71. Bölüm: Yüzleşmeye Giden Karanlık Yol

40 7 126
                                    

   Hayatımız pahasına koşmaya başladık. Karnımda güçlü kasılmalar oluşurken, gitgide şiddetlenen mide bulantımı kontrol altına almaya ve içinde bulunduğum şok etkisinden kabullenişlerle çıkmaya çalışıyordum. Başaramıyorum. başaramıyorum! 

   Nasıl başarabilirdim ki? Beni en gerilim dolu anda çaresiz bırakacak derecede kontrolsüz hissettiren en önemli detay, geçmiş ve geleceğin içinde bulunduğum ana kusursuz bir tasarımla örülmesiydi. Seneler önce, Beyefendi'nin gizli odasında açığa çıkmayı bekleyen tablonun bu anı göstermesi ve bulduğumu sandığım dostlarımızın gerçekte onlar olmaması, yani günler önce evde gördüğüm kabusun bir haberci kabus olması... sindirilecek gibi değil!

   "Sese doğru mu?" dedi Yağmur.

   "Evet! Sesin kaynağına. Bu kez onlar, eminim!" dedi Pınar. Emin olduğunu kanıtlayacak hiçbir delil yoktu. Tıpkı üçüncü basamakta uyardıkları gibiydi; kriz anında verdiğimiz tepkiler kurtuluşumuzdu. 

   Pınar'ı onayladığım sırada, kaldığımız evin bulunduğu dönemece çok daha yakın olduğumu fark edip arkama bakmaya hazırlandım. Fakat lanet, saliseler arası boşluğu evrenler kadar genişletip bizimle oynamaya çoktan hazırdı. Bunu, arkamı dönmek için başımı hareket ettirdiğim an kasabanın ölü atmosferinin üstümüze karabasan gibi çökmesiyle ve üstü çizili evlerin kırmızının en koyu tonunda parlamasıyla anlamıştım. Diyaframıma güçlü bir yumruk yercesine çöktüm; Pınar ve Yağmur da benimle aynı etkinin içinde görünüyordu. Yine de başımı arkaya çevirecektim.

   Üç metre boyunda, duygularından arınmış, dudaksız ve burunsuz, yalnızca bir kardan adam misali kömür gözlere sahip hayalet bir karış uzağımdaydı. Şeffaflığı yüzünden arkasındaki orduyu aynı netlikte görebilmiş; görüş açıma sığan genişliktense dört hayaletin aynı hizada olduğunu fark etmiştim. 

   Ve hayalet, varlığımdan haberi olmamışçasına içimden geçti. Bu, tam anlamıyla ölüm soğukluğuydu. Yine de bizi tutsak edememişlerdi. Hayalet ordusu, lanetin metafiziksel uzantılarıydı ve bu yüzden ondan etkilenmemiş olabilirdim. Derhal Pınar ve Yağmur'a döndüm, fakat yüzlerinde yalnızca soğuk ürperti izi görünüyordu. Hayaletler zararsız olmalıydı. Fakat ortada bir değişim vardı: Olabildiğine yoğun, keskin bir atmosfer, mantığımın algılayamadığı düzeyde, tanımlayamadığım bir korku hissi ve iç ürperten, beyazın en ürkünç tonunu barındıran hayalet ordusu... 

   "Bu bir mesaj olmalı." dedi Yağmur, "Lanetin ucuz numaralar yapmadığını unutmayın. Az önceki durum geçmedi. Saniyeler sonra belki de gerçek Toprak ve Serhat'a ulaşacağız."

   "Ya da daha beter bir tuzağın içinde olacağız." dedi Pınar, "Hadi yüzleşelim."

   Hayaletler peşimizde değildi, ancak yoğun atmosfer bizi bırakmamış, hızımızı olabildiğine azaltmış ve bizi bir hayli yormuştu. Adımlarımızı Beyefendi'nin konağına doğru sıraladık. Evden bir enerji alamıyordum. Kapı ve ışıklar bıraktığımız gibiydi; sanki bu evle olan ilişkimiz yaşamımızın sonuna dek bitmiş, hikayemiz, adım atmadığımız karanlık yolun bizi karşılamasıyla sürmeye yüz tutmuştu. Bu yolun ucu yüzleşme noktamıza çıkıyordu; henüz bu eve ilk girmek üzere olduğum anda dikkatimi çeken, hemen ardından ruhumu bırakacağım kadar güçlü bir etkiye kapıldığım yer kapkaranlıktı. Serhat ve Toprak'ın oraya bilinçli girmeyeceğine bahse vardım. Ne görmüş olabilirlerdi?

   "Serhat! Toprak!" Karanlık bölgeye girmek üzereydik. Son bir şansla onlara sesimi duyurmayı, hatta yanımıza gelmelerini diledim.

   "Ege! Seni duyuyoruz. Ama..." Toprak'ın sesi bir anda kesildi.

   "Ama gelemiyoruz! Yolu bulamıyoruz. Her yer karanlık!" dedi Serhat.

   "Bu bir tuzak!" dedi Pınar, "Sesimize doğru gelmeliler. Bizi oraya çekmeye çalışıyor."

   "Sese doğru yaklaşın." dedi Yağmur, "Bir tahminim var."

   "Nasıl bir tahmin?" dedi Pınar.

   "Yaşam düzleminde, aynı anda farklı boyutları deneyimliyoruz." dedi Yağmur, "Farklı gerçeklikler, farklı realiteler... belki de farklı kurallar... geldiğimiz yerde bunu görememek doğal. Böyle bir enerji alanında pek çok ihtimal mümkün."

   "Yani?" dedi Pınar, "Bir adım daha atarsak farklı bir boyutta mı olacağız?"

   "Çok saçma görünüyor, değil mi?" dedi Yağmur, "Ege ile deneyimledik. Siz de deneyimlediniz. Bir şeylerin garip ilerlediğini sen de fark ediyorsun."

   "Konağın en üst katı..." dedi Pınar, "siz bambaşka bir katmandaydınız. Burada gerçeklik algımızı yitirdik. Ah, resmen bir deliden farksızız. Sanki bu yaşıma kadar ben sandığım tüm illüzyonlar kasabada yanıp kül oldu. Ve küle dönen bazı şeyler yalnızca öz gerçekliğimle alevlenerek yeniden doğdu."

   "Çocuklar! Sesimizi duyuyor musunuz?" dedi Serhat. Çok yakınımızdalardı.

   "Evet, sesimize doğru ilerleyin." dedi Yağmur.

   "Şimdi?" dedi Toprak.

   "Göremiyoruz. Sesin bir adım ötemde sanki. Toprak..."

   "Gelin. Hadi Yağmur... seni hissediyorum." 

   Boyutlar arası düşüncenin büyük ölçüde netleşmesiyle Pınar'ın sözlerine yanıt verdim: "Yükseliş tam olarak bu olmalı." dedim, "Dünyanın somut gerçekliklerini gören gözleri devre dışı bırakıp gerçek gözümüze kavuşabilmek sence de yükseliş değil mi?"

   "Evet, bu bir delilik. Mantıktan yoksunluk." dedi Pınar, "Bir şeye bağlıyız ve buraya kadar geldik. Normal karşıladığımız durumlara bak."

   "Sanki bu hikayenin sonunda hafızamız sıfırlanacakmış gibi, değil mi?" dedim, "Ama, böyle bir şey olmayacağını biliyorum."

   "Nereden biliyorsunuz Ege Bey?" diye çıkıştı Serhat görünmez duvarın ardından, "Hikayenin senaristi kulağınıza fısıldadı, değil mi?"

   "İlahi Serhat!" 

   Tepkim yanıtsız kalmıştı. Ne Pınar ne Yağmur bana ya da karanlık bölgeye bakıyordu. İkisinin de başı arkadaydı. Boynum acırcasına döndüm. 

   Olamaz!

   Gördüğüm manzara tam olarak şöyleydi: Yüzü aşkın hayaletin ardına dizildiği seksen yaşlarında bir kadın; elinde Yağmur'un parçaladığı oyuncak bebek ve bebeğin başının şeytani tebessümünü katlarcasına hareket ettirmesi... kadın bize yarım metreden daha yakın duruyordu.

   "Başlıyoruz!"

   Pınar, Yağmur ile benim bileğimi tüm gücüyle sıkıp karanlık yola girmemize öncü olmuştu. Bu kez karşımızda Toprak ve Serhat vardı. Serhat'ın elinde duran fener çalışmıyordu, fakat karanlık yolun öte tarafında duran yüzü aşkın hayalet, beyaza çalan şeffaflığıyla bize ışık olmuştu.

   "O ışık da ne?" dedi Toprak, Yağmur'a tek parça halinde kavuşmanın heyecanıyla sarılırken. 

   "Hayaletler, oyuncak bebek, yaşlı kadın... yani, lanetin tüm tezahürleri." dedi Yağmur.

   "Melodi'nin sesini mi duydunuz? Neden buradasınız?" dedi Pınar.

   Serhat yaka silkti: "Evet Pınar, evet... farkında mısınız? Siz de ben de boşluğa cumburlop düştük."

   "Ne demek istedin?" dedim.

   "Ekip dağıldığında Zen etkisinden uzaklaştık. Üçüncü haritayı unuttuk. Biz bu macerayı kahkahalarla tamamlayacağız. Serhat demişti dersiniz."

   O sırada hayaletler dağılmaya başladı. Yaşlı kadının parıldayan ışıktan yansıyan silueti ise kayboldu. Bir aradaydık. İstikamet dördüncü basamağın son yüzleşmesiydi. Karanlığa ışık olmaksa tek yapmamız gerekendi. Kahkahalarsa tek kozumuz... tıpkı kahkahaların temsilcisinin söylediği gibi...

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now