63. Bölüm: Çaresizliğin Portresi

35 6 109
                                    

   Hiçbir güçle açılmak bilmeyen ve kendi kendine açılarak bizi bilinmezliğine bir girdap gibi çeken kapıdan girerken, aklımda kabusla ilgili hiçbir detayı barındırmıyor, yaşanacak olana kendimi hazır kılıyordum. Melodi'nin de söylediği gibi herkes tek parçaydı ve birbirimizi koruyacaktık. Harita, aklımızdan bir an olsun çıkmamalıydı. 

   "Kulağına küpe olsun Ege!" diye güçlü adımlarını sıraladı Melodi, "Korkunun dozu arttığında, oraya ışık olmaktan başka bir çaren yok. Hadi, alalım şu defteri."

   Serhat'a yöneldiğimde, gözünü en güven verici tavrıyla kırpmıştı. Melodi'yle iş bitirici gibi hareket etmeleri, haritanın keşfiyle birlikte allak bullak olmayıp daha kendinde olmaları dikkatimden kaçmamıştı. Toprak ve Pınar da güçlü duruyordu. Fakat, sessizlerdi. Ürpertici bir sessizlik... Yağmur? O, tümüyle eve karışmışçasına hiçlikti. Saf farkındalık... gözleri kapalı, kaşları ise titrercesine çatıktı. Sindirmek için yüzleştiği bazı gerçeklerle mücadele ediyordu sanki. 

   Tedirginliğimi aradan geçen on saniye içinde bir katman daha maskelemişken, hiçlik, basamakların zirvesinde beni karşılıyordu. 

   "Tıpkı kabustaki gibi." diye fısıldadım. Defter beni buraya kadar taşımıştı, ama dizlerimin titreyişi; dostlarımın her an kendini kaybedebilme ihtimali... Pınar'ın bileğini sımsıkı tutma ihtiyacı güttüm. 

   Pınar gülümsedi. Bu karşılıkta sıcak bir his vardı; karmakarışık görünen, ama üzerimde gitgide sakinleştirici bir etki bırakan; derinliğinde yaşamı kucaklayan... Ege! Aklını kaçırıyorsun, bul defteri ve çık git!

   Bunun iç sesim olmadığı her şeyiyle ortadaydı. Sözlerim, zihnimin direnç dolu haykırışıydı, hepsi bu. Pınar'la ilgili iç sesimi baskılamak için acı biber görevi görüyordum. Kendimi ısırdığımda salgıladığım acı, korkumu perçinliyordu. Yağmur'un cesaretinden bir hayli uzak olmak şapkamı önüme koymama yol açmıştı. Hatırlayamamamın sebebi, teslimiyetten uzaklık mıydı?

   Yine Beyefendi'nin öğretilerinden olan ve Korkut amcanın vurguladığı o söz kulağımda yankılandı: "Yaşama teslimiyet."

   Dostlarına bak, Ege. Hepsi senin öğretmenin. Onları izle, hepsi senin yansıman.

   Ve bu kez de emindim. Konuşan, iç sesimdi. Dirençsiz, saf, berrak...

   Bir anda "Hay bin Inception!" dedi Serhat köşeyi döndüğünde, "Kabustaki yerin aynısı. Nasıl olur?"

   "Aynısı sahiden. Bir bağlantı kuramıyorum." diye destekledi Toprak. Başını kaşıyordu. Topu Yağmur'a atmak istercesine bir gözü ondaydı. Ama Yağmur, ağlamakla ağlamamak arasında gidip gelirken, onun burada olmadığını hissediyordum. Burası benim için hayatiydi, fakat o, belki de Beyefendi'nin bilinmezlik katına geldiğinden bile habersizdi. Ben, Pınar'la arkada, Yağmur'un önündeydim. 

   Duvarları ve zemini simsiyah, bordo duvar kağıdının kan tonuna bürünüp bel hizamdan zemine dek duvara işlediği manzara ise siyahı aydınlık bırakacak kadar karanlıktı. Rutubet çok ağırdı. Kabusumda aldığım yoğunluğun aynısı nasıl olabilirdi?

   Bu, tam anlamıyla benim yüzleşmem olmalıydı. Aynı zamanda, kabusumda tutsak olan dostlarımın da bir intikam savaşı... Feneri etrafıma daha çok odakladığım sırada, kanepeleri ve masayı gördüm. Oraya uzaktım, masanın üstündeki detayları seçememiştim. Koşar adımla oraya gidecekken, eş zamanlı olarak Toprak bana kalkık kaşlı, gergin ifadesiyle yöneldi:

   "Burada değil dostum. Sen de diğer tarafa bak."

   Gözümü beklemeksizin sol kısma iliştirdim; fotoğraflara, yanmayan mumlara... fotoğraflar, kabusta gördüğümden daha az sayıda ve farklıydı. Toparlamam gerekirse, gördüklerimden birkaçı fotoğraf, bir tanesi ise çizilmiş bir resimdi. Öyle ki, fotoğraflardan birinde çok şık giyimli, orta yaşlı kadın ve erkekler bir masa etrafında toplanmış, ruh çağırma seansına benzer bir aktivite yapıyordu. Doğruydu, masanın ortasındaki tabla eski bir ruh çağırma tahtasıydı. Ürperdim... Beyefendi...

   Bir diğer fotoğrafta... NE!!!

   Fotoğrafın şokunu yaşadığım soluksuzlukta, kabusumda gördüğüm keskin soğuk tam sırtımdaydı; onu hissediyordum, upuzun boyu, hayalet kılıklı, fakat koyu... kopkoyu... 

   "Orada mısınız?" Çocukken gördüğüm güçlü kabuslardan uyandığımda tüm evi ayağa kaldırdığım gibi bir sesle dostlarıma haykırdım. Ama, olağan gerçeklik algılarım etkisini yitiriyordu. Bir ses yoktu. Arkamı dönmek istemiyordum; o anı görmek... 

   "Pınar!"

   "Şşşşttt!" 

   Gitgide bocalamıştım. Yutkunmak şöyle dursun, kontrolü sağladığım nefesimi yine terk etmek, dostlarımın arasında bir an için yalnız hissetmek beni ölümümle burun buruna getiriyordu. Neyse ki kimden çıktığını anlamadığım ikaz sesiyle aynı anda başımı çevirebilmiştim.

   Hayretler içindeydim! Yağmur en arkamızda, kartal gözüyle bizi hareket etmeksizin izlerken, engelden farksız meşhur köşeye mimar olan duvarın en soluna ilişti. Bir şey bulmuştu. Bir tütsü...

   "O kokunun kaynağı burası mıydı?" diye kendi etrafında tur attı Serhat.

   "Yeni sönmemiş. Bize bırakmış." dedi Yağmur, "Hazırlayacağım."

   Yağmur, içindekilerin tümünü göremediğim malzemeleri iki avucuna sığdırarak koltuğa yerleşti. Diğerleri de onu takip etmeyi tercih etti. Bağırışıma neden tepki gelmemişti?

   Pınar tam yanımdan geçerken omzuna dokundum: "Avazım çıktığı kadar bağırdım. Beni duymadınız. Sana seslendim; bana neden 'Şşşşttt!' dedin?"

   "Ege, ne bağırdığını duydum ne de birinin sana 'Şşşşttt!' dediğini. Yağmur'a bakıyorduk."

   Gariplikler silsilesi... defteri umursamadan Yağmur'a odaklanmalarına mı şaşırayım, gördüğüm fotoğrafın şokunu paylaşamadan içimde patlamasına mı, bilememiştim. Yağmur, bazı anlar feneri tutuş açımın zıddında bulunmasına rağmen işinden etkilenmiyordu. Bu yüzden defteri aramayı bir an olsun bırakmamıştım. Ancak, fotoğraf önümüzdeki saatler yaşayacağımız olası yüzleşme için bir buzdağı görevi görmüştü. 

   Fotoğraf ikiye bölünmüştü; sol kısım evin iç kısmını, sağ kısım ise kasaba sokağını gösteriyordu. Evin iç kısmında eski iskemle havalanmışken, üç kasabalı ölüden farksız bir ruhsuzlukla bu doğaüstü anı izliyor; evin dışında ise hayaletler yürüdüğü yola lanet bırakarak yokuş yukarı çıkıyordu. Burası... kasabanın kalbine giden yoldu!

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now