30. BÖLÜM : HÜSRAN 1 CÜRM-Ü AŞK 🔥 GÜZEL VE ÇİRKİN

368 11 5
                                    


Medya : Şanışer &Eda baba (Bütün Ümitleri Almışlar)

               Masallar gerçekten ötedir; bize ejderhaların var olduğunu anlattıkları için değil, ejderhaların bile yenilebileceğini anlattığı için.

                                                                                   GİLBERT KEİTH CHESTERTON

     

     Bu büyük odada esaretin her bir demini umutsuzca yaşamaya mecbur edilmiştim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

    Bu büyük odada esaretin her bir demini umutsuzca yaşamaya mecbur edilmiştim. Cesaretim yine başıma bela olmuştu. Mervan... Ne çok öfkeliydim ona! Beni evden çıkarmadığı gibi şimdi de onursuzca odamda alıkoyuyordu. Saatteki tik tok sesleri bile beynimin içinde çınlıyor; sanki geçen her dakika başıma balyoz gibi iniyordu. Kapıya defalarca vurdum, beni bu dipsiz kuyudan çıkarsızlar diye; fakat kimse ne sesimi duydu ne de derdimden anladı.

   Boğuluyordum sanki! Yastıkları her yere fırlatıp yatağı darmadağın ettim. "Çıkarın beni!" diye bağırıp elime ne geçerse duvarlara fırlatıyor; kırılmadık ayna, parçalanmadık eşya bırakmıyordum. Sonunda hâlsiz düşüp bir köşeye sindim. Başımı kollarımın arasına alıp içli içli ağlamaya başladım. Öyle çaresiz ve zavallıydım ki hâlimi düşündükçe acı ve öfke tüm benliğime yayılıyor; beni iyice çileden çıkarıyordu.

        Nasıl olmuştu da Raziye Hanım odama gelip beni türlü hakaretleriyle duvardan duvara vurmamıştı; bir türlü anlam veremiyordum. Belli ki Mervan dediğini yapmıştı. Onu bize karşı uyarmış; tabiri yerindeyse kulaklarını çekmişti. Yoksa bunca taşkınlığa susmaz, hırsla odaya girer ve beni dövmekten beter ederdi.

     Tüm günümü umutsuzca o bir haftanın dolacağını ve bir gün bu cehennemden kurtulacağımı düşünerek geçirdim. 2 gün kalmıştı. Kâbus gibi geçecek 2 gün...  Diz çöküp kıvrıldığım yerden tüm gün kalkmamış; bana getirdikleri hiçbir yemeğe elimi bile sürmemiştim. Ne açlık umurumdaydı ne de hastalık...

      Akşama doğru kapı açıldı. Kimin geldiğini tahmin etmek hiç de zor değildi. Başımı çevirip bir kez bile yüzüne bakmadım. Issız, sakin bir deniz gibiydim. Umursamazlık ve keder gözlerimden okunuyordu. Yavaş yavaş yanıma doğru yürümeye başladı. Ayakkabılarının sesi içimdeki huzursuzluğu körüklüyor; yürürken bastığı kırık cam ve porselenler ruhumu yırtan tiz sesler çıkarıyordu. Hemen karşıma geçip diz çökerek oturdu. Bir süre darmadağın olmuş odayı ve perişan bekleyişimi seyretti. Gözlerine bakmıyordum. Bacaklarımı, karnıma çekmiş bana olan bakışlarını görmezden geliyordum.

     Acıyan gözlerle bakmasına tahammül edemiyordum. Beni böyle tükenmiş görmekten hiç de hoşnut olmamıştı belli ki.

   "Ortalığı savaş alanına çevirmişsin!" dedi yılgın bir tavırla. Ona cevap vermedim. Küskün tavırlarıma alışkındı. Büyük öfke nöbetlerimin kaçınılmaz sonu hep böyle olurdu nedense?

HÜSRANWhere stories live. Discover now