68. Bölüm: Yüzleşilen Korku Etkisini Yitirir

37 5 155
                                    

   Kasabanın en psikopat tonu ruhsuzun nefesiydi. Aramızdaki mesafe, kaçmamı mümkün bırakmayacak kadar yakındı. Beni yakaladığı an diğerleri ne yapabilir? Elleri pençe misali... herkese zarar gelecek. Melodi... neredesin?

   "İlk önce aptalların ya da... korkakların ölmesi gerekmiyor mu?" dedi dedi Serhat, bir eliyle bana uzanıp kaçmamız için kıyafetimi çaktırmadan çekiştirerek, "Bahse varım, bizi izleyen birileri varsa, ilk önce benim öleceğimin bahsini oynamışlardır. Onları şaşırtmak zorunda değilsin."

   Ruhsuzun bakışı beni değil, Serhat'ı hedeflemişken, arkasından gelen ondan fazla ruhsuz bizi bulmuştu. Görünümleri tek tipti. Yıllarını özgür seçimlerinden yoksun şekilde geçiren insanlar... sorgulamaksızın yaşadıklarını sandıkları açık hava hapishanesi... tek amaçları, ne yaptıklarını bilmeksizin kasabanın lanetini körüklemekti, hepsi bu. 

   Fakat... içim dapdardı. Melodi'nin kayboluşundan öte bir hisle... Serhat! Kendini ben ve dostlarım için yeniden feda etmek istiyordu. 

   Dibimde avını parçalamaya hazır bir yırtıcı gibi bekleyen korkunç tasvir, bedenini milim milim ilerleterek patlayıcı bir kuvvetle beni aralarından çekip alacaktı. Hislerimde yanılmadığımın farkındaydım. Fakat, tüm yaşamıma bir ders olabilecek bir anın içinde bulunduğumu görüyordum. Bedenimin verdiği durağanlık... bu, korku muydu? Ölümle burun burunayken; Melodi'yi kaybedip kaçınılmaz karanlığın melodisini işitirken bedenimizdeki titreyişin sebebi neydi? 

   Ruhsuz, karanlık melodinin kreşendosunu Serhat'a yöneltti: "Huhuhuhuhu! Kaçamayacak kadar korkaksınız! Aynı hataya yeniden düşecek kadar aptal..."

   "Ne hatası bre manyak!" diye kükredi Serhat titremeyi sürdürürken, "Bizde hata bir kere olur!"

   "Kükre yiğidim..." diye dirsek attı Yağmur. İçinde ne korku kırıntısı vardı ne de korkudan doğan bir endişe; Melodi'nin kaybolması gibi...

   Ruhsuzun yüzüne bakan gözlerim kımıldamaz ve kırpılmazken, öz parçam olan iç sesim tüm varlığını ses tellerime nakşetti:

   "Kaçma isteğimizi frenledik, hepsi bu."

   Psikopat ruhsuz, el fenerimizdeki ışığı dahi kendine hapsedecek bir kahkahayla karşılık verdi: "Aptallığınızdan ödün vermemişsiniz. Beni siz var ettiniz. Sınırlarımdan arındıran da siz olacaksınız!"

   "Başta bu vahşi şey olmak üzere, büründüğün onca ruhsuza karşı bir şansımızın olmaması gerek, değil mi?"

   "Öğretmen... öğ-ret...men! Haydi söyle... müziğin kalbi nerede?"

   "Öğreneceğiz." Onun için duyduğum endişenin bile silindiğini an be an yaşıyordum. 

   "Hihihi! Eski vazifelinin emanetine sahip çıkamadınız. Müziğin kalbine ihanet ettiniz. Ha-hahahahaha! Bu kadar vahşi ve şakacı olduğuma bakmayın; sadece ruhsuzun tercihlerini onaylıyorum. Vahşetten kurtulursanız, saf yüzümle tanışacaksınız."

   "Sen saf karanlığın yansıması mısın?" dedi Yağmur.

   "Nihihihaha! Hayır kömür saçlı kız çocuğu, yanılıyorsun! Doğru yanıtı vermeni beklemiyordum zaten. Ben senin yansımanım. Son nefeslerini yaşarken bunu bilmen, sana bir armağan olmalı. Oyun sizin için bitti! Başlattığınız işi bitirecektiniz, kurbanım oldunuz!" Arkasını sürüye döndü, "Başlıyoruz."

   "Çocuklar, başlıyoruz." dedim. Aynı anda Yağmur Toprak'a, bense Serhat ve Pınar'a dokundum. 

   "Savaşacak mıyız, manyak mısın oğlum sen? WingTsun mu yapacağız adamlara? Çok pardon, ruhsuzlara?" dedi Serhat.

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now