye gelin olduğu için mutluluktan zil takıp oynayacak kadar çılgın bir hâle düşmüştü.

Annem, her zaman ki gibi mutedil ve görgülü davranmaya devam etti. Ben ise bu abartılı, gösterişli evde sürekli Gülnaz, Mervan ve Zeynep'le göz göze gelmemek için adeta köşe kapmaca oynuyordum. Anneme otelde kalmak için çok yalvardım; ama laf söz olur diye beni kolumdan tutup zoraki bir şekilde peşinden sürüklemekten vazgeçmedi. Pembe gül desenleri olan siyah, sade bir elbise giymiştim. Hafif bir makyaj yaparak o sıkıcı toplantıya istemeye istemeye katıldım. Keşke kalp şeklindeki o güzel kolyemi bulabilmiş olsaydım. Ona dokununca tüm sıkıntılarımı ve huzursuzluklarımı bir nebze de olsa unutabiliyordum.

Mehmet, kolyemi kaybettiğimi duyunca üzülmüştü; ama bana hiç kızmadı. Tam tersine, "Sana ondan çok daha güzellerini alacağım günler gelecek!" diyerek teskin etmeye çalıştı; fakat ben daha özel ve güzel kolyeler istemiyordum. Sadece onu istiyordum. Bunu ona söylediğimde aynısını bulmak için bana söz verdi. Şu zorlu hayatımda ona rast geldiğim için kendimi çok şanslı adediyordum. Bu kadar anlayışlı bir insanla karşılaşmak her kula nasib olan bir şey değildi! Şu iki gün bir an önce bitmeliydi ve ben ait olduğum yere, Mehmet'in yanına dönmeliydim.

Zeynep'in bakışlarından benim her şeyi bildiğimi anladığını sezmiştim; ama onu umursamayıp görmezden gelmeyi tercih ettim. Beni kenara çekip konuşacak cesareti bile yoktu. Böyle birine söyleyecek neyim olabilirdi ki? Mervan, ne kadar delicesine bir cesarete sahipse; Zeynep de bir o kadar korkaktı. Bu ikisinin abi kardeş olduğuna inanmak için bin şahit lazımdı.

Yine yapmıştı işte. Bakışlarıyla tüm bedenimi tutuk bir zincire kenetlediği yetmezmiş gibi otoriter tavırlarıyla ailemi etkisi altına almaya çalışıyordu. El altından yaptığı imalarla bana durmadan kendi yasak dünyasının kapılarını açıyor; bense hırsla o kapıları bir bir yüzünü çarpıyordum. Yorulmuştum onun bu vurkaç yapan silik, köhne darbelerinden. Artık işi sözde koymuyor, yanımdan gelip geçerken bile olası kaçınılmaz bir yakınlığa beni mecbur bırakıyordu.

Biraz uzaklaşmak için lavaboya gittim. Çıktığımda olabildiğince oyalanmaya çalıştım. Aşağıda ne kadar az zaman geçirirsem kendimi iyi hissetmem de o kadar kolay olacaktı. Duvarda ilgimi çeken bir tabloyu incelerken yine o sarhoş edici parfümü burnumu Mervanlı bir kabusa sürükleyip kıvrandırdı. Hemen arkamdaydı. Beni hayran hayran incelediğinden neredeyse emindim. Sanki kör bir bıçakla tüm derimi yüzüyormuşçasına acı içinde kıvranıyordum. Kaçıp gitmek istiyordum bu viraneden ve ne yazık ki bu o kadar kolay olamayacaktı. Nefes alışlarını ensemde hissedince olabildiğince hızlı bir şekilde bedenimi ondan kurtardım.

HÜSRANWhere stories live. Discover now