34. Bölüm: Kurallar ve Seçimler

48 9 29
                                    

   Pınar soğukkanlılıkla bize doğru başını çevirdi. Sus işareti yaparken, diğer eliyle tüm evi aramamızı vurguluyordu. Serhat'ın hayalet adımları hepimize yansımıştı; çıt çıkarmadan kapıdan ayrılıp tek tek odalara dağıldık. Melodi ve ben üst kata çıkarken Toprak mutfağa, Yağmur ise kilere yöneldi. Pınar yerinde duruyordu; büyük ihtimalle kapı kolunu inceleyecekti. Serhat ise konağın giriş kapısını incelemeyi hedeflemişti.

   Melodi kızların kalacağı odaya girdi. Bense kendi odama... 

   Odamıza ilk kez girdiğimde adeta bir zaman tünelinden geçtiğimin hissine kapılmıştım. Bu kez yaptığım ziyarette ise durum epey farklıydı. Nizami bir disiplini barındıran genel görünüm, buraya asıl geliş amacıma yardımcı oluyordu: Bizden başkasının olup olmadığını tespit etme amacına... açıkçası bu, gülünç bir amaçtı. Öyle ya, Bitmezçember'in Hasan'ını ya da kasabanın gizemli ve çelişkili dedesini yatağımın altına saklanırken yakalamak beni trajikomik bir kahkahaya sürüklerdi. Böylelikle park ettiğimiz arabaya binip kasabanın en tehlikeli noktalarına çıkarma yapmak daha mantıklı olurdu. Yine de içinde bulunduğumuz birkaç saatlik gelişmeden çıkardığım sonuç, kasabanın gizemlerini ancak ve ancak tümüyle ele alarak çözebileceğimizdi.

   "Bir Rus atasözü vardır evlat. Başkasının manastırına kendi kural kitabını getirmeye kalkma."

   Korkut amcanın kulağıma küpe olan sözü beni odanın ortasına mıhladı. Bir anda vurdu... hiç beklemiyordum...

   Bu atasözüne göre Bitmezçember Orbey dedenin manastırıydı. Ya kural kitabım? Bildiğimi okumamalı mıydım? Yerine göre...

   O an düşünce pusulam yalnızca ikinci harita yönünü gösteriyordu. Şüphe patikamız Korkut amca ve Kader teyzeye kadar uzanıyordu. Haritaya uymaktan başka atacağımız herhangi bir adım bizi karadeliğe çekebilirdi. 

   Kapının karşısına sıralanan üç yatağın altına baktım. Ardından, ortadaki yatağın arkasına konuşlanan pencereye yöneldim ve pencerenin sol kenarındaki kalın bordo perdenin arkasını kolaçan ettim. Son olarak, kapının sağ ve sol köşesinde tüm heybetiyle muhafız misali duran iki buçuk metrelik ahşap dolaplara teker teker baktım. Beklediğim gibiydi; kimse yoktu. Ve beynimi karıncalandıran o düşünce yerküreden tabanlarıma tüm şiddetiyle vurdu:

   Biz az önce sahiden de doğaüstü bir olay mı yaşadık? 

   Tek taraflı bakış açımdan rahatsız olmuştum. Serhat'ın uyardığı gibi her konuya doğaüstü pencereden bakmanın dezavantajını ilk dakikalarda yaşamak ise harika bir fırsattı. Nihayetinde yaşanan durumun kaynağı ilerleyen saatlerde açığa çıkabilirdi.

   Merdiven basamaklarına yönelmek üzereyken, odadan benden önce çıkan Melodi'nin banyo kapısından koridora geçtiğini fark ettim.

   "Hep bu kadar hantal olma bak, Serhat'ın zombileri kapar yoksa." dedi Melodi. Kıkırtıyla karşıladım:

   "Çok haklısın Melodi, zihnin sessizliğine ihtiyacımız olacak. Bazense düşüncelere..."

   "Neden?"

   "Burada üç ana kural var Melodi." dedim, "Orbey dedenin kuralı, Korkut amcanın kuralı, yani harita ve..."

   "Ve?"

   "Bizim kurallarımız." dedim, "Orbey dedeyle uyumlanacak, haritaya göre hareket edecek ve kalbimizin sesini dinleyerek müdahalede bulunacağız. En küçük bir hata buradan hüsranla dönmemize yol açar. Belki de dönememeye..."

   Melodi güldü: "Başına buyruk hareketlerde bulunma diyorsun. Seni bu konuda biraz zorlayabilirim Bay Ciddi. Ama biraz... çok değil."

   "Gıcıksın..."

   "Biliyorum."

   Basamaklardan kıkırtıyla inerken herkesin hep bir ağızdan konuştuğunu gördüm. Bu çok nadir olurdu. Kalp atışım hızlandı. 

   "Ne oldu? Bir bulguya mı rastladınız yoksa?" dedim.

   "Rastlamadık. Görünürde hiçbir şey yok." dedi Toprak, "Aynı anda kafamızı çevirecek kadar güçlü bir his almasak başımızı o tarafa asla çevirmezdik."

   "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu!" dedi Serhat, "Mademki evlerimizde yamulabiliyoruz, dört duvarın arasında bir saniye bile durmam, dışarı kaçarım. E burada herkes evde?"

   "Serhatçığım, dışarısı nasıl daha güvenli olabilir?" dedi Pınar.

   "Dışarıda kendi kendine açılan kapılar görsem yan sokağa kaçarım." 

   "Haritayı unuttun herhalde." dedi Yağmur, "İleri bölgeleri tehlikeli."

   "Bunu görünmez kasaba sakinleri bilmiyo... aaa!" 

   Serhat avazı çıktığı kadar bağırmamak için kendi ağzını avuç içiyle tuttu. Ne söyleyeceğini merak ediyordum. Beni kırmadı:

   "Harita hakkında bir fikirlerinin olmaması ilerleyen bölgeleri bilmedikleri anlamına gelmiyor. Bingo!"

   Serhat'ın enerjisi yükselmişti. Bizim de tabii... oturma odasına yeniden geçtik. Bu kez kapımız açıktı. Yağmur'un çıkardığı harita da... fakat haritayı görmem, paranoya dürtülerimi inanılmaz bir ivmeyle artırmıştı. 

   Sus işareti yaptım. Pınar'ın az önceki halinden farksızdım. Ne olduğunu anlamaya çalışırlarken, halen çekmeyen telefonumu cebimden çıkarıp mesaj penceresini açtım. Ardından uzun uzun yazmaya koyuldum:

   "Harita kelimesi ağzımızdan bir kere çıktı. Bu konuları bu konakta irdelemeyelim. Her yeri kolaçan ettik, ama yakınımızda küçük bir dinleme cihazı varsa iyice dikkat çekeriz. Unutmayın, Bitmezçember'in Hasan'ı hepimizden önce eve girdi. Bunun mantıklı açıklaması olsa da bizi takip etmediklerini nereden bilebiliriz ki?"

   "Çok haklısın, ama Korkut amca bizi uyarmadı." diye telefona davrandı Yağmur.

   "Ne yapacağız?" dedi Toprak.

   Yağmur kaş göz işaretiyle sehpanın üstünde duran haritayı gösterdi. Ardından elindeki telefonu kullandı:

   "Bu gece yarın için büyük bir hazırlık yapalım. Haritayı tamamen kavramamız işten bile değil."

   "Açık konuşmamız gerektiğinde, evin temiz olduğundan emin olana kadar mesajlaşırız." dedi Melodi ve gözlerini bana çevirdi, "Bakalım oyunu kimin kural kitabıyla oynayacağız."

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now