60. Bölüm: Her Yüzleşme Bir Anahtardır

23 6 81
                                    

   İşte bu, bilinmezlikten doğan korkunun uçurumun kıyısına hapsolduğu; gerilimin ise bir yaratık gibi uçurumu aşıp bizi sıkıştırdığı yerdi. Lanetin keskin nefesi yanımızda değildi artık; o, oyuncak bebeğin formuna bürünmüş bir yok ediciden farksızdı. 

   Ve onun tek arzusu Yağmur'du. Gücü kalbinden çıkıp avuçlarının arasından kaçıp giden Yağmur... 

   "Yağmur! Kendine gel!" diye kükredi Toprak. Kapının kolunu bırakıp koşulsuzluğuna siper olacaktı. Olamadı. Kapı kolu Toprak'ın elini kapmıştı; onun Yağmur'a ulaşmasına duvardı artık. Bir oyuncağın musallatına mı uğruyorduk yoksa bir kapının mı? Çıldırmam an meselesiydi. 

   Önce Melodi, ardından Pınar ve Serhat kendini öne atmak için adım yönelttiğinde, oyuncağın yüzündeki şeytani gülümseme katlanarak arttı. Ardından, kaçınılmaz olan hızla gerçekleşti: Üçü de görünmez bir etki tarafından sağa ve sola doğru itilerek olduğu yere mıhlandı. Gözlerimi ovuşturmuş, her şeyin rüya olması için yalvar yakar dua etmeye başlamıştım. Kendimizden tamamen kopuktuk. 

   Yağmur! Zavallı Yağmur... onu ben kurtarabilirdim. Adım attım; etkilenmemiştim. Kendimi dostumun önüne siper ettim. Onu nasıl engelleyecektim? Bir organizma bile değildi; hareket halinde, başka bir gücün etkisinde kalan şey beni nasıl imha edebilirdi? Korkum oyuncak olmamalıydı. Onu kontrol eden bu süre içinde adeta nefesimizdi.

   Kömür saçlı kız çocuğunu bırak, sevgili Ege. Bu, planı etkileyecek bir müdahale. Onu engelleyebilirsin, ama Yağmur ömrü boyunca travmasını yaşar. Bunu çok iyi biliyorsun.

   O ses... yine doğru söylüyor...

   "Yağmur! Bu senin sınavın. Çekiliyorum."

   Dostlarım tamamen kilitlenmiş, Yağmur'un son nefesini izlercesine ürkekti. Korkmalarının sebebi, doğaüstü etkilere bizzat maruz kalmalarıydı. 

   "Cesaret bizim şifamız!" diye hayırdım, "Yağmur! Yüzleşmemiz bir oyuncakla değil, onu kontrol eden lanetle. Sessizleş ve yapman gerekeni yap!"

   Yağmur'un bedeni o ana dek yalnızca kaçma, ya da kendini bütünüyle sanarak yok olma eğilimine sahipti. Ama kaybettiği gücü, travması... her şey dengesini bulmaya muktedirdi. Adımlarındaki direnç azalmaya başladı. Hislerimde yanılmadığımı biliyordum. Kaybettiği nefesini geri kazandı; lanetin keskin musallatını solumayı bıraktı. Fakat oyuncak, tüm ürkünçlüğüyle Yağmur'un sonunu getirmek için yürüyordu. Ben bile nefesimi tam anlamıyla toparlayamamıştım. Ama o, az önce kramp girebilecek kadar kastığı baldırlarını gevşetti; kırış kırış olan yüz hatlarını olay anına teslim etti. Bu, gerçek teslimiyetti. Yağmur, onu tanıdığımız inatçı yapısını ona doğru attığı ilk güçlü adımda gösterecekti.

   "Her şey yolunda Yağmur! Hadi!"

   Oyuncak, avına odaklanan vahşi bir kedi gibi durdu. Hareket eden yalnızca yüzündeki öldürücü tebessümdü. Yağmur ise hiç de av gibi görünmüyordu; müthiş bir psişiğin özgüveni ve sezgisi var gibiydi. 

   Ve ürkünç bez parçası, yerden bir buçuk metreden fazla bir mesafeye sıçramayı başardı. Yağmur'un ruhunu emercesine boynuna yapışmaya çalıştı, fakat Yağmur... nasıl?

   Yağmur, yüzünde değişmeksizin netleşen kararlılıkla oyuncağı belinden tutmayı başardı. Birkaç saniye süren boğuşma, Yağmur'un oyuncak bebeğin sırtına taktığı tırnakları sayesinde onu parçalamasıyla son buldu. 

   "İşte benim vahşi kedim!" diye haykırdı Toprak heyecandan cılızlaşan sesiyle sırtı kapıya dayalı şekilde yere kalça üstü çökerken. Ardından kurduğu cümlenin şokuyla hayatımda görmediğim kadar utangaç bir duruşa büründü.

   Yağmur ise sessizdi. Elinde kalan bez parçasını tırnaklarıyla ayıklarken, travmayı yenmenin verdiği gururla bize yöneldi: "Ben... sadece teşekkür etmek istiyorum. Sanırım, başardım. Kalbim tüyden hafif!"

   Serhat höykürdü:

   Bu saçmalık neden yaşandı? Az önce ben neye şahit oldum? Yağmur böyle yolmayı nereden öğrendi?"

   Melodi kahkahalarla çıkıştı: "Beylerin devrelerini yaktın Yağmur, harikasın kızım!" 

   Pınar ise Yağmur'u sımsıkı sarılarak tebrik etti. 

   Dikkatimi çeken bir detay vardı. Yağmur'un sağ eli yumruktu ve avucunun içi dolu gibiydi. Sen ne yaptın böyle?

   "Çocuklar, işte şimdi geri dönüşü olmayan o yoldayız. Lütfen odada bir şey unutup unutmadığınıza bakın ve üst kata çıkalım."

   Yağmur'un ricasını zevkle yerine getirdik. Ben diğerlerine göre geç davranmıştım, onlara feneri tutup Yağmur'la sohbete daldım:

   "Durgunsun. Hem de çok... ne oldu?"

   "Ege, bunu dile dökemiyorum. Lütfen yalnızca size göstermeme izin verin."

   "Anlaştık." Ona yaşam dolu tebessümüm ve tüm dostluk enerjimle sımsıkı sarıldım. O da bana aynı karşılığı verdi, fakat sağ yumruğunun sıkılı olduğunu sırtımda hissediyordum.

   "Hadi bakalım, çıkabiliriz." dedi Melodi hızlandırdığı adımlarla bize dert olan kapıyı tüm gücüyle çekerken. Kapı, bu deli dolu kızın elinde kalmak üzereydi. Böyle bir ortamda aklımızı kaçırmışçasına gülerek üst kata çıktık.

   Feneri ilk önce koridora, ardından tırabzanların olmadığı küçük basamaklara tuttum. Kimse yoktu ve kapılar kapalıydı. Fakat, katın enerjisi tıpkı alt kattaki gibi gerilim yüklüydü. Yağmur, kafasından geçen planları teker teker uygularcasına atik davranıp, önden Toprak'a gelmemesini işaret etti. Toprak neler olup bittiğini anlamamıştı; küçük bir manevi destek alma edasıyla elini omzuma attı. 

   Evet, Yağmur yumruğunu nihayet açtı. Bedenini destekleyerek bize arkasını döndü. Elindekini görememiştim, fakat netice oydu ki, onu görmesek de olurdu çünkü kapı açılmamıştı.

   "Anahtar, değil mi?" dedi Pınar, "Oyuncaktan çıktı."

   Yağmur onu başıyla onaylarken, hep birlikte şokun Nirvana'sını deneyimlememiz için bize merdiven oldu. Nefesim yeniden gitmişti.

   "Pınar, rica etsem tuğladan ayırdığın sandığı bana verir misin?" dedi Yağmur.

   Pınar onun ricasını anında koşar adımlarla gerçekleştirdi. Yağmur'un elindeki iskeletvari anahtarla kasayı açma girişimine eşlik eden bir şey vardı: Kapı gıcırtısı.

   Feneri gizemli kapı hariç tüm kapılara doğru tuttuğumda, her birinin senkronize olmuş şekilde açıldığını algıladım. Bu... da ne böyle?

   Pınar'ın "Yağmur, acele et!" diye çığlık atması ile Yağmur'un kasayı açması ve tüm kapıların aynı anda gümlemesi bir oldu.

   Yağmur, gizemli güç tarafından bacaklarından tüm gücüyle aşağı doğru çekildi.

   "Yağmur!" Toprak bir olimpiyat sporcusu gibi Yağmur'a uzanmaya çalışırken hızı yetersiz kalıyordu. Son anda Yağmur karşı duvara doğru süratle çarpacakken onu omuzlarından tutmayı başarmıştı. 

   "Şükürler olsun! Sen harikasın dostum, son anda!" diye haykırdım.

   "Etki henüz geçmedi, buraya gel!" dedi Toprak. Bir anda allak bullak olan zihnim kendime geldi. Etkilenmediğim doğaüstü lanet için büyük bir koz olduğum aklımdan çıkmıştı. Feneri elimden bırakmadan, bedenimi olabildiğine ileri attım.

   "Sandığı... al! Ege!" Yağmur acı içinde kıvranıyordu. 

   Neler olup bittiğini algılayamadan sandığı elinden tüm büyük bir güçlükle çekip açtım. O şey Yağmur'un tüm bedenine baskı uygulamış olmalıydı!

   Sandığın içinde, kasabaya girerken bulmaya niyetlendiğimiz nihai destek vardı: ÜÇÜNCÜ HARİTA! 

Korku Tutkunları | İlk MaceraWhere stories live. Discover now