52. Bölüm: Gizem Çözen Yol

33 7 119
                                    

   Dikkatimi çeken bir konu vardı. Ben, Serhat ve Melodi transa girmeden, yalnızca açık bilinç hissiyle konuşmuştuk. Fakat Pınar ve Toprak için durum epey farklıydı. Söz konusu basamakların üçüncü katını hayatın fiziki akışına zıt bir şekilde açıklayarak keşfetsek de, ikisi sağdaki dönemeç hakkında bambaşka bir bilinç düzeyinde ciddi detaylar vermişti. Daldıkları gizem kuyusundan aldıkları bilgileri elimizdeki verilerle birleştirmeliydik. Düşünüyordum da, o dönemeçle ilgili elimizde yalnızca haritadaki gece sembolü vardı. Tıpkı talimatlardaki gibi kasabanın kalbine gündüz ulaşmıştık. Sınavımız ise geceydi. Klişe bir korku filmini mi deneyimleyecektik? Hiç sanmıyorum... 

   Nasıl unuturum? 634...

   Kasabaya girmemizle şu an arasında yirmi dört saat bile olmamasına rağmen bir zaman yolcusu gibiydim. Bitmezçember'in esrarengiz yoluna ilk girdiğimizde elde ettiğimiz bulguyu sanki çok uzun süre önce keşfetmişçesine hissetmem gerçekten tuhaftı. 

   Ancak, kasabada bulduğumuz sandık başta olmak üzere yaptığımız konuşmalar, sis, oyuncak bebek, hatta evin teras katı bile yüzleşme gecesiyle ilişkiliydi. Şayet bu serüveni bir romana çevirseydim, o geceyi kitabın merkezine eklerdim. Ama Orbey dedenin kulağıma küpe yaptığı bir detayı asla unutmamalıydım: Orası bizim sonumuz değil, vazifemizdi. Serhat her ne kadar kendini merdiven boşluğundan bırakacağını söyleyerek yüzünde tatlı bir tehditkar ifade takınsa da bu yolculuk bizim için şimdi başlıyordu. Değil mi? Neden son vurgumda soğukluk hissettim? 

   "Yağmur, kızım? Konuşmak ister misin?" 

   Orbey dedenin bakışı manidardı; cevabını bildiği bir soruyu sormuş olmalıydı. Yağmur'un farkındalıkla çıkardığı tebessüm ise Orbey dedenin ne soracağını bildiğini açıklıyordu. Beni asıl şaşırtan durum, Yağmur'un tebessümle birlikte başını iki yana sallamasıydı:

   "Konuşmamın zamanı değil. Telepat değilim çocuklar, ama bir şeyleri çözüyorum."

   "Neyi?" dedi Toprak sakinleşen sesiyle. Yağmur'u ilk tanıdığımız zamanki özgüveninin alevlenerek bakışlarına yansıması onu rahatlatıyor, biraz önceki deneyiminin gölgesini ışıldatıyordu.

   "Vakit geldi!" dedi Orbey dede çıkardığı köstekli saatini cebine yerleştirirken, "Gidiyoruz."

   "Ha-ha-hazır değiliz ki?" dedi Serhat. Başını bir sağa bir sola çevirirken sağ dönemeci işaret ediyordu.

   Orbey dede, ondan ilk kez işiteceğim kadar yüksek kahkahalarla yanıtladı: "Sen insanın ömrünü uzatırsın Serhat, ilahi!"

   "Uzatırım, değil mi?" diye mahcup bir tavır takındı Serhat. Onun karmaşık duygular takınmasının kaynağının Orbey dedenin ilk kez kendini frenlemeksizin kahkaha atması olduğunu düşünüyordum.

   "Uzatırsın. Uzatırsın da... atladığın bir şey var delikanlı. Hazır olduğunda gideceğini kim söyledi?"

   "Ne demek istediniz?" dedi Toprak gözlerini kısarak.

   "Vakit, o vakit değil delikanlı." dedi Orbey dede gözlerini Serhat'tan ayırmadan, "Korkut'la görüşeceğiz. Şimdilik buradaki işimiz bitti."

   "Tamam, görüşelim." dedim, "Hatırladığım kadarıyla telefonun çektiği bölgeler kasabanın girişi, kasabanın kalbi ve kalın çizgiyle işaretli ev."

   "Orası benim evim." Orbey dede bir elini cebine atmış, diğeriyle zarif bir bilek hareketi yaparak bizi kasabaya dönmemiz için yönlendirmişti, "Sizi evimde misafir edeyim. Beyefendi'yi merak etmiyor musunuz? Melodi?"

   "Büyük büyükbabamın benimle olan kısa ilişkisinde aramızdaki duvarı her an görüyordum." dedi Melodi hep birlikte yokuştan inerlerken, "Onun Korkut amca ve Kader teyzeye tembihinde bile beni bu işlere karıştırmaması yatıyordu. Değil mi?"

   "Hayır deli dolu kızım," dedi Orbey dede, "Sen onun en zor sınavlarıydın. Başına buyruk tavrına rağmen seni kasaba yüzleşmesine doğru zamanda ulaştırdılar. Ruhun bile duymadı. Bunun için tek bir yoldan gittiler."

   "Neymiş o yol?" dedi Melodi. Orbey dedenin onu kitap gibi okuması sinirlerini altüst ediyordu. Karşıda dersine çok iyi çalışmış, gerçek anlamda bir vazifeli biri vardı. Melodi'nin tek yapması gereken, onu çok iyi anlayıp yüzleşmedeki rolünü anlamasıydı.

   "Sadakat." Orbey dedenin kreşendosu kasabanın kalbinin öylesine güçlü pompalanmasına yol açmıştı ki, kan kapıyı kırıp yüzleşmemize bile gerek bırakmayacaktı.

   "Beni... nasıl?"

   "Senin ailene kavuşana dek herkese uzak duruşun görünüşten ibaretti kızım." dedi Orbey dede, "Yalnızca kendi kuralların konuştu, hepsi bu."

   Melodi'nin hikayesine ve Korkut amcanın ondan söz edişine geri döndüğümde, Orbey dedenin açıklamalarının çelişmediğini fark ettim. Haklıydı; bunu Melodi'nin gözleri de kabul ediyordu. Sessizliğe gömüldü. Ama kimseden uzak değildi; doğru zamanda ortaya çıkacaktı, o kadar...

   "Mademki Korkut amcalar ile her şeyi konuştunuz, telefonda geçecek diyaloğu gerçekten merak ediyorum." dedi Toprak.

   "Merak etme delikanlı, her şey olacağına varır." diye geniş çaplı bir yanıt vermeyi ihmal etmedi Orbey dede, "Hah, çocuklar... Kasaba yollarını iyice gözlemleyesiniz. Bu kapıya varamazsanız, yelkenleri suya indirmeyesiniz." Ne dediğini idrak edememişken, atmosferden gezegene inmemizi sağlayan bir uzay mekiği pilotu kadar hassas bir tavırla kapıyı açtı.

   Serhat idrak etmiş olmalıydı:

   "Kendimi bir hayalet avcısı kadar forsu yüksek, göğüsleri kabarık hissederken tüm planlarımız boşa çıkar ve ben buraya yamılmış bir şekilde gelirsem, bunun sebebi siz ve Bitmezçember'in Korkut'udur. Bilesiniz." 

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now