65. Bölüm: Olumsuzluklar da Planın Parçasıdır

21 7 38
                                    

   Yağmur'un nefesindeki hırıltı, ruhsal özkıyımını gerçekleştirircesine ürkünçtü. Tüm hücreleriyle birlikte ölüme koşuyordu.

   "Yüzleş, Yağmur! Tütsü söndüğünde, ruhumuzu saran dikenli tellerden kurtulacağız." Ne diyorum ben? Ben... kim olduğumu değil, kim olmadığımı biliyorum.

   Yağmur hırıltılı bir inlemeyle nefesini toparladı. Geri dönüşü olmayan yolu en karanlık anımızda aydınlatmalıydık.

   "Kömür saçlı kız çocuğu, lanetin ateşini kendi hükümsüzlüğüyle körüklüyor. Yaşamlar boyu sardığı kartopu çığa dönüşmüş. Kadim uygarlıkların son bulup dişil enerjinin düşüşü olarak adlandıracağım süreçten itibaren, art arda birçok yaşamda dengesini yitirmiş erkek egemenliğin zulmüne uğramış. Art arda... çok acı çekiyor. 

   Ve acı, öfkeye dönüşüyor. Saf öfkeye... artık tüm ipler onda; kurban olmayı bırakıyor. Hücrelerine nakşeden intikam, bir sonraki üç doğumunun asıl sebebi oluyor. Kanatlarını kullanamamasını sağladığını düşündüğü herkesi cezalandırıyor. Dengelendiğini sanıyor, ama yanılıyor. Kibre yenik düşüyor. Hükmün onda olduğunu, adaletin onun bir çift sözüne baktığını sanıyor. Yanılıyor... herkesin onun yansıması, ihtiyacı olduğunu unutuyor.

   Kömür saçlı kız çocuğu, kasabanın bilge kızı olmadan önceki son yaşamında kendini mistik deneyimlerin içinde buluyor. Sevgiye yöneliyor. Doğayı seviyor; hayvanları ve bitkileri korumak üzerine şifa çalışmaları yapıyor. İnsanlığa karşı merhamet duymaya başlıyor. Bu kez ışıldadığını sanıyor; aydınlandığını... ama, neyi niçin yaptığını bile bilmiyor. Öfkesinin sebebini; rahatlamasının... hepsini dürtüleri gereğince uyguluyor. Hatırlamıyor. Ve karanlık, kömür saçlı kız çocuğunun saçlarını renkli kılacak kadar derinde zifirileşirken kendini tümüyle gizliyor. Ta ki kasaba lanetini deneyimlediği hayata dek...

   Yaşamlar arası bilgelik serüveni çemberin ta kendisi. Yeni döngüye başlaması için öğrenmemiz gereken tek gerçek, kasaba lanetinin kendi yansımamız olduğunu, yani tüm döngülerin; acının, pişmanlıkların, sevginin bizden kaynaklı olduğunu; en karanlığımıza inerek buradan mezun olmamız için gerekli öğretiler olduğunu görmemiz. Ama göremiyoruz. Yaşamlar arası karanlıklarımızla, kendi yarattığımız canavar ile yüzleşiyoruz. O, bizi birer birer yutuyor. 

   Söylediğim gibi, lanetin ateşini kendi hükümsüzlüğüyle körüklüyor. Kasabada doğmuş insanlara zarar vermemesi için anlaşırken, karşılığında karanlığını veriyor. Enerjisi sönmüş insanlar... zavallı kurbanlar. Engelleyemiyorum; hepsi için çok üzülüyorum. Ve ben..."

   Durdum: "Ölüm anımla yüzleşmek istemiyorum! Lütfen!"

   "Birlikte ölüyoruz!" diye haykırdı Yağmur, kalbinin dayanma eşiğine yaklaşırken, "Birlikte doğmak üzereyiz. Yap şunu!"

   "Kömür saçlı kız çocuğuna engel olmak için tüm varlığımı feda ediyorum. Ama, reddediliyorum. Çünkü güneş saçlı tanrıçanın beni koruduğunu öğreniyorum. Ebediyete dek kasaba lanetinin bana bir zarar veremeyeceğini...

   Şah mat oluyorum. Ölene dek bu lanetin alevlenmesine tanık olmak; öz kardeşlerimin, yaşam ortaklarımın yasını tutmak... bu duygular bile, şimdi öğrendiğim gerçeğin verdiği hasara yaklaşamıyor. Yörüngesini bir kez bile bırakmadığım yıldızın bana yaşam olması... tam o sırada hayatımı kaybediyorum. Umut kapılarını ardıma dek kapatıyorum."

   "Kömür saçlı kız çocuğunun ölümünü görmeden kendini sonlandırdın." dedi Yağmur, "Onun tek başına mücadele edeceğini sandın. Birbirlerini şah mat ederken, bir sonraki yaşamın zeminini hazırladığımızı görmedin. Ölümün şok içindeydi. Ama, olması gerektiği gibiydi. Ya o? Gözlerini lanetin ölüm tonunu barındıran kaçınılmaz bakışından bir an olsun ayırmadan, farkındalıkla öldü. Yeniden doğmaya can atarak..."

   "Yağmur..."

   "Tütsü sönüyor, Ege." diye kımıldadı Yağmur, "Benim tüm yaşamlarımı okudun; ben de senin kabusunu okuyacağım.

   Gördüğün her detay bugün içindi. Lanet bizi en savunmasız olduğumuz an vurdu. Ama söyledikleri gibi, hikayemiz sisi gördüğümüz an başlamadı. Biz bu hikayenin mimarlarıydık. Ve kasaba laneti bizden bir an olsun kopmadı. Tehditkar tavrının altında, isteyerek ya da istemsizce mesajlar verdi.

   Mesela... sen hariç hepimiz bilincimizi ardımızda bırakıp et parçasından farksız bedenlerimizin koltuğa vuruluşunu izledik. Çünkü sana dokunamıyordu. Ya hayaletler? Orbey dede, yaşlı kadın, Bitmezçember'in Hasan'ı? Biri koruyucu, diğeri kasabanın beden bulmuş hali... ya o kadın? Yaşlı kadının kabusundaki anlamı ne?"

   Hatırlayamıyordum. Alt katta gördüğüm kadını yeniden kavuştuğum gözler bile idrak etmiyordu. Zeka dolu gözlerim... niçin? 

   "Kilitler doğru zamanda kaldırılmaya muktedirdir." İç sesim dışa yansımıştı. Yağmur ise döktüğü gözyaşının ardından burnunu çekerken gururlu bir kıkırdama yansıtmıştı:

   "Söylesene Ege? Güneş saçlı tanrıça, ölüm öncesi sihirli dokunuşunu pişmanlıklarından dolayı mı yaptı, yoksa sana her zaman güvendiğinden mi?"

   "Yağmur! Bunun ne önemi var? Karar onda."

   "O mu? Hahaha!" Kahkahaları bordo duvarları kan tonuna dönüştürürcesine ürkünçtü, "Az önce kömür saçlı kız çocuğu için söylediğin gibi; her şey senin yansıman. Bunu açıklayacak olan sensin. Ve Ege...

   Kabustan uyanırken gördüğün son şeyi hatırla. Kendini... kendinle göz göze gelmenin anlamı ne?"

   Tütsü bu kez tamamen sönmüştü. Mumlar da... mumların kendi kendine sönmediğini, her birini art arda yaktığım için biliyordum. Dış çevremde yaşananlar umurumda bile değildi, zira yüzleşmem için eriyen gözler karanlıkta görebiliyordu. Ayaklandım; tabloyu yerine yerleştirip Yağmur'a doğru yöneldim. 

   Dostlarımın kaskatı kesilirken meçhul bir tepkisizliğe bürünmesi, her an görünmez bir temasa maruz kalabilme ihtimalimiz, rutubetin bizim bir parçamız olması... burası, herhangi bir insanın durabileceği bir yer değildi artık. Nitekim bir şeyler değişiyordu. Tıpkı ben ve Yağmur gibi... kabusumdaki gibi...

   Kırmızının yalnızca kabusumda rastladığım tonu... kaynağı nerede? Göremiyorum. Rüyadayız, değil mi?

   Yağmur beni işitircesine başını iki yana doğru salladı: "Söylediklerine kulak ver. Tüm deneyimler, ışığımızın en karanlık noktalarımıza işleyip yükselmemiz için vardı. Bedenlerimiz bile... yani, deftere ve dostlarına kavuşmak istiyorsan, arzu ve niyetinle bu kapıyı açmalısın. Ne kadar büyük bir tehlikeyle karşılaşacağımızın bilincine varmalısın."

   "Uyanacaklar mı? Defterime kavuşabilecek miyim?"

   "Elbette." dedi Yağmur, "Onlar da hatırlayacak. Madalyonun öbür yüzündeydik, donakalmalarının sebebi bu. Defteri görememenin de... ne söyleyecekler, biliyorsun, değil mi?"

   "Evet, biliyorum. İkimizin de donup kaldığını söyleyecekler. Aynı anda, aynı yerde, iki farklı deneyimi yaşamak... daha nelerle karşılaşabiliriz ki?"

   "Defteri sayfa sayfa dolduranın Ege olduğunu mu sandın?" diye adım attı Yağmur, perdeyi kaldırmak üzere olduğunun verdiği hisle, "Nelerle karşılaşırsak karşılaşalım, bu defter dolmaya devam edecek. Yapraklar tek tek dökülür, Ege bile... ama defter ebedidir. Yüzleşeceğin her şeyin üstesinden geleceğinden şüphen olmasın."

   Onu minnettarlıkla yüklü bir sessizlikle karşıladım.

   "Niyetini ve arzunu uyandır Ege. Kavuşma zamanı! Ve asıl yüzleşme..."

Korku Tutkunları | İlk MaceraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin