28. Bölüm: Dönemecin Sürpriz Sonu

58 10 25
                                    

   Evler meydanı sessizlikleriyle kucaklıyordu. Dostlarım yaklaşık on adımda tamamlanabilecek bu evleri incelemeye başladı. Bense çemberin merkezindeydim. Gözlerim kapalıydı, bazense apaçık... on saniyelik gözlemim bir dikkat ustasının edasındaydı; bir kartalın gözüydüm o an. Ve çıkarımlarım, bu bölgenin kasabanın kapılarından ibaret olduğunu gösteriyordu. Öyle ki, yapıların arasında yer edinen doğal patikalar bir sokak edasıyla kasabanın en yaşanılmaz yerlerine uzanırken geldiğimiz yoldan bakan gözlemci için sağ çaprazda kalan sokak tamamen eski, yapay ve genişti. Kalacağımız evin bu bölgede olup olmadığından şüphelenmeye başlıyordum.

   Hayalet adımlarım Pınar'ı hedefledi. Saat dokuz yönünde, doğal ve toz toprak içindeki patikanın hemen sol bitişiğinde yer alan sıvasız harabe onun bir ipucu arayışını seyrediyordu. Tozlu kapı paspasının üzeri varış noktamdı.

   "Bu evlerde can yok." dedi Pınar.

   "Yine de ilk gördüğümüz döküntülerden iyidir." dedim.

   Pınar gözlerini kıstı: "Hislerimde yalnız olmadığımı biliyorum Ege."

   "Haritada kalacağımız yer hakkında bir ipucu bulamadık." dedim, "Burada bir sonuca varmadan geniş sokağa giremeyiz."

   Serhat köpürdü: "Hani kaybolma şansımız yoktu? Arabada, o daracık gizli park alanında mı kalacağız? Klostrofobim var benim, imdaaaattt!"

   "Yine başlama." diye çimdikledi Melodi. Serhat acıyla inledi. O sırada Toprak ve Yağmur tarafından kıpırtı geldi. 

   "Çocuklar, ipucu gözlerinizin önünde değil," dedi Yağmur, "ayaklarınızın altında olabilir. Paspasın altında numaralar var. Bizimki yedi."

   Bir saniye dahi beklemeden altımızdaki paspasa baktık.

   "Altıyı buldum sanırım. Dokuz olmadığını belirtmek için altına çizgi eklemişler."

   "Birinci çinko!" diye kükredi Serhat, "Tebrikler Ege, Pınar!"

   Melodi gözlerini devirdi. Kendi paspasının altında altı, üç ya da dörtten biri muhtemelen yoktu.

   "Dört!" 

   Toprak ve Yağmur ikinci ipucunu bulmuştu. Serhat ise yandaki harabelerin altına baktı; üç yoktu. Melodi ise duraksayarak ipuçlarını bulduğumuz evleri gözlemledi.

   "İpuçlarını yakaladığımızı varsaydığımız evlere bakın. Şekilleri diğerlerine göre daha farklı değil mi?"

   Melodi çok haklıydı. Altı numaralı yapının çatısı içbükeydi; ürkünç bir karanlık ton barındırıyordu. Dört numaralı evin ise kapısı diğerlerine göre farklı ve... daha korkunçtu. Öyle ki, üzerinde renklerin öldüğü hissi barındıran sepya tonuna kazınmış siyah bir kuzgun gözlerimizin derinliklerinden yansıyan umuda kast etmiş görünüyordu. 

   Yağmur içeri girmeyi denerken Pınar'ın sokak lambasının yardımıyla seçtiğim yüz hatları ilk kez bu kadar heyecanlı belirmişti. 

   Kapı çeyrek açı ile açıldı. Çünkü asıl harabe içerisiydi; moloz yığınları tüm yapıyı kaplamış, "Ben sadece bir ipucuyum!" mesajını nefesimize işlemişti.

   "Üç numara da özgün bir tasarıma sahip olmalı." dedi Yağmur etrafını incelerken. Melodi bu yanıtla birlikte gözlerini bir kovboy edasıyla kıstı, sağ elini tabanca gibi tutup geniş yolun iki sağındaki eve doğru yöneltti ve... 

   "Çiyuuuuvv! Gidebiliriz."

   Melodi'nin iddia ettiği yapının dibinde soluğu aldık. Paspasın altında tahmin ettiğimiz sayı vardı: Üç.

   "Tabii ki üç!" diye fırladı Serhat, "Çatı da kapı da normal. Ama gövdeye bak, maşallah!"

   Evin çatı ile kapı arasındaki kısmı, bu yıkık dökük bölgenin içinde paranormal detaylar olabileceğinin kanıtıydı. Uzun ve dar pencereleri çevreleyen siyah kenarlıkların gri tuğlalara dokunuşu, yapının böylesine iğrenç bir yere göre ustalıkla eklendiğini fark ettiriyordu. Tıpkı altı ve dördüncü evler gibi... 

   "Alt tarafı bir eve gireceğiz." dedi Serhat, "Her yerde bir şifre... ne alakası varsa..."

   "Belli ki bu bir şifre." dedi Pınar, "Ama elde ettiğimiz verileri kendimize göre yorumladığımızı fark ettim."

   "Nasıl?" dedim.

   "Bir şifre bulmaları ve bunu haritaya eklemeleri bize konaklayacağımız bir ev gösterdikleri anlamına gelmiyor. Belki bu, bambaşka bir anlama geliyordur."

   "Ya da şifreyi onlar bile çözememiştir." dedi Melodi, "Ama biz çözeceğiz."

   Geniş ve mistik yolun bilinmezliğine kendimizi kaptırmak artık birkaç nefes kadar yakındı. Sonlanan cümlelerimiz, sessizliğe teslimiyetimizi ve bakışlarımızdaki derinliği perçinledi. Bekledik, bekledik... ve...

   "Altıma edeceğim! Başımızı nereye sokacağız biz!"

   Serhat bizi güldürürken düşündürmüştü. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayacağımız yeri bulma önceliğimiz her zaman birinci sırada da olsa 634'ün şifresi kalacak bir evi henüz bulamadığımızı vurguluyordu.

   "Ve unutmadan..." dedi Toprak, "ipuçlarının fotoğrafını çekip grubumuza yolladım."

   "Harikasın." dedi Pınar, "Konuştuğumuz gibi... bulduğumuz her detayı not alacağız."

   Ardımızda hiçbir parça bırakmadan merakla dolup taştığım yola girdik. Yağmur, haritada yolla ilgili bir detay göremediğini söylüyordu. Ama yolun ucu, attığımız her adımı bize muktedir kılmıştı. Çünkü bu tünelin ucu bilinmezliğe, karmaşıklığa ve sürprizlere çıkıyordu. Haritaya eklenen her renk, her çizgi bunun mesajını çekinmeksizin veriyordu.

   Yolun ucu aradan geçen on beş dakikaya rağmen görünmüyordu. Bu aslında pek tabiiydi. İrili ufaklı dönemeçler ve terk edilmeye yüz tutmuş; sadece önümüzü görmemizi engellemeyi ilke edinmiş dükkanlar karanlığı aydınlatan fenerler olduğumuz hissini veriyordu. Yanmayan sokak lambaları ise karanlığın bir karadelik gibi ışığımızı çekmeyi arzuladığı sezgisini...

   Serhat, yeniden eline aldığı feneri Harry Potter'in Patronum'u edasıyla açarak etrafındaki ruh emicileri kovarcasına cafcaflı bir edaya büründü. Melodi ona gözlerini devirirken etrafı haritayla birlikte incelemeye başladı. Haritada net bir şekilde ifade edilmese de doğru yolda olduğumuzu yineledi.

   Bir dakikanın ardından karşımızda yeni bir dönemeç belirdi. Çölden bir an önce kurtulup vahaya girmeyi düşlüyordum. Ve dönemeci saran dörder katlı sur görevini üstlenmiş harabelerin bitişiğinde, kasabaya girdiğim ilk andan itibaren hiçbir şeye benzemeyen bir manzaraya şahit oldum: İçinde yaşam olan kasaba manzarasına.

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now