59. Bölüm: Yağmur! Sakın Kanepeye Bakma!

44 5 154
                                    

   Pınar ve Yağmur kesik bir çığlıkla başını pencereye çevirdi. Dördüncü basamağın ilk dakikalarından itibaren bir önceki basamakta konusu bile geçmemiş detaylar açığa çıkmaya başlıyordu. Yaşlı kadının sırrını çözecekt..."

   "Sus, sus, sus!" 

   Herkes zaten suskundu. Bu ne tür bir uyarı? Serhat, odaya sert bir fısıltı bıraktı: "Dışarıdan ses geliyor. Bir şey var. Feneri aşağı tut. Perdeyi kapat, çaktırma."

   Serhat'ın neşesi, yüzünden uçup gitmiş, ciddiyeti ise dengelenmeyi gerektirebilecek kadar kutuplaşmıştı. Olayın akışındaydım; Serhat'ı parmağımla onaylayıp parmak uçlarımda pencereye doğru yürüdüm. 

   "Orbey dede olmasın?" diye fısıldadı Toprak.

   "Eğer oysa kapıyı çalmalı. Anahtarla da girebilir." dedi Yağmur, "Bu odada fazla durmamayı öneriyorum."

   Toprak perdeyi dikkatli bir tavırla kapatırken başını Yağmur'a çevirdi. Perde kapalı olduğundan feneri ona tutmuştum. Göz ve dudak çevrelerinde müthiş bir gerginlik, hüzün ve öfke birikmişti. Ne düşündüğünü anlıyordum; hazır değildi. Ama olmalıydı. Beyefendi'nin fotoğrafı ne tür bir mesaj veriyordu? Yağmur bu gerçeği bilmeliydi.

   "Yağmur..." Melodi, büyük büyükbabasının ailesine armağan bıraktığı müzik kutusunun tınısında bir sesle yaklaşmıştı. Ayrıca Serhat'ı dinliyordu; onu bu odanın dışında kimse duyamazdı.

   "Ne demek istediğini biliyorum, Melodi." diye karşıladı Yağmur, "Toprak, lütfen kendine odaklan. Henüz hazır değilim."

   "Hangimiz hazırız?" diye çıkıştı Serhat, "Mesela, neden Ege bizi el feneriyle uyandırdı? Bir şeyler eksik değil mi sence de?"

   "Anlamadım?" dedim. Serhat garipsedi. Bir kulağı evin dışındaydı ve iki tarafa odaklanmaya çalışırken dengesini yitirmiş gibiydi. Bayrağı Pınar devraldı:

   "Ege, Serhat telefonlarımızın çalışmadığından söz ediyor." 

   "Telefonumuz mu çalış... aaa! O şokla telefonumun fenerini açmak aklıma gelmedi."

   Cebimden alelacele çıkardığım telefonumun çalışmadığını fark ettiğimde, aklımı yepyeni bir soru zıpkın gibi deldi: "Serhat hepimizin telefonunun çalışmadığını nereden anladı? Bu konuyu konuşmadık." 

   "Bu bir algı." dedi Pınar, "Rüyada olabiliriz. Zihnimizin çalışma mekanizmasından farklı, hem de çok..."

   Serhat'ın dudakları titremeye başladı. Güçlü bir şekilde yutkundu.

   "Söyle, söyle... hadi, güvendeyiz." dedi Melodi. Bana bakıyordu. Sanki bu cümleyi benim için de kurmuş gibiydi. Feneri ona tutarken gerildi: "Gözüme gözüme tutma şunu." Herkes başını bana çevirdiğinde, gözleriyle çaktırmadan Yağmur'u işaret edip göz kırptı. Melodi...

   "Eğer bir kabusun içindeysek Melodi..." Serhat durdu; konuyu başa alırcasına toparladı, "Hani bizi kurgulayan bir yazarın olduğu hakkında komplo teorilerim vardı ya, işte bu gerçekse ve yüzleşmemiz bir kabustan ibaret olacaksa, buradan o yazarın tüm okurlarına sesleniyorum. Saldırın!" 

   Serhat'ın ciddiyeti nihayet dengelenmiş, dördüncü basamağın ilk kahkahalarını atmamızı sağlamıştı. Herkes kendine gelecekti ve tıpkı Orbey dedenin devasa kapının ardında söylediği gibi, ne şartlarda olursak olalım kahkahalarımız adaptasyonumuzu sağlayacaktı. Yağmur ile Beyefendi bağlantısını Yağmur'a ve dostlarıma açıklamanın tam sırasıydı. Yine de nereden başlayacağımı bilememek gerginliğimi perçinliyordu.

   "Yağmur... sana bir şey açıklayacağım." diye söze girdim, "Orbey dedenin evinde Melodi'nin gösterdiği fotoğrafta bir detay fark ettim."

   Melodi cebini kontrol etti. Fotoğraf ondaydı! Feneri tam tutmak için yanlarına yaklaştım. Herkes üst üste dizildi. Yalnızca fotoğrafın olduğu kısım aydınlıktı; odanın diğer bölgelerine ışık tam anlamıyla vurmadığından bilinmezlik dürtüsü ensemi sıyırıyordu. 

   Hissettiğim keskin dürtü, kendimi odada bulduğum ilk andan itibaren yanımda olan soğuğun nefesiydi! Bir tam nefesi alıp veremediğim yoğun ürpertide parmağımı güçlükle kaldırdım ve Beyefendi'nin elini gösterdim.

   "Hayır. Hayır, yok... Ege? Ege... Ege!" Yağmur'un fısıltıları haykırışa dönüşmüştü. Bu ihtimali sindiremiyordu! Pınar, Toprak ve Serhat da kalakalmış, Yağmur'un fotoğrafın üstüne damla damla düşüşünü tepkisizlikleriyle karşılamışlardı.

   "Ben... doğmadan önce..." diye kekeledi Yağmur, "sahiden planın parçası mıydım? Beyefendi'nin elinde o oyuncağın... ne işi olabilir?"

   "Gazete haberi... diye ekledi Pınar, "Seneler öncesinin gazetesi. Kanepeye yerleştiren Beyefendi'ydi."

   "Bingo!" dedi Melodi dirseğiyle Yağmur'u dürterek, "Her şey yolunda, bak! Büyük büyükbabamın işleri bunlar. Güvende olduğunu hisset."

   "Tamam, ama... neden oyuncak bebek? Ne amaçlıyor?" 

   Soğuk, şiddetini kulak çınlamasıyla birlikte getirdi.

   "Neden rüyama giriyor?"

   Odanın sıcaklığı düşüyor, soğuk, görünmez bir etkinin nefes alış verişine dönüşüyordu. Kulaklarımdaki hissizlik... bu, çok ağır...

   "Benimle bağlantısı ne?"

   Yağmur'un bir anda nefesi kesildi. Titreyen elimle feneri kanepeye doğru çevirdim. 

   ...

   ...

   ...

   Oh, hayır!

   "Yağmur! Sakın kanepeye bakma!"

   Melodi'nin çığlık çığlığa ikazı Yağmur'un zıt bir tavırla başını kanepeye döndürmesine yol açtı.

   "Lanet... lanetlendik!" Yağmur'un çığlıkları kasabanın öbür ucundaki karanlık yüzleşmeye kadar gitmiş olmalıydı. Serhat'ın dışarıdan ses geldiği iddiası doğruysa, artık açık hedeftik. Fakat... Yağmur'un sessiz kalması mümkün değildi! Yıpranmış, upuzun kahverengi saçlarının hareketlenişi; zayıf, bembeyaz tonlu yüzünün kaşsız ve neredeyse dudaksız olmasına rağmen şeytani bir ruha bürünüşü; soluk, yeşil gözlerinin Yağmur'a kilitlenişi... sivri, uzun burnunun üstündeki yıpranmış gri elbiseye dokunurken bacaklarının hareketlenişi... bu, çaresizlik kuyusunun zeminiydi. 

   Nefesimi ardımda bırakırken, aynı anda kapıya doğru koştuk. Şeytani oyuncak başını bir güvercin gibi bize çevirmiş, nasıl kalktığına anlam veremediğim kanepenin sandığından çıkmaya yüz tutmuştu. Toprak tüm gücüyle kapıya asıldı. 

   Kapı açılmadı.

Korku Tutkunları | İlk MaceraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin